Tolstoy ve Rus Ortodoks Kilisesi

19. yüzyılın sonlarına doğru Rusya’nın en ünlü yazarı Lev Tolstoy, Rus Ortodoks Kilisesi ile olan bağlarını kopardı. Bu ayrılık, yalnızca edebiyat dünyasında değil, dini çevrelerde de büyük yankı uyandırdı. Peki, Tolstoy’u kiliseden dışlanmaya götüren süreçte neler yaşandı?

Tolstoy, 1880'lerin başında derin bir ruhsal krize girdi. Geleneksel kilise ritüellerini sorgulamaya ve reddetmeye başladı. Ona göre, gerçek inanç, rahipler ve kilise gibi aracılara ihtiyaç duymuyordu. Bu düşüncelerini “İtiraf” (Исповедь), “İnancım Nedir?” (Во что я верю?) gibi felsefi eserlerinde dile getirdi. Bu eserlerde, İsa’nın ilahi kökenini ve gerçekleştirdiği mucizeleri reddeden cesur fikirler öne sürdü.

Tolstoy, bu dini öğretiler ve felsefi makaleleri ile 19. yüzyılın sonlarında Rus toplumunda yaşanan inanç krizini aşmayı amaçladığını belirtti. Kilisenin demode olduğunu ve insanların kendi başlarına dua etmeleri gerektiğini savundu. Bu görüşleri, "Tolstoycular" olarak bilinen birçok takipçi kazandı.

1880'lerde, tanınmış din adamları Tolstoy ile polemiklere girmeye başladı. O dönemin en etkili rahiplerinden biri olan Kronstadtlı İoann, Tolstoy’u “sapkınların en üstünü” olarak nitelendirdi.

24 Şubat 1901’de, Rus Ortodoks Kilisesi’nin Yüce Senod’u, Tolstoy’un aforoz edildiğini ilan eden bir karar yayımladı. Bu kararda, Tolstoy’un Ortodoks Kilisesi’ni reddettiği ve halk arasında Hristiyanlık ve kiliseye aykırı öğretiler yaydığı belirtildi. Senod, Tolstoy’un “anti-Hristiyan ve anti-Kilise sahte öğretileri” nedeniyle aforoz edildiğini duyurdu.

Senod’un kararının ertesi günü, Rus İmparatorluğu’ndaki tüm gazeteler bu haberi manşetlerine taşıdı. Ünlü bir yazarın kiliseden dışlanması büyük bir skandal yarattı. Tolstoy, bu karara itiraz etti ve kendi inancının, aklının ve kalbinin gereksinimlerine en iyi yanıt veren, en basit ve en açık din olduğunu savundu. Başka bir doğru din keşfederse hemen onu benimseyeceğini de belirtti.

Tolstoy, aforozun kilise kurallarına uygun olmadığını ve bu nedenle yasal olarak geçersiz olduğunu iddia etti. Nitekim, 1869’dan 1917 Bolşevik Devrimi’ne kadar kimse aforoz edilmemişti çünkü bu ceza çok ağır bir yaptırım olarak görülüyordu.

Tolstoy’un ahlaki otoritesi ve popülaritesi, o dönemde kilisenin otoritesinden daha yüksekti. Tolstoy uzmanı Pavel Basinsky’ye göre, halk, Senod’un kararını alaya aldı ve yazara destek verdi. 1901'deki bir sanat sergisinde, Ilya Repin’in Tolstoy portresi çiçek yağmuruna tutuldu. Aynı yıl Tolstoy, Nobel Barış Ödülü’ne bile aday gösterildi.

Tolstoy’un dini eserlerinin sansürlenmesi ve yayınlanmasının yasaklanması, halk arasında büyük bir merak uyandırdı ve Tolstoy’un fikirlerinin daha da yayılmasına neden oldu. Tolstoy’un takipçileri, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında askere gitmeyi reddedenler, sürgün ve hapis gibi ağır cezalara maruz kaldı.

Tolstoy, hayatının sonlarına doğru kiliseye yakınlaşma arayışına girdi. Şamordino Manastırı'na gitti ve orada rahibe olan kız kardeşiyle vakit geçirdi. Optina Manastırı'nı ziyaret etmeyi düşündü, ancak bu ziyaret bir pişmanlık ifadesinden ziyade ruhsal dönüşümünün bir parçasıydı.

2000'li yıllarda, Rus Ortodoks Kilisesi’ne Tolstoy’un aforoz kararının yeniden değerlendirilmesi için birkaç kez başvuruldu. Ancak, Tolstoy’un kamuoyunda pişmanlık göstermemesi ve inançlarından vazgeçmemesi nedeniyle bu başvurular olumsuz yanıt aldı.

Lev Tolstoy’un Rus Ortodoks Kilisesi ile yaşadığı bu çatışma, yalnızca bir yazarın dini inançlarını değil, aynı zamanda Rus toplumunun dini ve ahlaki yapısını da derinden etkiledi. Tolstoy, yaşamı boyunca inançları ve eserleriyle pek çok kişiyi etkiledi ve bu etkisi günümüzde de devam ediyor. Kiliseden aforoz edilmesine rağmen, Tolstoy’un öğretileri ve eserleri, insanlık için önemli bir miras olarak kalmaya devam ediyor.

Kaynak: turkrus.com ve rbth.com