Ali YILMAZ - Yazar - Program Yapımcı
Köşe Yazarı
Ali YILMAZ - Yazar - Program Yapımcı
 

GARSON

Sizleri geçmişe götürüp, ülkemizde edebiyat alanında, unutulmazlar arasına girmiş, tarih sayfalarında bizler için öğretmenlik yapmış değerli yazarların, yıllar yıllar önce bir lokantada buluşup, garson ile aralarında geçen konuşmalarının nasıl şiirsel ve sanatsal bir sohbet olduğunu anlatan bu olayı aktarmak istiyorum. Bu yazının gerçekliği konusunda size kanıt sunamam, ama böyle büyük yazarların da sohbeti ve iletişimleri herhalde bu şekilde olmuştur. Sosyal medyada paylaşılan bu alıntı gerçek bir sohbette olabilir, keyifli okumalar diliyorum. Bu ünlü yazarlarımızın anılarını dinlemek, o dönemleri yaşamak her zaman bana keyif vermiştir. Televizyonların, internetin, sosyal medyanın hayatımızı çalmadığı yıllarda, akşam sohbetleri bizim kuşağın en büyük eğlencesiydi. O dönemde büyüklerimizin, yaşadıkları olayları dinlemek, anlattıkları hikayelere ortak olmak, bir çoğumuzun edebiyat dünyasında var olmasında en büyük kazanç ve hayal gücümüze destek olmuştur. Gelelim garsonun büyük yazarlarımızla imtihanına. Garson: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk! Hayata dair aşkın, gözyaşının, mutluluğun şairi, Cemal Süreya, - Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın? Garson: Anlamadım efendim? Dobra dobra, eğmeden, bükmeden sözü şair yazar, Can Yücel alır. Can Yücel: -Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil hak ettiğin kadar unutulursun… Garson: Anlıyorum efendim… Neyse, ne alırdınız? Garsonun şaşkın halini gören, Nilgün Marmara, -Sen ne getirdin bana çocukluğundan? der. Garson: Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte. Soğuk havalara inat, üşümesini saklamaz ve Edip Cansever, der ki, -Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim. Garson, “nasıl bir müşterilerle karşı karşıyayım. Türkün ateşle imtihanı gibi, masadakilerle anlaşmaya çalışıyorum. Nilgün Marmara: - Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı. Garson: Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya! Garson tamamen dağılmış bir durumdadır. Tomris Uyar: -Bazen sessiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur. Garson: Estağfurullah efendim, ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için. Müşteriler garsonun tüm ayarlarını bozmuş durumdadır. Yaşar Kemal: -Gülümse, karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde, gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt. der. Garson: Bırakın gülmeyi, masaya meze olmasına az zaman kalmıştır, yamağına seslenir, -Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum…
Ekleme Tarihi: 07 Ağustos 2024 - Çarşamba

GARSON

Sizleri geçmişe götürüp, ülkemizde edebiyat alanında, unutulmazlar arasına girmiş, tarih sayfalarında bizler için öğretmenlik yapmış değerli yazarların, yıllar yıllar önce bir lokantada buluşup, garson ile aralarında geçen konuşmalarının nasıl şiirsel ve sanatsal bir sohbet olduğunu anlatan bu olayı aktarmak istiyorum. Bu yazının gerçekliği konusunda size kanıt sunamam, ama böyle büyük yazarların da sohbeti ve iletişimleri herhalde bu şekilde olmuştur. Sosyal medyada paylaşılan bu alıntı gerçek bir sohbette olabilir, keyifli okumalar diliyorum.

Bu ünlü yazarlarımızın anılarını dinlemek, o dönemleri yaşamak her zaman bana keyif vermiştir.

Televizyonların, internetin, sosyal medyanın hayatımızı çalmadığı yıllarda, akşam sohbetleri bizim kuşağın en büyük eğlencesiydi. O dönemde büyüklerimizin, yaşadıkları olayları dinlemek, anlattıkları hikayelere ortak olmak, bir çoğumuzun edebiyat dünyasında var olmasında en büyük kazanç ve hayal gücümüze destek olmuştur.

Gelelim garsonun büyük yazarlarımızla imtihanına.

Garson: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk!

Hayata dair aşkın, gözyaşının, mutluluğun şairi, Cemal Süreya,

- Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?

Garson: Anlamadım efendim?

Dobra dobra, eğmeden, bükmeden sözü şair yazar, Can Yücel alır. Can Yücel:

-Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil hak ettiğin kadar unutulursun…

Garson: Anlıyorum efendim… Neyse, ne alırdınız?

Garsonun şaşkın halini gören, Nilgün Marmara,

-Sen ne getirdin bana çocukluğundan? der.

Garson: Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte.

Soğuk havalara inat, üşümesini saklamaz ve Edip Cansever, der ki,

-Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.

Garson, “nasıl bir müşterilerle karşı karşıyayım. Türkün ateşle imtihanı gibi, masadakilerle anlaşmaya çalışıyorum. Nilgün Marmara:

- Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.

Garson: Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya!

Garson tamamen dağılmış bir durumdadır. Tomris Uyar:

-Bazen sessiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.

Garson: Estağfurullah efendim, ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için.

Müşteriler garsonun tüm ayarlarını bozmuş durumdadır. Yaşar Kemal:

-Gülümse, karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde, gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt. der.

Garson: Bırakın gülmeyi, masaya meze olmasına az zaman kalmıştır, yamağına seslenir,

-Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

14
Ağustos
07
Ağustos
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.