Mevcut iktidar ömrümüzü bitirdi. Tam 22 yıl. Dile kolay…
Gökyüzünü, güneşimizi, ışığımızı kararttı. Düşlerimizi, gülüşlerimizi, umutlarımızı çaldı.
Yaşama sevincimizi tüketti.
Adam, “Ben dindarım, mollayım, hacıyım” diyor, haram yiyor. Bazıları ise çocuklara sataşıyor…
Neye, kime inanacağımızı, neye, kime güveneceğimizi şaşırdık.
Geleceğe umutla bakamıyoruz artık. Çocuklarımızı okullara umutla gönderemiyoruz. Kadınlarımız, kızlarımız her an sokaklarda bir saldırı ile karşılaşabilir.
Okullarımız çöplüğe dönüştü. Çünkü okullarda temizlikçi yok. Temizlikçiye verecek para yok. Yandı bitti, kül oldu. Hazine tamtakır.
Çocuklarımız yarınından emin değiller. Diplomalar, sınavlar işe yaramıyor artık. Bir mesleğe girmek istiyorsan eğer iktidarda bir yakının, tanıdığın olacak…
Kimse işyeri açmıyor, çekiniyor. Çünkü sokaklar, caddeler kepenkleri indirilmiş dükkânlarla dolu.
Gariban, yoksul halk her geçen gün biraz daha yoksullaşıyor, ele güne muhtaç hale geliyor.
Ama bir avuç politikacı, siyasal İslamcı ve Beşli Çete yalılarda, konaklarda, villalarda, saraylarda yaşam sürüyor.
Yoksul insanlara vaat ettikleri cenneti bu dünyada kendileri yaşıyorlar…
Tümü de her geçen yıl biraz daha zenginleşiyor, servetine servet katıyor. Bir taraftan da Cuma Hutbelerinde halka sükûnet, sabır tavsiye ediyorlar, diyorlar ki:
“İçinde yaşadığımız bu aziz milletin ve bu müstesna toplumun değerini bilelim. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşalım.
Arkasından da ekliyorlar: “Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir.
Hutbenin bir yerinde de “Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşalım.” Diyorlar.
Ama ben şimdiye dek onların yokluğu paylaştıklarını, “Ülke zor günlerden geçiyor” diye, harcamalarını, lüks masraflarını kıstıklarını hiç görmedim. Altlarında son model arabalar…
Aç ve perişan insanlar haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında nasıl sabrederek otursunlar?
Sen onun fabrikasını satacaksın ama yeni işyerleri açmayacaksın, yeni iş alanları yaratmayacaksın, çoluğu çocuğu ile onu açlığa mahkûm edeceksin; topraklarını yabancılara peşkeş çekeceksin, ormanlarını madencilere vereceksin ondan sonra sabretmesini isteyeceksin…
Sabrın da bir sonu vardır.
Ne demişti Hz. Muhammet? “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır…”
Şimdi bu talan ortamında ülkemizde gerçekleştirilen, hem de gözümüzün önünde gerçekleştirilen bu kadar haksızlık, hukuksuzluk karşısında susan mı dindardır, susmayıp hakkını arayan mı?
Şimdi bu vurgun ortamında, gerçekleştirilen yüzlerce yolsuzluğu, hırsızlığı, düzensizliği sineye çekip, susup oturan mı dilsiz şeytandır; yoksa haksızlıklar karşısında direnen, hakkını arayan mı dilsiz şeytandır?
Hangisi Hz. Muhammet’in emirlerine uymaktadır? Ne dersin çember sakallı, takkeli, sarıklı mollalar? Neden hep susuyorsunuz? Neden hiç sesiniz çıkmıyor?
Sen tacizler, tecavüzler, yalanlar, talanlar karşısında bir kez olsun laf ettin mi?
Sen hiç yok edilen tarım, sanayi karşısında üzüntünü, memnuniyetsizliğini dile getirdin mi?
Haksızlıklar, hukuksuzluklar, işsizlikler, yoksulluklar, dolar yükselişi karşısında bir kez olsun sesini yükselttin mi?
Gerçekler karşısında neden susuyorsun? Neden haklının yanında yer almıyorsun? Yoksa sen “Dilsiz Şeytan” mısın?