Gazetedeki köşemin adı “Londra Mektupları “ ama bir süredir Birleşik Krallık’ta neler olup bittiğine dair yazı yazmadığımı farkettim.
Erich Maria Remarque’nin kitabı gibi “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok /All Quiet on the Western Front” zannetmeyin. Burada da önemli gelişmeler oluyor.
2 Mayıs 2024’te Yerel Seçimler yapıldı. Bu yıl düzenlenecek Genel Seçimin provası addedilen seçimlerde İktidardaki Muhafazakar Partinin kan kaybının giderek arttığı görüldü.
En etkileyici sonuçlardan birini Londra Belediye Başkanlığını, Pakistan asıllı bir müslüman olan Sadiq Khan’ın üçüncü kez kazanması teşkil etti. İşçi partili Khan oyların % 43.7 sini alırken, İktidardaki Muhafazakar Partinin adayı Hall’ın oyları %32’de kaldı.
106 seçim bölgesinde düzenlenen Yerel Seçimlerde İşçi Partisi elinde bulundurduğu Belediye Başkanlığı sayısını 42’den 52’ye yükseltti.
Muhafazakar Parti sahip olduğu 46 Belediye Başkanlığının onunu yitirerek 36’da kaldı.
Liberal Demokratlar da 12 kentte birinci geldiler ve Belediye Başkanlığını ele geçirdiler.
İktidardaki Muhafazakar Partinin Belediye Meclisi üyeliklerinde yaşadığı kayıplar daha da çarpıcıydı. Üye sayısı bakımından ve Liberal Demokratların ardından üçüncü sıraya gerilediler. İşçi Partisi Belediye Meclisi üyelerinin sayısını 955’ten 1140’a, Liberal Demokratlar 417’den 521’e yükseltirken Muhafazakarlar toplam 986 üyelikten 513’ünü yitirip 473 sandalye ile iktifa etmek durumunda kaldılar.
Uzun lafın kısası Yerel Seçimlerde halk Muhafazakar Patinin iktidarından memnun olmadığını ortaya koydu.
Hindistan kökenli bir Hindu olan Başbakan Rishi Sunak’ın işi zor gibi görünüyor. Kendisine karşı sadece seçmenlerin, muhalefet partilerinin değil, kendi Partisi içinden de tepkiler var. Partisi içinde Sunak’ı devirip yerine geçmek isteyenlerin durumdan faydalanmaya çalıştıkları işitiliyor.
Sunak’ın eleştirilere yol açan uygulamaları arasında en dikkat çekenlerden birisi yasadışı göçmen konusunda izlediği politika ise diğerleri de asayişin, sağlık hizmetlerinin, ekonominin kötüleşmesi ile Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin çatışmasında takındığı tavır.
Değindiğim çatışmalarda sadece körü körüne taraf tutulması değil yapılan askeri harcamaların ekonomiye olumsuz etkisi de tepki çekiyor.
Birleşik Krallık’ta İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı önemli toplumsal tepkiler gösteriliyor. Hafta sekiz dokuz gösteriler yapılıyor. İsrail devletinin kuruluşundaki baş aktörlerden biri olan Birleşik Krallık yılar boyunca civcivini koruyan anaç tavuk rolünü üstlenmiş. ABD de horoz rolünde. Ama “civciv”in yaptıkları bardağı taşırmaya başladığında göstermelik de olsa ayağını gaz pedalından çekmeye yönelmiş İngilizler. Bunun en bariz örneğini başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşlarda yapılan oylamalarda İsrail yanında yer almaktan zaman zaman ayrılıp, kaşı çıkmasalar bile en azından çekimser kalmalarında görüyoruz.
Yukarıda “göstermelik de olsa” ifadesini kullandım. Zira, İsrail ‘e hala el altından, el üstünden siyasi, askeri, finansal destek kesilmiyor, algı operasyonları, kamuoyunu etkileme çalışmaları sürdürülüyor. Ne zaman İsrail askerleri Gazze’de yeni bir operasyona girişse hemen televizyonlarda 2.Dünya Savaşında yaşanan Holokosta ilişkin filmeler seyrediyoruz, bilmem kaçıncı kez Ben Hur, On Emir ve benzeri sinema yapıtları ekranda yerlerini alıyor, açık oturumlar, yorumlar izliyoruz.
Geçen gün TV ana haberlerinde işlenen bir konuya gülmeden edemedim. Ülkedeki Yahudi doktorlara saldırılarda, tacizlerde bulunuluyormuş. Falanca hastanede çalışan bir Yahudi doktoru çıkardılar televizyona. Adamcağız müthiş bir korku ve endişe içinde bu saldırıları, tecavüzleri anlattı ve aynı hastanedeki Müslüman doktorların ona günaydın demediklerini, kötü kötü baktıklarını söyledi. Bu saygıdeğer Yahudi İngiliz doktoru inşallah Türkiye’ye gelip doktorlara saldırının, tecavüzün aslında ne demek olduğunu gözleri ile görmez.
Defalarca yazdım, 63 milyon nüfuslu olan (2022 sayımı) ve Hristiyan ülkeler arasında yer alan Birleşik Krallık’ta halkın sadece % 46.2’si Hristiyan. Dini inançlar bakımından ikinci sırada %37.2 ile dinsizler /inançsızlar/ hiç bir dine bağlı olmayanlar geliyor. Üçüncü sırayı % 6.5 oranlı Müslümanlar alıyor. Ardından % 1.7 oran ile Hindular, % 0.9 ile Şihler yer alıyor. Yahudîler ise %0.5 ile 5.sırada. Yani ülkede her 13 Müslümana karşılık sadece bir Yahudi var.
Bu durumda başta Muhafazakarlar olmak üzere tüm siyasal partilerin oy sayısı açısından Müslümanlara öncelik vermeleri gerekmez mi? Hayır öyle olmuyor; Muhafazakar Parti (ve diğerleri) Müslümanlara sahte gülücükler yağdırırken Yahudi toplumunun yanında duruyor. Bu tutumun sebepleri arasında Yahudilerin para ve finans çevrelerinde ne kadar güçlü olmalarının etkisi var mıdır dersiniz?..
Paradan bahsetmişken İngiltere (Merkez) Bankasının (Bank of England) geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamaya değinmeden geçemeyeceğim. Banka, politika faizini %5.25 oranında sabit tuttu. Enflasyon oranının planlanan %2’nin iki misli düzeyde olmasına rağmen düşüş eğilimini sürdürdüğünü, yaz aylarında daha da düşebileceğini ve o takdirde politika faizinde de indirime gidilebileceğini açıkladı.
Hemen ardından İstatistik Kuruluşunun yılın ilk çeyreğine ilişkin raporu yayınlandı. Buna göre GSMH yılın ilk çeyreğinde (Ocak-Mart dönemi ) % 0.6 yükselmiş. Böylece Birleşik Krallık’ta büyüme Eurozone’dan, G-7’den , OECD ortalamasından ve ABD’den fazla olmuş. Kişi başına milli gelir de yedi çeyrek dönemlik düşüşten sonra ilk kez % 0.4 artmış.
irleşik Krallığın Oxford mezunu olan ve sadece İngiliz vatandaşlığı bulunan (!) Maliye Bakanı Jeremy Hunt bu açıklama ve raporun üstüne “mal bulmuş İngilizi” misali atlayıp Muhafazakar Partinin başarılı uygulamaları sonucunda, uzun süredir devam eden resesyondan çıkıldığını, enflasyonun süratle düştüğünü ve daha da düşmeye devam edeceğini, Genel Seçimleri kazandıkları takdirde ülkenin eski güçlü günlerine döneceğini söyledi.
Hunt, pek tabii ki anılan raporda, 2024’ün ilk çeyreğinde işsiz sayısının % 4.3 arttığının, % 4 küsurlarda dolaşan enflasyon seviyesine karşılık ücret artışlarının sadece % 2.9 olduğunun da belirtildiğini söylemeyi unuttu (!).
Daha evvel yazdığım üzere, geçen yıl ülkede enflasyon önceki dönemlerde görülmedik şekilde yükselmiş ,, hatta temel gıdalarda fiyatlar % 19’a kadar artışlar göstermişti.. Düşük çıktı denilen enflasyon rakamları, fiyatlarda geçen yılki kadar değil de ulaşılan o düzeyden sadece biraz daha az arttığını (%19 + % 4 küsur) , İngilizlerin, “oh, ne kadar iyi, bu defa fiyatlara gelen zamlar daha az oldu” diye sevinmeleri mi gerekir bilmem.
Enflasyon böyleyken maaşlarına zam isteyenlerin taleplerinin kulak ardı edilmesi, yahut çok düşük oranlarda artış yapılması neticesinde gün geçmiyor ki greve gidilmesi, işlerin yavaşlatılması gibi eylemlerle karşılaşılmasın.
Hunt’ın açıklama yaptığı gün Sterlinin dolar karşısında % 0.3 daha değer kaybederek 1.264 paritesine düşmesi de talihin garip bir cilvesi olarak nitelemek gerek herhalde.
Diyorum ya Rishi Sunak Beyin işi giderek zorlaşıyor Gelecek Genel Seçimde belki de tek şansı karşısında dişli, tuttuğunu koparacak gibi görünmeyen bir Muhalefet Lideri bulunması. Ama seçim bu, son anda seçmenin tutumu farklı tezahür edebilir