İlhan Selçuk ağabey bir konu ya da olay hakkında öngörüde bulunur ve yazdıkları gerçekleşip kötü bir sonuç yaşanırsa, derdi ki “Keşke haklı çıkmasaydım, keşke yanılsaydım.” Şimdi ben de aynı şeyleri söylüyorum: “Kemal Kılıçdaroğlu konusunda haklı çıktım. Keşke yanılsaydım…”
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına seçildiğinde sevinmiştik. Ona büyük umutlar bağlamıştık. “Namuslu adam” demiştik. Ama kısa bir süre içinde bu umutlarımız zayıflamış, umutsuzluğa dönmüştü.
Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010 tarihinde Genel Başkan olmuştu.
Ben ona 23 Eylül 2010’da, bundan tam 14 yıl önce ve başkanlığı almasından sadece 4 ay sonra, bir “Açık mektup” yazmıştım. Bu mektubun bir bölümünde şunları söylüyordum:
“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Hangi taşı kaldırsanız altından cemaat çıkıyor… Aziz vatanın kaleleri birer birer zapt edilirken’ siz nasıl ‘Ben cemaatlere saygılıyım’ diyebiliyorsunuz?
Böyle bir ortamda siz hâlâ nasıl “Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum, ben cemaatlere saygılıyım, insanlarımız manevi dünyalarında cemaatlere yakın olabilir. Nurcu da olabilir, Süleymancı da Fethullahçı da… Yeter ki bunu siyasallaştırmasınlar” diyebiliyorsunuz?
Bir yerde Nurculuk, Süleymancılık, Fethullahçılık olur da siyasallaşma, siyasal İslam olmaz mı Sayın Kılıçdaroğlu? Bir yerde tarikatlar, cemaatler olur da orada demokrasinin D’sinden söz edilebilir mi?”
Benim bu mektubumdan tam 14 yıl sonra Kılıçdaroğlu özeleştiri yaptı. Nerede? Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine açtığı “Hakaret” davasında… Şunları söyledi:
“Ben Kemal Kılıçdaroğlu, hatalarım, pişmanlıklarım ve üzüntülerim yok mu? Tabi ki var. Sayın Yargıç, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, milliyetçi ve vatansever diye bildiklerimiz işbirlikçi çıktı, onlara inanmakla hata ettim.
Evet hatalıyım. Bu kadar kötü olabileceklerini tahmin edemedim. Pişmanım. Kurulan müesses nizamı ve ülkenin içine girdiği bu tehlikeyi daha iyi anlatamadım. Milletimizi ikna edemedim. Sahte videolar ile sahtekârlık yapanlarla daha çok mücadele edemedim.
Yurtdışına kimisi kaçak yollarla, kimisi uzun uğraşlarla giden 300 bin genç için üzgünüm. Onlar bizim geleceğimiz Sayın Yargıç! Onları ‘Giderlerse gitsinler’ diyen Erdoğan’a mecbur bıraktığım için çok üzgünüm. Peki, yerine gelen kim? Ne idüğü belirsiz milyonlarca eğitimsiz sığınmacı...”
Kılıçdaroğlu savunmasında yaptığı yanlışlardan söz etti, elbette doğru düşünceler sergiledi. Tümüne katılıyorum. Ama ülkenin bugünkü duruma gelmesindeki esas rolüne, katkılarına, yanlışlıklarına değinmedi.
Örneğin cemaatlerin, tarikatların yolunu açmasına, sığınmacılar ülkemize doldurulurken ses çıkarmamasına, Atatürkçü generaller dört duvar arasına atılırken tarafsız davranmasına, iki buçuk milyon mühürsüz oy zarfının kullanılmasına itiraz etmemesine değinmedi…
Asıl can alıcı konular bunlardı.
Zamanında biz Kılıçdaroğlu’nu eleştirirken hakkımızda demediklerini bırakmadılar… AKP yandaşı olduğumuzu, CHP’yi bölmek, parçalamak istediğimiz bile söylediler…
Tüm eleştirilere rağmen yine de biz haklı çıktık. Kılıçdaroğlu, savunmasında hatalarını sergiledi çünkü. İlhan Selçuk Ağabeyin dediği gibi “Keşke haklı çıkmasaydım, keşke yanılsaydım.”
Bu makalede asıl vurgulamak istediğim konu şu: Doğru da yapsa, yanlış da yapsa; CHP Genel başkanı olduğu için onun peşinden koyun sürüsü gitmek, partiye fayda yerine zarar getirir. Doğruları da yanlışları da tam zamanında söylemek gerekir ki parti halkın kurtuluşu yolunda sapmadan ilerlesin…
Gerçek görev budur. Mustafa Kemal de birçok konuşmasında “Yanlış yaparsam Beni eleştirin” demişti…