Artık alıştık, dini bayram tatillerimiz 9 gün oldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Öğün, çalış, güven” öğüdüne uyan saygıdeğer yöneticilerimiz çok çalıştığımız (!) için dini bayramlarımızı önünden arkasından çekiştirip iki hafta sonu ile birleştirerek 9 güne çıkarıyorlar. Milli Bayramlarımızda ise böyle bir uygulama yok.
Oh, ne ala, la,la,la.
Otelciler, restorancılar, otobüs şirketleri, eğlence yerleri, akla gelen gelmeyen daha bir çok işletmeler durumu bildiklerinden etekleri zil çalarak bayram edip, daha bayramın başlamasından günler önce “kazıklarını” hazırlıyorlar.
Oy aman, aman, halim pek yaman.
Siz de diyorsunuz ki “yerli ve milli bayram kazığı yiyeceğime alırım ailemi, atlarız arabaya, gideriz komşu ülkelerden birine, çok daha ucuza tatil yaparız”.
N’olmuş yani, Bodrum’a tatile gidiyorsunuz, balık yerine kazık yememek için atlayıp Yunan adalarından birine geçmiyor musunuz sanki?
O zaman bu bayramda ver elini komşu ülkeler.
İstanbul’dan arabanla yola çıkıyorsunuz. İpsala Sınır kapısından Yunanistan’a geçiyorsunuz.
“Ulaa, bu ne, bu ne biçim yazı ?”
Bildiğiniz Latin alfabesi değil “Grek alfabesi” kullanıyor Palikaryalar.
Bir hışımla Edirne’ye dönüp bu kez Kapıkule Sınır kapısından Bulgaristan'a geçiyorsunuz.
“Hadi canım, burada da garip bir yazı kullanıyorlar”
“Komşi”nin yazısını da okumak mümkün değil, onlar da “Kiril alfabesi” kullanıyorlar
Tepeniz atıyor. Kafanıza koydunuz bir kere , “yerli ve milli bayram kazığı” yemeyeceksiniz.
Karınızın itirazları, çocuklarınızın çığlıkları bir kulağınızdan girip ışık hızıyla öbür kulağınızdan çıkıyor. Arabanızın burnunu tam ters istikamete çevirip Gürcistan’a yöneliyorsunuz.
Sarp Gümrük kapısı…
“O da ne ?”
Bunların yazısı da okunur gibi değil…Neymiş efendim, Gürcü Alfabesiymiş. Yahu şunu okunur şekilde niye yazmıyorsunuz?
Büyüklerimiz ne demiş : “ölmek var, dönmek yok…yola devam”
Ermenistan ile olan Akyaka Sınır Kapısında, Ermeni alfabesi ile yazıları görünce bir an bile durmadan gazlıyorunuz.
İran….Gürbulak Sınır kapısı.
Farsça yazılar karşınıza çıkıyor. Ayağınızı gaz pedalından çekmeyip güneye doğru ilerliyorsunuz.
İstikamet Irak.
Karınız feryat figan “ama orada çatışmalar falan var, silahlar patlıyor, çok tehlikeli” diyecek oluyor. Hemen susturuyorsunuz “Geçen hafta sonu ananı ziyarete gittik, İstanbul yolları daha az mı tehlikeli?” cevabını yapıştırıyorsunuz.
Habur Sınır Kapısındasınız. Orada da Arap alfabesi.
Suriye…..Cilvegözü Sınır kapısı….Yine Arapça.
(Ara not: aşina olmayan göz için Farsça ile Arapça yazılar birbirine benzer görünür ama farklıdır. Bizim eski Türkçe de öyle. Irak’ta, Bağdat Büyükelçiliğinde çalıştığım yıllarda, Osmanlının Bağdat Valisinin konağını lüpletip kendi büyükelçilerinin resmi ikametgahı yapan İngilizlerin Sefiri bir gün bana geldi. Konağın bodrumunda Osmanlıdan kalma bazı evrak bulduğunu söyleyerek bunu kendisi için tercüme ettirmem ricasında bulundu. “Ama Ekselans” dedim “Siz. Çok yetkin bir Arabistsiniz, bunları okuyamıyor musunuz ?”
Anlattıklarından Arapça yazı ile eski Türkçe yazının belki görünüş olarak birbirini andırdığını ama aralarında farklar olduğundan birini bilenin diğerini kolaylıkla okuyamayacağını öğrendim.
Şimdi merak ettiğim husus “atalarımızın mezar taşlarını okuyamadığımız” gerekçesi ile resmi, gayrı resmi, merdiven altı, tavan arası, Vakıf adı altında faaliyet gösteren kuruluşlarda öğretilen yazının Eski Türkçe mi, Arapça mı olduğu, yani dedemizin mezar taşını okuyup okuyamayacağımız konusu…Okuyabilsek veya okuyamasak ne fark eder ….. demeyin canım, bahaneyi bozmanın ne alemi var ).
Sınır kapısı kapısı dolaşırken bayramın yarısı geçmişti bile. Eşim beni teselli etti “üzme kendini, bir dahaki bayram gemi ile Karadeniz'de veya Akdeniz’de seyahate çıkarız”….”Başlatma denizine, gemiyle, Karadeniz’e gitsek, bir tek, Romanya’da vaziyeti kurtarırız. Gerisi hep farklı alfabeler kullanıyor. Akdeniz’e gitsek, Afrika’nın Kuzeyinde ve Doğu Akdeniz’de yine Arap alfabesi karşımıza çıkıyor . Yunanistan ve GKRY’den hiç bahsetme. Üstelik İsrail’de diğer alfabelerin hiçbirine benzemeyen bir yazı bize “Şalom” diyeek, İbrani alfabesiyle” karşılıyor..
Rotamız ve tarihler nedeniyle giderken de dönerken de trafikte “ne şehittir, ne gazi” olmadan evimize varmak üzereyken arka koltukta oturan oğlunuz ağzını yaya yaya “Babaaa” diyor “gelecek bayramda gezeravcılık yapalım”. Hışımla “ o da ne demek oluyor?” diye soruyorsunuz . “Uzaya gdelim, Babaaa, orada yazı mazı yok” açıklamasını yapıyor. Elleriniz direksiyonda olmasa dönüp yumurcağın yanağına Yaradana sığınıp bir….hadi neyse , bayramda olduğunuz aklınıza gelip takma dişlerinizi sıkmakla yetiniyorsunuz.
……………………….
Tabii ki bu yazdıklarım, Pazar günü, “boş vakitlerinizi hoş vakitlere” çevirmeyi amaçlayan bir fantezi. Böyle bir bayram seyahatini gerçekleştirmeye çalışsanız, bırakın bin bir türlü diğer mesarifi, sadece benzin parasını karşılamaya muhterem validenizin bir yıllık “üç aylıkları” bile yetmez.
Ama ortaya koymaya ve sizleri de düşünmeye, araştırmaya yönlendirmeye çalıştığım bir gerçek var yazıda…eminim çoğunuz farketmişsinizdir.
Bakınız ben, teknoloji özürlü olduğum içim “gugıl, mugıl” kullanmayı beceremiyorum. Ama sizler günümüzün sunduğu bu imkandan, bu kolaylıktan yararlanmayı biliyorsanız, lütfen aşağıda sunduğum hususları araştırabilir misiniz?
- Dünyada bizim gibi etrafı 7 ülke ile çevrili kaç devlet var ?
- Dünyada komşularından hiç birinin alfabesi yerli ve milli yazısı ile uyuşmayan kaç devlet var ?
- Dünyada komşularıyla “ sıfır problem ,sıfır alfabe sorunu” keyfini (!) yaşayan kaç ülke mevcut ?
Eğer tahminlerim doğru ise , Yaratan, bu imtiyazı (!) bir tek bize tanımış.
İyi pazarlar dilerim