Adnan KORKMAZ - 20.Dönem Ankara İl Genel Meclisi CHP Üyesi
Köşe Yazarı
Adnan KORKMAZ - 20.Dönem Ankara İl Genel Meclisi CHP Üyesi
 

Çevre üzerine…

5 Haziran Dünya Çevre Günü olması nedeniyle bugün insan yaşamını çok yakından ilgilendiren çevreyi tartışılmaya açalım dedik. Bu önemli konuya girmeden önce kamuoyunda tartışılmakta olan 1982 Anayasamızın 56. Maddesinde, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Şeklindeki düzenlemeye bir vurgu yapalım. Sevgili okurlarım: Yeryüzünde tükenmeye ve kirlenmeye maruz kalan yaşamsal doğal kaynaklarımız, biyolojik zenginliklerimiz, fiziksel, kimyasal, lükler ve biyolojik kökenli, görünür veya görünmez türdeki katı atık, sıvı ve gaz atık bibi faktörler çevrenin bozulmasına neden olmaktadır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2892 sayılı Çevre Kanunu: Bütün varlıkların ortak varlığı olan çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını, Çevre değerlerinin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını, yok olmasını ve mevcut bozulmaların önlemesini, Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkilerin önüne geçilmesini, Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda ıslahı, korunması ve geliştirmesini, Bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomi ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı olarak kalkınmayı geliştirmesini, Bütün bitki, hayvan, mikroorganizmalar ile bunların yaşam alanlarının korunmasına yönelik önemli vurgular yapmıştır. Onun için: Dengeli bir çevrenin yalnız insanlar için değil, evcil ve yabani bütün hayvanlar ve onların doğal yaşam alanlarını oluşturan tüm diğer canlılar için de gereklidir. Temiz hava, temiz su ve temiz toprak hakkının bütün ekosistem içerisinde yaşayan tüm canlıların hakkıdır. Sevgili okurlarım; Geçmiş yıllarda insanlar; ekonomik kalkınma faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki olumsuz etkilerinden endişe duyardı. Zamanımızda ise çevreye ekolojik baskıların, yani kullanılabilirlik özelliğini yitirmiş toprağın, içilebilir olmayan suyun ve güneş ışınlarını yeterli süzemeyen atmosferin, yenilenemeyen ormanların, ekonomik planlarımız üzerine yarattığı olumsuz etkilerinin endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Dünya devletlerini; küresel ısınma, iklim değişikliği ve çevre felaketlerine karşı ortak bir anlayışa getirmiştir. Gerek ulusal hükümetlerde olsun, gerekse uluslararası kuruluşlarda olsun, ekonomik kalkınmanın çevre konularından ayrılmayacağı konusunda ortak anlayışların yaşama geçirilmesi için bir dizi toplantılar yapılmaktadır. Büyüyen ekonomileri, kendi ekolojik kökenlerine sıkıca bağlı kalmaları ve büyümenin uzun süre devam etmesi ve güvence altına alınması durumunda; “Sürdürülebilir kalkınmaya” önemli ölçüde katkısı olacaktır. İnsanlarla doğa arasındaki uyumu yükseltmeyi amaçlayan, sürdürülebilir kalkınma için karar alma süreçlerinde vatandaşların etkin katılımını sağlayabilecek bir siyasal sistemin geliştirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma, ekoloji ve ekonomi ile olan ilişkilerin uygulamaya geçilmesi için insana yatırım yapılmalıdır. Çevre sorunlarına köklü ve kalıcı çözümler getirebilmek, kalkınma planlarını sürekli kılabilmek için insanlara yapılacak yatırımın bebelere ve çocuklara yönelik olarak başlatılması zorunlu hale gelmiştir. Dünyadaki bu tür konuların halledilmesi için yapılan harcamaları başka harcamalarla karşılaştırıldığında, henüz yatırımların insana yönelik olmadığını görüyoruz. İnsanlara yönelik bu düşünce tarzının değişmesinde dünya toplumları geç kalmamalıdır. Bütün bunları başarabilecek yetişkinler bebeklik ve çocukluk dönemlerinde çok sağlıklı olmak ve temel gıda maddelerini de almak zorundadır. Bu noktalara ulaşabilmek için yine yatırımlara öncelikle insana yönelik olmalıdır. O halde çevre sorunlarının ortadan kaldırabilecek doğal kaynakları koruyabilecek, sürdürülebilir kalkınmayı insanları geleceğe hazırlayan ve çok iyi düşünülmüş “Ulusal eğitim, sağlık ve gıda” politikalarıyla entegre olunmasını gerektirir.. Sonuç: Tüm dünya ülkelerinin önüne yığılmış devasa sorunlarının çözebilecek nitelikte insanların yetiştirilmesine öncelik vermeliyiz.      
Ekleme Tarihi: 06 Haziran 2024 - Perşembe

Çevre üzerine…

5 Haziran Dünya Çevre Günü olması nedeniyle bugün insan yaşamını çok yakından ilgilendiren çevreyi tartışılmaya açalım dedik.

Bu önemli konuya girmeden önce kamuoyunda tartışılmakta olan 1982 Anayasamızın 56. Maddesinde, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Şeklindeki düzenlemeye bir vurgu yapalım.

Sevgili okurlarım:

Yeryüzünde tükenmeye ve kirlenmeye maruz kalan yaşamsal doğal kaynaklarımız, biyolojik zenginliklerimiz, fiziksel, kimyasal, lükler ve biyolojik kökenli, görünür veya görünmez türdeki katı atık, sıvı ve gaz atık bibi faktörler çevrenin bozulmasına neden olmaktadır.

1983 yılında yürürlüğe giren 2892 sayılı Çevre Kanunu:

  • Bütün varlıkların ortak varlığı olan çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını,
  • Çevre değerlerinin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını, yok olmasını ve mevcut bozulmaların önlemesini,
  • Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkilerin önüne geçilmesini,
  • Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda ıslahı, korunması ve geliştirmesini,
  • Bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomi ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı olarak kalkınmayı geliştirmesini,
  • Bütün bitki, hayvan, mikroorganizmalar ile bunların yaşam alanlarının korunmasına yönelik önemli vurgular yapmıştır.

Onun için:

  • Dengeli bir çevrenin yalnız insanlar için değil, evcil ve yabani bütün hayvanlar ve onların doğal yaşam alanlarını oluşturan tüm diğer canlılar için de gereklidir.
  • Temiz hava, temiz su ve temiz toprak hakkının bütün ekosistem içerisinde yaşayan tüm canlıların hakkıdır.

Sevgili okurlarım;

Geçmiş yıllarda insanlar; ekonomik kalkınma faaliyetlerinin ekosistem üzerindeki olumsuz etkilerinden endişe duyardı. Zamanımızda ise çevreye ekolojik baskıların, yani kullanılabilirlik özelliğini yitirmiş toprağın, içilebilir olmayan suyun ve güneş ışınlarını yeterli süzemeyen atmosferin, yenilenemeyen ormanların, ekonomik planlarımız üzerine yarattığı olumsuz etkilerinin endişe verici boyutlara ulaşmıştır.

Dünya devletlerini; küresel ısınma, iklim değişikliği ve çevre felaketlerine karşı ortak bir anlayışa getirmiştir. Gerek ulusal hükümetlerde olsun, gerekse uluslararası kuruluşlarda olsun, ekonomik kalkınmanın çevre konularından ayrılmayacağı konusunda ortak anlayışların yaşama geçirilmesi için bir dizi toplantılar yapılmaktadır.

Büyüyen ekonomileri, kendi ekolojik kökenlerine sıkıca bağlı kalmaları ve büyümenin uzun süre devam etmesi ve güvence altına alınması durumunda; “Sürdürülebilir kalkınmaya” önemli ölçüde katkısı olacaktır.

İnsanlarla doğa arasındaki uyumu yükseltmeyi amaçlayan, sürdürülebilir kalkınma için karar alma süreçlerinde vatandaşların etkin katılımını sağlayabilecek bir siyasal sistemin geliştirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.

Sürdürülebilir kalkınma, ekoloji ve ekonomi ile olan ilişkilerin uygulamaya geçilmesi için insana yatırım yapılmalıdır. Çevre sorunlarına köklü ve kalıcı çözümler getirebilmek, kalkınma planlarını sürekli kılabilmek için insanlara yapılacak yatırımın bebelere ve çocuklara yönelik olarak başlatılması zorunlu hale gelmiştir.

Dünyadaki bu tür konuların halledilmesi için yapılan harcamaları başka harcamalarla karşılaştırıldığında, henüz yatırımların insana yönelik olmadığını görüyoruz. İnsanlara yönelik bu düşünce tarzının değişmesinde dünya toplumları geç kalmamalıdır.

Bütün bunları başarabilecek yetişkinler bebeklik ve çocukluk dönemlerinde çok sağlıklı olmak ve temel gıda maddelerini de almak zorundadır. Bu noktalara ulaşabilmek için yine yatırımlara öncelikle insana yönelik olmalıdır.

O halde çevre sorunlarının ortadan kaldırabilecek doğal kaynakları koruyabilecek, sürdürülebilir kalkınmayı insanları geleceğe hazırlayan ve çok iyi düşünülmüş “Ulusal eğitim, sağlık ve gıda” politikalarıyla entegre olunmasını gerektirir..

Sonuç:

Tüm dünya ülkelerinin önüne yığılmış devasa sorunlarının çözebilecek nitelikte insanların yetiştirilmesine öncelik vermeliyiz.

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.