11 Ekim 1991 yılında, Doğuş TV’de siyasal parti liderleri bir araya gelmiş, tartışıyorlar...
Birbirlerine saygılı, uygarca bir tartışma ortamı… Kimse kimseye bağırmıyor, çağırmıyor, küfretmiyor. Herkes birbirini dinliyor…
Çok gerilerde kalmış bir masal dünyası gibi geldi bana…
Bir de bugünkü ortama baktım… Sanki bir savaş meydanındayız… Herkes birbirine düşman… Sanki aralarında kan davası var. Birbirlerinin babalarını, analarını, atalarını öldürmüşler…
Kavga, dövüş, sataşma hiç bitmiyor. Yüzleri hiç gülmüyor. Hep karanlık…
Bir araya gelip uygarca tartışamıyorlar. Fikir alışverişi yapamıyorlar. Düşünce özgürlüğü yok edilmiş… Korku, baskı ve tehditle iktidarlarını sürdürme çabasındadırlar.
Halkımızı da kendilerine benzetmişler. Onlar da uygarca tartışamıyorlar. Konuşamıyorlar. Düşüncelerini söyleyemiyorlar. Çözüm üretemiyorlar.
Bu ortam, 23 yıllık bir siyasal İslamcı iktidarın ve tarihinin ürünüdür…
Ülkemiz bugün bir keşmekeş, kargaşa ortamı yaşamaktadır…
Açlık, yoksulluk, sefalet, hastalık zirvede. Hastaneler, hapishaneler ağzına kadar dolu… Taciz, tecavüz, kadın cinayeti, zorbalık hiç bitmiyor…
Şeker fabrikaları, tütün fabrikaları, çelik fabrikaları, sanayi bitti, bitirildi, yok edildi. Üretim durdu. İş durdu. İhracat yok artık… İthalat var.
Tüm ülkede işsizlik başını almış gidiyor. Hazine tamtakır.
Merkez bankası rezervi bile bitmiş durumda.
Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, "Merkez Bankası’nda 35 yıl çalıştım. Döviz kıtlığını yaşadım, sıfıra yakın döviz rezervini gördüm ama eksi rezervi hiçbir zaman görmedim, duymadım" diyor.
Bütün bu çıplak, açık, yalın gerçeklere karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye şu an ekonomide en iyi durumda diyor. Diyebiliyor.
Ama çiftçi perişan… Borç batağında. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatıyor. Üniversite bitirmiş genç iş arıyor. Bulursa garsonluk, temizlik işleri yapmaya bile razı…
Çiftçinin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borcu ikiye, üçe dörde katlanmış durumda. Faizini bile ödeyemiyor.
İcra memurları onların traktörlerinden sonra ineklerime de el koydular. Saman alacak paraları kalmadı. Hayvanlar bir deri bir kemik…
Bir kızımız diyor ki; “İstanbul üniversitesi psikoloji bölümünü yeni bitirdim. Ama Her üniversiteli gibi ben de iş bulamadım. Sonunda bir kahvaltıcı dükkânında garsonluk yapmaya başladım.
Esas kıyamet 31 Mart seçimlerinden sonra kopacak.
Doğalgaz, elektrik, su, gıda artışları sırada, tepemizde BEKLİYOR… İşte o zaman mevcut düzene oy verenler de koyunlar gibi meleyecekler…
Ekonomi sadece 3-5 iş adamına hizmet ediyor, onlara göre ayarlanıyor.
Müteahhitlerin, şirketlerin vergi borçları bir kalemde siliniyor. Ama yoksullara, emekçilere gelince bin dereden su getiriyorlar… Hazinede para kalmadı diyorlar. Sanki halkın suçuymuş gibi…
Dar gelirliyi, asgari ücretle geçineni, memuru, işçiyi, köylüyü, esnafı açlığa terk ediyorlar. İnsanın değeri her geçen gün biraz daha azalıyor.
Hekimler, sağlık personeli tehlikelerle dolu ortamlarda hayatlarını hiçe sayarak görev yapıyorlar. Gece gündüz demeden 24 saat çalışıyorlar. Aralarında, günlerce çocuklarını, eşlerini, analarını, babalarını görmeyenler var…
Yüzlerce sağlıkçı, doktor yaşamını yitirdi. Binlercesi kapağı dışarı attı. Dönüp bakan var mı?
Yeter artık. Yeter… Bıçak kemiğe dayandı. Biraz da servetine servet katanlar bu ülke için fedakârlık yapsınlar. Acı reçete onlara da uygulansın.
İnsanlarımız bir deri bir kemik kaldı…