Adnan KORKMAZ - 20.Dönem Ankara İl Genel Meclisi CHP Üyesi
Köşe Yazarı
Adnan KORKMAZ - 20.Dönem Ankara İl Genel Meclisi CHP Üyesi
 

Anayasanın Dünü…

6 Ekim 1875 Yer: İstanbul  Osmanlı döneminde ilk anayasanın 1876 tarihinde yürürlüğe girdiğini hepimiz biliyoruz. Osmanlı Devletinin kuruluşundan bu yana ihtiyaç duyulmayan anayasaya neden ihtiyaç duyuldu. Bugünkü yazımızda bu önemli konunun tarihsel sürecini “ekonomi” penceresinden ele alacağız.  ***  Osmanlı son yıllarda aldığı borcu borçla ödüyordu. Moratoryum kaçınılmazdı. Yani Hazine, dış borçlarını, anapara ve faizlerini ödeyemeyecek durumdaydı.  Herkesten gizli olarak Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’nın konağında sabaha kadar süren tartışmalardan sonra alınan kararda:  Ana borç ve faizinin ancak yarısı ödenecekti. Yarısı ise beş yıllık ve yüzde 5 faizli tahvil verilecekti.  Paniği önleyebilmek için garanti olarak tütün, tuz, gümrük vergileri ve Mısır gelirinden oluşan bir fon yaratılacaktı. Gerekirse hayvan vergisi de bu fon için kullanılacaktı.    Devlet Hazinesi tam takırdı:  Osmanlı tarihinin en önemli iktisadi kararının dışarıya, borsaya sızmaması gerekiyordu. Toplantıya katılanlar yemin ettiler. Tazminat süreciyle birlikte İngiltere ve Fransa’ya ticaret anlaşmaları imzalandı.  Osmanlı’nın “devletçi” ekonomisi rafa kaldırıldı. Yabancı sermayenin önündeki tüm engeller kaldırıldı.  İthal gümrükler yüzde 12’den yüzde 3’e düşürüldü.  Bu durum Osmanlı ekonomisinde kısmı bir canlanma yarattı; ihracat ve ithalat arttı. Böylece Osmanlı ucuz ithal mallar cenneti yapıldı! Ancak yüz yılın ortasında İstanbul ve diğer Osmanlı limanlarında ödeme güçlüğü yaşandı. Osmanlı Finans ihtiyacını İstanbul’daki bankerlerden karşılamaya başladı. Fakat zamanla hükümet ekonomiyi finanse edemez duruma geldi.  Aynı dönemde Avrupa’da sanayi devriminin ikinci aşaması finans kapitalin doğduğu süreç başladı. Halkın elinde finans, tasarruf fazlası vardı. Ve halkın parasını değerlendirecek aracı finans kurumları ortaya çıktı.  Avrupalı aracı kurumların koşar adımlarla geldikleri ülkelerin başında Osmanlı vardı. Çünkü Osmanlı Hazinesi kısa vadeli borçlanmaya bile yüzde 22-24 arasında faizler veriyordu. O nedenle Avrupalı Osmanlı piyasasını tercih etmişlerdi.  Bu arada Osmanlı hiç ödemeyecekmiş gibi hep borçlandı… Sadrazam Mahmut Nedim Paşa kamuoyuna sürekli, “ekonomi çok iyi” mesajını veriyordu. Sadrazam basın tarafından el üstünde tutuluyordu.    Peki, dışarıdan gelen paralar nereye gitti?  Yeni demir yolları inşaatı başladı, savaş gemileri alındı. Ordunun ihtiyaçları giderildi. Ekonomideki yapısal dönüşüm kültürel değişime neden oldu.  Yeni bir yaşam tarzı doğdu. Boğazda yalı yaptırmak moda oldu. Yeni konutlar yaptırılmaya başlandı. Araba sevdası başladı. Gece hayatı renklendi. Yeni hayat biçiminin oluşmasında, Borsa’ya gelen Avrupalılar baş tacı edildi.    Bolluk yılları çabuk tükendi.  Dış ticaret açığı büyüdükçe büyüdü. Yabancı paranın değeri artıkça arttı. İthal mallar pahalandı. Artık alışveriş yapılacak yerli küçük işletmeler de yok oldu. On binlerce iş yeri ithal rekabete dayanamayıp iflas etmişti. Zenginler ve fakirler günlük zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamıyordu. Hazine, memurlarına bile sekiz ay maaş verememişti.    Osmanlı üretmeden tüketmenin cezasını çekiyordu…  Sonunda Okul Komutanı Süleyman Paşa Harbiyeli öğrencileriyle harekete geçti. Dolmabahçe Sarayını kuşattı. Sultan Abdülaziz askeri darbeyle koltuğundan indirildi. 30 Mayıs 1876…    Osmanlının ekonomisi berbattı!  II. Abdülhamit hazırlanan anayasa taslağına; resen bir kimsenin siyasal suçlu veya siyasal yönden mahsurlu olduğuna karar verip sürgüne gönderebilir ibaresini 113. Maddeye eklenmesini isteyince işler karıştı.  Bu ek madde ile kişilerin hak ve özgürlüklerini, yargısal güvencelerini tamamen geçersiz kılınacaktı. Padişahın bu düşüncesine daha önceden sürgün hayatını yaşamış başta Namık Kemal olmak üzere birçok aydın kişi karşı çıkmıştı… Osmanlı’nın Anayasası böylesine kaotik bir ortamda devreye girdiğine vurgu yapmakta yarar vardır.  ***  Bu arada Kurtuluş Savaşını usumuzda canlandıralım:  Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ilk defa 1921’de anayasa yürürlüğe girdi. Kısa bir süre sonra değişikliğe gidilerek 1924 anayasası yürürlüğe girdi. Daha sonrasında ise askeri darbelerden sonra 1961 ve 1982’de anayasalar yürürlüğe girdi. Yazımızın bu bölümünde yürürlüğe giren anayasaların tarihsel sürecine bakalım.    1921 Anayasası:  Büyük Millet Meclisi açıldıktan kısa bir süre sonra Devlet teşkilatı hukuki bir çerçeveye oturtulmuştur. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu veya 1921 Anayasası 1924 Anayasası’nın ilkelerini belirlemiş; 85 numaralı Kanun-ı Sani 1337 olan 23 maddeden oluşan kısa ve “çerçeve” anayasa” niteliğinde bir belgedir. Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Devletin dini İslam’dır. Resmi dili Türkçedir. Sonrasında 29 Ekim 1923 tarihinde birkaç maddesi değiştirilmiştir.    1924 Anayasası:  Cumhuriyetimizin ilk Anayasası 20 Nisan 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 10 Ocak 1945’te içeriği değiştirilmeden, dili Türkçeleştirilerek yeniden kabul edilmiştir. Uzun süre yürürlükte kaldıktan sonra 27 Mayıs 1960 askeri darbeden sonra kaldırılmış olan anayasada, ikkat çekici maddeler:  Egemenlik kayıtsız ve şartsız olarak milletindir.  Devletin dini İslam dinidir.  Yönetim şekli olarak Cumhuriyet benimsenmiştir.  Devletin rejimi, bayrağı ve başkenti hiçbir surette değiştirilemez.  Yürütme ve yasama yetkileri meclisindir.    1961 Anayasası:  27 Mayıs Askeri Darbesinden sonra hazırlanmış olan anayasaya bakıldığı zaman 1876, 1921, 1924 anayasalardan daha farklı olarak başta hak ve özgürlükler olmak üzere birçok konulara yer verilmiştir. Şöyle ki:  Bakanlar Kurulu’na Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilmiştir.  Vergi ve harçlarla ilgili Bakanlar Kurulunun yetkileri artırılmıştır.  Üniversitelerin özerkliği azaltıldı. TRT’nin özerkliği kaldırılmıştır.  Memurların sendika hakları kaldırılmıştır.  Güçler ayrılığı sağlanmıştır.  Cumhurbaşkanı olan kişinin partisi ile bağlarının kesilmesine karar verilmiştir.  Çoğulcu demokrasi ilkesi benimsenmiştir.  TBMM, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak üzere ikiye ayrılmıştır.  Yargı bağımsızlığı sağlanmıştır.    1982 Anayasası:  12 Eylül 1980 Askeri Darbeden sonra kendisini Devlet Başkanı ilan eden Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, Devlet Başkanlığı döneminde çıkarılan Anayasada; “ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini” dördüncü madde olarak taslağa ekletmiş olduğunu hatırlatalım.  12 Eylül askeri darbesi sonrasında askeri yönetimin emriyle 23 Eylül 1982 tarihinde Danışma Meclisi tarafından ve 18 Ekim 1982 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen anayasada 177 madde bulunmaktadır.    9 Kasım 1982 tarihinden bu yana geçen 42 yıllık süre içerisinde yürürlükte kalan anayasanın 177 maddesinden 134 maddesi çeşitli gerekçeler öne sürülerek değiştirilmiş, 58 maddesine hiç dokunulmamıştır.    Bir parantez açalım:  7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylamasında; rahmetli eşimle birlikte Ankara’dan Delice İlçesine giderek oyumuzu kullanmıştık. Toplumun çok büyük kesiminin korku nedeniyle sandığa koşarak gittiği görüldü.  Seçmenin yüzde 99,8’i sandığa giderek oyunu kullandı.    Anımsayacaksınız… Oy kullananların yüzde 91,37’si Kenan Evren anayasasına EVET demişti. Bizim gibi düşünenlerin sayısı yine azınlıkta kalmıştı! Yüzde 8,63’ü. HAYIR demişti. EVET diyenlerin sayısı 17 milyon 215 bin 559 iken HAYIR diyenlerin sayısı 1 milyon 626 bin 431 kişiydi!    Arada çok büyük bir fark vardı. Referandum ile cumhurbaşkanlığı seçimi birleştirilince darbeyle devlet başkanı olan Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı da halk tarafından onaylanmış oldu.    Burada ilginç olan; dün askeri darbeye “Kenan Evren” anayasasına EVET diyenlerin bugün karşı çıkmalarıdır.  Dün askeri darbeye EVET diyenlerin bugün karşı çıkmalarıdır.    İkinci bir parantez açalım:  Artık paranın büyük güç olduğu, iktidarı ele geçirmek ya da elde tutmak için paradan başka hiçbir gücün işe yaramadığı ortaya çıktı.    Üçüncü bir parantez açalım:  7 Eylül 1946, Başbakan Recep Peker, devülasyon oranı yüzde 53 düşürüldü.  4 Ağustos 1958, Başbakan Adnan Menderes, devülasyon yüzde 60 düşürüldü.  10 Ağustos 1970, Başbakan Süleyman Demirel, devülasyon oranı yüzde 40 düşürüldü.  10 Ocak 1980, Başbakan Süleyman Demirel, devülasyon oranı yüzde 35, düşürüldü.  24 Ocak 1994, Başbakan Tansu Çiller, devülasyon oranı yüzde 50 düşürüldü.  19 Şubat 2001, Başbakan Bülent Ecevit, devülasyon oranı yüzde 50; düşürüldü.    Adnan Menderes’i 27 Mayıs 1960 askeri hareket, Süleyman Demirel’i 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri; Tansu Çilleri 28 Şubat 1997 “postmodern” askeri hareketi yıkmıştır. Diğer bir yaklaşımla söylemek gerekirse; bizim tarihimizde ağır ekonomik kararları alan hükümetlerin başına gelenler ile Sultan Abdülaziz’in başına gelenlerin bir benzeridir.  ***  Anayasa tartışmaları yapılırken Mustafa Kemal Atatürk’ün kalp krizi geçirmesine neden olduğunu çoğumuz bilmiyorduk!  ***  Hep “kurtarıcı” olarak görülen anayasa, yaklaşık 150 yıldır kamuoyumuzun gündeminden bir türlü düşmüyor!  Son günlerde yine anayasa tartışması gündeme getirildi. Olmadı değiştir. Olmadı yine değiştir… Anayasayı kanunlara mı yoksa Kanunları anayasaya mı uyduracağız? Ya da Anayasada yazılı metinlere sadık kalacak mıyız?  Ülkeyi yaklaşık yirmi iki yıldır birlikte yöneten Cumhur İttifakı AKP ve MHP kamuoyunda nabız yokluyor. Ana muhalefet partisi CHP ise beklemede. Anayasa ile ilgili düşüncesini somut olarak ortaya koyması gerekir. Sosyal Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı Erdal İnönü döneminde bu yönde bir hayli çalışmalar yapılmıştı.    Mevcut anayasanın değişmeyen maddelerden hangilerini değiştireceğiz? Yoksa yeni bir anayasayı mı hazırlayacağız? “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” diye bir Ata Sözü var ya… Halen yürürlükte olan 1982 Anayasasının ilk üç maddesine dokunulacak mı? Dokunulmayacak mı?  Devletin Bütünlüğü,  Atatürk’e Bağlılık,  Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Türk Milletine Ait Oluşu,  Milli Varlığın Korunması ve Yüceltilmesi,  Devlet Organları Arasında Hiyerarşi bulunmayışı,  Hiçbir Özgürlüğün Devlet Aleyhine Kullanılamayacağı,    Kamuoyuna sıkça pompalanan bu anayasa tartışmalarının daha iyi anlaşılabilmesi için Osmanlı döneminde 1876 yılında yürürlüğe giren ilk anayasanın hazırlanış öyküsüne bir daha göz atmakta yarar vardır. Söylemesi bizden takdir sizlerden…  Yaralanılan Kaynaklar: Soner Yalçın. Siz Kimi Kandırıyorsunuz?            
Ekleme Tarihi: 10 Ağustos 2024 - Cumartesi

Anayasanın Dünü…

6 Ekim 1875 Yer: İstanbul 

Osmanlı döneminde ilk anayasanın 1876 tarihinde yürürlüğe girdiğini hepimiz biliyoruz. Osmanlı Devletinin kuruluşundan bu yana ihtiyaç duyulmayan anayasaya neden ihtiyaç duyuldu. Bugünkü yazımızda bu önemli konunun tarihsel sürecini “ekonomi” penceresinden ele alacağız. 

*** 

Osmanlı son yıllarda aldığı borcu borçla ödüyordu. Moratoryum kaçınılmazdı. Yani Hazine, dış borçlarını, anapara ve faizlerini ödeyemeyecek durumdaydı. 

Herkesten gizli olarak Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’nın konağında sabaha kadar süren tartışmalardan sonra alınan kararda: 

  • Ana borç ve faizinin ancak yarısı ödenecekti. Yarısı ise beş yıllık ve yüzde 5 faizli tahvil verilecekti. 
  • Paniği önleyebilmek için garanti olarak tütün, tuz, gümrük vergileri ve Mısır gelirinden oluşan bir fon yaratılacaktı. Gerekirse hayvan vergisi de bu fon için kullanılacaktı. 

 

Devlet Hazinesi tam takırdı: 

Osmanlı tarihinin en önemli iktisadi kararının dışarıya, borsaya sızmaması gerekiyordu. Toplantıya katılanlar yemin ettiler. Tazminat süreciyle birlikte İngiltere ve Fransa’ya ticaret anlaşmaları imzalandı. 

Osmanlı’nın “devletçi” ekonomisi rafa kaldırıldı. Yabancı sermayenin önündeki tüm engeller kaldırıldı. 

İthal gümrükler yüzde 12’den yüzde 3’e düşürüldü. 

Bu durum Osmanlı ekonomisinde kısmı bir canlanma yarattı; ihracat ve ithalat arttı. Böylece Osmanlı ucuz ithal mallar cenneti yapıldı! Ancak yüz yılın ortasında İstanbul ve diğer Osmanlı limanlarında ödeme güçlüğü yaşandı. Osmanlı Finans ihtiyacını İstanbul’daki bankerlerden karşılamaya başladı. Fakat zamanla hükümet ekonomiyi finanse edemez duruma geldi. 

Aynı dönemde Avrupa’da sanayi devriminin ikinci aşaması finans kapitalin doğduğu süreç başladı. Halkın elinde finans, tasarruf fazlası vardı. Ve halkın parasını değerlendirecek aracı finans kurumları ortaya çıktı. 

Avrupalı aracı kurumların koşar adımlarla geldikleri ülkelerin başında Osmanlı vardı. Çünkü Osmanlı Hazinesi kısa vadeli borçlanmaya bile yüzde 22-24 arasında faizler veriyordu. O nedenle Avrupalı Osmanlı piyasasını tercih etmişlerdi. 

Bu arada Osmanlı hiç ödemeyecekmiş gibi hep borçlandı… Sadrazam Mahmut Nedim Paşa kamuoyuna sürekli, “ekonomi çok iyi” mesajını veriyordu. Sadrazam basın tarafından el üstünde tutuluyordu. 

 

Peki, dışarıdan gelen paralar nereye gitti? 

Yeni demir yolları inşaatı başladı, savaş gemileri alındı. Ordunun ihtiyaçları giderildi. Ekonomideki yapısal dönüşüm kültürel değişime neden oldu. 

Yeni bir yaşam tarzı doğdu. Boğazda yalı yaptırmak moda oldu. Yeni konutlar yaptırılmaya başlandı. Araba sevdası başladı. Gece hayatı renklendi. Yeni hayat biçiminin oluşmasında, Borsa’ya gelen Avrupalılar baş tacı edildi. 

 

Bolluk yılları çabuk tükendi. 

Dış ticaret açığı büyüdükçe büyüdü. Yabancı paranın değeri artıkça arttı. İthal mallar pahalandı. Artık alışveriş yapılacak yerli küçük işletmeler de yok oldu. On binlerce iş yeri ithal rekabete dayanamayıp iflas etmişti. Zenginler ve fakirler günlük zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamıyordu. Hazine, memurlarına bile sekiz ay maaş verememişti. 

 

Osmanlı üretmeden tüketmenin cezasını çekiyordu… 

Sonunda Okul Komutanı Süleyman Paşa Harbiyeli öğrencileriyle harekete geçti. Dolmabahçe Sarayını kuşattı. Sultan Abdülaziz askeri darbeyle koltuğundan indirildi. 30 Mayıs 1876… 

 

Osmanlının ekonomisi berbattı! 

II. Abdülhamit hazırlanan anayasa taslağına; resen bir kimsenin siyasal suçlu veya siyasal yönden mahsurlu olduğuna karar verip sürgüne gönderebilir ibaresini 113. Maddeye eklenmesini isteyince işler karıştı. 

Bu ek madde ile kişilerin hak ve özgürlüklerini, yargısal güvencelerini tamamen geçersiz kılınacaktı. Padişahın bu düşüncesine daha önceden sürgün hayatını yaşamış başta Namık Kemal olmak üzere birçok aydın kişi karşı çıkmıştı… Osmanlı’nın Anayasası böylesine kaotik bir ortamda devreye girdiğine vurgu yapmakta yarar vardır. 

*** 

Bu arada Kurtuluş Savaşını usumuzda canlandıralım: 

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ilk defa 1921’de anayasa yürürlüğe girdi. Kısa bir süre sonra değişikliğe gidilerek 1924 anayasası yürürlüğe girdi. Daha sonrasında ise askeri darbelerden sonra 1961 ve 1982’de anayasalar yürürlüğe girdi. Yazımızın bu bölümünde yürürlüğe giren anayasaların tarihsel sürecine bakalım. 

 

1921 Anayasası: 

Büyük Millet Meclisi açıldıktan kısa bir süre sonra Devlet teşkilatı hukuki bir çerçeveye oturtulmuştur. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu veya 1921 Anayasası 1924 Anayasası’nın ilkelerini belirlemiş; 85 numaralı Kanun-ı Sani 1337 olan 23 maddeden oluşan kısa ve “çerçeve” anayasa” niteliğinde bir belgedir. Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Devletin dini İslam’dır. Resmi dili Türkçedir. Sonrasında 29 Ekim 1923 tarihinde birkaç maddesi değiştirilmiştir. 

 

1924 Anayasası: 

Cumhuriyetimizin ilk Anayasası 20 Nisan 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 10 Ocak 1945’te içeriği değiştirilmeden, dili Türkçeleştirilerek yeniden kabul edilmiştir. Uzun süre yürürlükte kaldıktan sonra 27 Mayıs 1960 askeri darbeden sonra kaldırılmış olan anayasada, ikkat çekici maddeler: 

  • Egemenlik kayıtsız ve şartsız olarak milletindir. 
  • Devletin dini İslam dinidir. 
  • Yönetim şekli olarak Cumhuriyet benimsenmiştir. 
  • Devletin rejimi, bayrağı ve başkenti hiçbir surette değiştirilemez. 
  • Yürütme ve yasama yetkileri meclisindir. 

 

1961 Anayasası: 

27 Mayıs Askeri Darbesinden sonra hazırlanmış olan anayasaya bakıldığı zaman 1876, 1921, 1924 anayasalardan daha farklı olarak başta hak ve özgürlükler olmak üzere birçok konulara yer verilmiştir. Şöyle ki: 

  • Bakanlar Kurulu’na Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. 
  • Vergi ve harçlarla ilgili Bakanlar Kurulunun yetkileri artırılmıştır. 
  • Üniversitelerin özerkliği azaltıldı. TRT’nin özerkliği kaldırılmıştır. 
  • Memurların sendika hakları kaldırılmıştır. 
  • Güçler ayrılığı sağlanmıştır. 
  • Cumhurbaşkanı olan kişinin partisi ile bağlarının kesilmesine karar verilmiştir. 
  • Çoğulcu demokrasi ilkesi benimsenmiştir. 
  • TBMM, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak üzere ikiye ayrılmıştır. 
  • Yargı bağımsızlığı sağlanmıştır. 

 

1982 Anayasası: 

12 Eylül 1980 Askeri Darbeden sonra kendisini Devlet Başkanı ilan eden Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, Devlet Başkanlığı döneminde çıkarılan Anayasada; “ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini” dördüncü madde olarak taslağa ekletmiş olduğunu hatırlatalım. 

12 Eylül askeri darbesi sonrasında askeri yönetimin emriyle 23 Eylül 1982 tarihinde Danışma Meclisi tarafından ve 18 Ekim 1982 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen anayasada 177 madde bulunmaktadır. 

 

9 Kasım 1982 tarihinden bu yana geçen 42 yıllık süre içerisinde yürürlükte kalan anayasanın 177 maddesinden 134 maddesi çeşitli gerekçeler öne sürülerek değiştirilmiş, 58 maddesine hiç dokunulmamıştır. 

 

Bir parantez açalım: 

7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylamasında; rahmetli eşimle birlikte Ankara’dan Delice İlçesine giderek oyumuzu kullanmıştık. Toplumun çok büyük kesiminin korku nedeniyle sandığa koşarak gittiği görüldü.  Seçmenin yüzde 99,8’i sandığa giderek oyunu kullandı. 

 

Anımsayacaksınız… Oy kullananların yüzde 91,37’si Kenan Evren anayasasına EVET demişti. Bizim gibi düşünenlerin sayısı yine azınlıkta kalmıştı! Yüzde 8,63’ü. HAYIR demişti. EVET diyenlerin sayısı 17 milyon 215 bin 559 iken HAYIR diyenlerin sayısı 1 milyon 626 bin 431 kişiydi! 

 

Arada çok büyük bir fark vardı. Referandum ile cumhurbaşkanlığı seçimi birleştirilince darbeyle devlet başkanı olan Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı da halk tarafından onaylanmış oldu. 

 

Burada ilginç olan; dün askeri darbeye “Kenan Evren” anayasasına EVET diyenlerin bugün karşı çıkmalarıdır.  Dün askeri darbeye EVET diyenlerin bugün karşı çıkmalarıdır. 

 

İkinci bir parantez açalım: 

Artık paranın büyük güç olduğu, iktidarı ele geçirmek ya da elde tutmak için paradan başka hiçbir gücün işe yaramadığı ortaya çıktı. 

 

Üçüncü bir parantez açalım: 

  • 7 Eylül 1946, Başbakan Recep Peker, devülasyon oranı yüzde 53 düşürüldü. 
  • 4 Ağustos 1958, Başbakan Adnan Menderes, devülasyon yüzde 60 düşürüldü. 
  • 10 Ağustos 1970, Başbakan Süleyman Demirel, devülasyon oranı yüzde 40 düşürüldü. 
  • 10 Ocak 1980, Başbakan Süleyman Demirel, devülasyon oranı yüzde 35, düşürüldü. 
  • 24 Ocak 1994, Başbakan Tansu Çiller, devülasyon oranı yüzde 50 düşürüldü. 
  • 19 Şubat 2001, Başbakan Bülent Ecevit, devülasyon oranı yüzde 50; düşürüldü. 

 

Adnan Menderes’i 27 Mayıs 1960 askeri hareket, Süleyman Demirel’i 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri; Tansu Çilleri 28 Şubat 1997 “postmodern” askeri hareketi yıkmıştır. Diğer bir yaklaşımla söylemek gerekirse; bizim tarihimizde ağır ekonomik kararları alan hükümetlerin başına gelenler ile Sultan Abdülaziz’in başına gelenlerin bir benzeridir. 

*** 

Anayasa tartışmaları yapılırken Mustafa Kemal Atatürk’ün kalp krizi geçirmesine neden olduğunu çoğumuz bilmiyorduk! 

*** 

Hep “kurtarıcı” olarak görülen anayasa, yaklaşık 150 yıldır kamuoyumuzun gündeminden bir türlü düşmüyor! 

Son günlerde yine anayasa tartışması gündeme getirildi. Olmadı değiştir. Olmadı yine değiştir… Anayasayı kanunlara mı yoksa Kanunları anayasaya mı uyduracağız? Ya da Anayasada yazılı metinlere sadık kalacak mıyız? 

Ülkeyi yaklaşık yirmi iki yıldır birlikte yöneten Cumhur İttifakı AKP ve MHP kamuoyunda nabız yokluyor. Ana muhalefet partisi CHP ise beklemede. Anayasa ile ilgili düşüncesini somut olarak ortaya koyması gerekir. Sosyal Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı Erdal İnönü döneminde bu yönde bir hayli çalışmalar yapılmıştı. 

 

Mevcut anayasanın değişmeyen maddelerden hangilerini değiştireceğiz? Yoksa yeni bir anayasayı mı hazırlayacağız? “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” diye bir Ata Sözü var ya… Halen yürürlükte olan 1982 Anayasasının ilk üç maddesine dokunulacak mı? Dokunulmayacak mı? 

  • Devletin Bütünlüğü, 
  • Atatürk’e Bağlılık, 
  • Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Türk Milletine Ait Oluşu, 
  • Milli Varlığın Korunması ve Yüceltilmesi, 
  • Devlet Organları Arasında Hiyerarşi bulunmayışı, 
  • Hiçbir Özgürlüğün Devlet Aleyhine Kullanılamayacağı, 

 

Kamuoyuna sıkça pompalanan bu anayasa tartışmalarının daha iyi anlaşılabilmesi için Osmanlı döneminde 1876 yılında yürürlüğe giren ilk anayasanın hazırlanış öyküsüne bir daha göz atmakta yarar vardır. Söylemesi bizden takdir sizlerden… 

Yaralanılan Kaynaklar: Soner Yalçın. Siz Kimi Kandırıyorsunuz?  

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.