Koleksiyoner Bekir Cantemir: Yaşatarak korumanın hukukunu birlikte inşa etmeliyiz

İSTANBUL (AA) - "Türkiye'nin Kültür Mirası" başlıklı dosyamızın ilk haberinde tarihi, kültürel, arkeolojik ve doğal değerlere sahip kültür varlıklarının korunması ve gelecek nesillere aktarılmasının önündeki engelleri koleksiyoner Bekir Cantemir'le konuştuk.

Cantemir, koleksiyonerliğin insanlık tarihinde hep var olduğunu, müzeciliğin ise Orta Çağ kilise deneyimiyle başladığını ve büyük oranda Rönesans ve Reform Hareketleri ile öne çıkan sanat algısıyla kurumsallaştığını aktardı.

Parasal ekonominin yaygınlaşması ile koleksiyonerliğin dünya geneline yayılmış bir uğraş halini aldığını kaydeden Cantemir, yüzyıllar boyunca Batı'da ciddi bir koleksiyonerlik birikimi, hukuku ve piyasası oluştuğuna dikkati çekerek, "Bizde bu konuda mevzuat var ama uygulamada daha korumacıyız. Koruma yasalarımız var ama eserlerimizi yaşatmakla ilgili sorunları olan bir tecrübe yaşıyoruz." diye konuştu.

"Sistem korumak üzerine kurulu ama yaşatmaya kurulu değil"

Bekir Cantemir, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na birkaç farklı açıdan bakılabileceğini aktararak, şunları kaydetti:

"Arkeoloji açısından bakarsak mesela bir yeri devlet sit alanı ilan ettiğinde oranın korunması gerekiyor. Ama orada tarlası olan bir çiftçinin mülküne kamulaştırma yapmadığınız için bir çözüm önerisinde bulunmuyorsunuz. Mesela İznik Sur İçi sit alanı. Depreme karşı binaların yenilenmesi lazım. Ama vatandaş evini yenilemek için yıktığında zeminde çıkacak eserler nedeniyle binasını yenileyemiyor. Bu nedenle ya kendi çözümünü üretiyor ve eski eserlere ait hiçbir şey kalmıyor ya da binasını yenileyemiyor. İstanbul, Bursa ya da Ankara’da eski eserlere hem hayatın içinde fonksiyon yükleyemiyoruz hem de eserlerimizi koruyamıyoruz."

Eski eserlere hayat verilmesi gerektiğini savunan Cantemir, "Bağdat Caddesi'ndeki köşkleri düşünün. Türkiye'nin en keyifli sayfiye yeri Bağdat Caddesi'ydi. Bunların çoğunu yıkan Türkiye'nin elitleri apartmanlarda oturuyor şu an. Yıkılmayanlar tarihi eser mevzuatına zorunlu olarak tabi olmuş. Bu konuda vatandaşlar arasında eşitlik ilkesi bozulmuş oluyor. Tarihi eser tescili olan yerlerde de ona hayat vermeyi beceremiyoruz. Prosedürler yıllar alıyor. Bunu değiştirmek için sistematik kurmak çok zor oluyor. Sistem, korumak üzerine kurulu ama yaşatmak üzerine kurulu değil." ifadelerini kullandı.

Cantemir, koleksiyonerliği yaşatabilen bir düzen kurmak gerektiğine vurgu yaparak, şu bilgileri verdi:

"Türkiye'de, 2023 yılında dünyanın en büyük müzayede şirketlerinden biri olan Sotheby's'den 428 milyon dolarlık alım yapılmış. Bu, ülkemizde ciddi bir sanat piyasasının olduğunu gösteriyor. Ülkemizde bir sanat ekonomisi ve ciddi kültür sanat paydaşlarımız var aslında. Derinliği tartışılabilir ama önemli bir oluşum var. Bunun sistematiğini regüle etmezsek, bunları yaşatmamız zor hale geliyor. O yüzden bizim yapmamız gereken şey; koruyalım ama korurken de yaşatalım."

"Türkiye'de birçok müzenin envanteri yeni kuruldu"

Koleksiyonerliğin akademik ve psikolojik önemine de değinen Cantemir, "Türkiye'de birçok müzenin envanteri yeni kuruldu. Devlet kurumları kendi elindekileri ne kadar korudu ve envanterini çıkarttı ki vatandaşın elindekilere ilişkin yargılarda bulunuyoruz. Koleksiyoner eserleri toplar, paylaşır ve kamuya yararlı hale getirir. Böylece de kamu kullanımına açılabilir. Elindeki sermayeyi buna aktarmak isteyen, bu sistematiği kurmak isteyenler de kamusal paylaşımdan haz alır. Üniversitelerde koleksiyonerlik ve sanat yönetimi ile ilgili bölümlerin açılması, kültür sanat endüstrisinde ihtiyaç duyulan, koruyan ve yaşatan bakış açısına sahip istihdamı oluşturabilir." değerlendirmesinde bulundu.

Yeni Sanat Vakfı Müdürü Cantemir, Anadolu ve Osmanlı haritaları koleksiyoneri olarak New York'ta bir sahaftan İstanbul ve Türkiye haritaları aldığını, posta yoluyla kendisine gelen haritanın gümrüğe takıldığını ve uzun süredir beklediğini kaydetti.

Bu tür sorunlardan ötürü Türkiye'de regülasyonların tekrar gündeme gelmesi gerektiğine işaret eden Cantemir, "Türkiye'de eski eserleri koruma kanunu var ama koruyamamışız. Yaşatmak üzerine kurulmayan koruma sistematiği olmaz. Ekonomisini, hukukunu kuracak, etki alanını inşa edeceksin." şeklinde konuştu.

"Bir şeye para veren ona değer verir"

Bekir Cantemir, Yunus Emre Divanı'nın müzayede edilmesiyle tartışmanın yeniden alevlendiğini belirterek, şunları söyledi:

"Bir müzayede firması Yunus Emre'ye ait bir nüshayı satışa sunuyor, Kültür ve Turizm Bakanlığı rüçhan hakkını kullanıp satışını durduruyor. Bakanlık kendi bilirkişilerini toplayıp bir fiyat verecek. Adam müzayedeye vermeseydi, bu eser X kişisine satılsaydı, o da gidip yurt dışına satsaydı kimsenin haberi olmayacaktı. Topluma duyurmak suç haline geliyor. Türkiye'de sivil alanın darlığından bahsediyoruz. Ailenin birisinde imiş bu miras ve aile yıllarca korumuş, artık koruyamadığından elinden çıkartma kararı almış. Çünkü bir şeye para veren ona değer de verir. Paranın önemi yok, insanlar orada miktarı konuşuyor. Kıymetlendirmektir önemli olan."

Türkiye'de bir sanat eserinin kökenini, sahiplik geçmişini ve tarihçesini ifade eden provenans sisteminin olmadığını ve kurulması gerektiğini vurgulayan Cantemir, "Yurt dışında müzayede evlerinde bir provenans sistemi var. Blockchain ile bir eseri kodluyorlar ve o eser dünyada bir standart oluyor. Bizde bir provenans sistemi kurulmalı. Bu sistemle eserin orijinalliği kayıt altına alınıyor. Sivil alanda yapılsın. Devlet de burada regüle etsin ve piyasa genişlesin. Dijital arşivleme sayesinde eserlerin orijinalliği korunarak, uzun vadede güvence altına alınabilir. Böylelikle, kültürel zenginliklerimiz yalnızca fiziksel değil, dijital mecralarda da değer bulur ve uluslararası platformlarda daha kolay tanıtılabilir." diye konuştu.

Türkiye'nin kültürel mirasını tanıtma konusunda doğru adımlar attığına dikkati çeken Cantemir, sözlerini şöyle tamamladı:

"Korumak önemli ama yaşatarak korumanın hukukunu birlikte inşa etmeliyiz. Herkes kanunun ve uygulamanın bir yerinden tutuyor. Ama bu hal eserlerimizi yaşatmıyor. Bence herkesin haklı olması değil, hepimizin bu konudaki ortak zemini paylaşması, paydaşların güven esaslı eserleri koruması ve yaşatması değerli. Bir provenans sistemimiz olsa Türkiye'deki sanat ekonomisi daha sağlam temeller üzerine kurulur. Dolayısıyla provenans sistemini kurarsak hem piyasa hem sanat paydaşları hem koleksiyonerler hem de kamuoyu çok daha verimli bir zeminde buluşur."


Muhabir: Fatih Türkyılmaz