Bugün Şeker Bayramının üçüncü ve son günü.
Bayramın ilk gününe kimilerimiz camilere giderek Bayram Namazı ile başladı, kimilerimiz namazı evde kılmayı tercih etti, bazılarınız ise namaz kılmadan Bayrama başladı….. “ Her koyunkendi bacağından…….”
Ama çoğunuz Bayramın ilk gününde büyüklerinizi ziyaret ettiniz herhalde, evlerinde veya kabristanda.
İkinci gün, aile günüydü. Hep birlikte bayram yemeği yediniz, çoluk çocuk , gelin damat, torun torba ve yakın aile üyeleriyle.
Bugün Bayramın üçüncü günü. Evinize misafirler gelecek. Bayram ziyaretlerinin makbulü kısa olanıdır ama siz yine hazırlıklarınızı yapmak zorundasınız.
Bayramda gelen misafirlere ne ikram edeceksiniz ?
Bu sorunun cevabı hangi bölgede-şehirde, semtte olduğunuza; eğitim-kültür- gelenek- adet-alışkanlıklarınıza ve pek tabii maddi olanaklarınıza göre büyük farklılıklar gösterebilir.
Herkesin adetine saygı göstererek ben baba evimde gördüğümü ve daha sonra da kendi evimde tatbikine çalıştığım uygulamayı paylaşacağım sizlerle.
Evimize gelen bayram ziyaretçilerine biz çikolata ve likör ikram ederdik.
Eskiden fazla seçenek bulunmadığından çikolatalar tek tek yaldızlı kağıda sarılı cinsinden olurdu. Kristal, zarif bir şekerlik içinde, kimi zaman badem şekeri ile birlikte ikram edilirdi.
Sırası gelmişken sorayım, badem şekerini hatırladınız mı, en son ne zaman yediniz , eskisi gibi kolaylıkla bulabiliyor musunuz ?
Liköre gelince. Tekel İdaremiz dünyaca meşhur, muhteşem likörler yapardı; vişne portakal, muz, nane, mandalina, çilek, ahududu, kahve…bindallı.
Benim aklıma bu kadarı geldi, sizlerin ekleyeceği likörler var mı, hafızanızı bir yoklayın bakalım.
Sonra ne oldu ? Her zamanki hikaye…..güzelleştirdiğimiz her şeyi özelleştirip yabancılara sattık.
Afferim bize.
Artık Güzel Yurdumda yerli ve milli leziz likörlerimiz üretilmiyor.
İllaki likör almak istiyorsanız piyasada sadece yabancı likörler bulunuyor, her yudumunda yabancıya para kazandırdığımız likörler.
Zaten artık pek likör de içilmiyor…..o güzelim kristal likör kadehleri, karafları büfenizin bir köşesinde unutulmuş hafiften tozlanmış, parlaklığını yitirmiş şekilde, üzgün, mahzun, gönlü kırık halde ilgi bekliyor.
Ne duruyorsunuz ? Kalkıp o kadehleri, elinizin sıcaklığına, temasına hasret kalmış likör kadehlerini, eski zamanların anıları hatırına tekrar kullanın.
“Tekel likörü bulamıyorum, yabancı likör almaya maddi gücüm elvermiyor” demeyin. Çoğunuzun annesi likörü kendisi yapmaz mıydı ? Siz de yapın. Bu Bayrama olmasa bile ilerideki Bayramlar için kendi likörünüzü kendiniz yapın.
Yapımı en kolay olanı vişne likörüdür.
Nasıl mı yapacaksınız….hemen anlatayım:
Malzeme: Yapmak istediğiniz likörün ne kadar olmasını istediğinize göre bir kilo, iki kilo vs vişne ile onun yarısı ağırlığında toz şeker gerekli.
Sonra baharatlar geliyor: karanfil, çubuk tarçın (kimileri kakule de kullanıyor, ben pek sevmem).
Büyük bir cam kavanoz.
Damak tadınıza uygun miktarda votka veya kanyak . (Öyle dışarıdan ne olduğu, ne yapacağı meçhul alkol falan almayın sakın).
Bir miktar da su.
Malzemeyi temin ettik de nasıl yapacağız ?
Goleey, çoh goleey.
Kavanozun içine bir sıra vişne, bir sıra şeker döşeyeceksiniz. Annem vişneleri saplarıyla ve çekirdekleriyle kullanırdı. Sap ve çekirdeklerin liköre ayrı bir tad kattığını düşünürdü. Kimileri sapları da çekirdekleri de çıkarırlar, tercih sizin.
Baharatları annem kavanoza bir tülbent içinde koyardı. İşlem tamamlandığında kolayca çıkarılabilsin diye. Kimileri baharatları vişne ve şeker katları arasına koyarlar. Tercih yine size ait.
Annem, kapağını sıkıca kapattığı kavanozu 2 ay gölgede bekletirdi.
Bu süre içide kavanozu arada sırada sallar, içindekilerin karışmasını sağlardı.
Bu arada vişneler suyunu bırakmış olurdu.
Kimileri kavanozu bir hafta, on gün kadar güneşte tuttuktan ve her gün çalkaladıktan sonra gölgeye alıyor ve vişneleri ezerek daha fazla suyunun çıkmasını sağlıyor.. Annem vişneleri ezmez , likör tamamlandıktan sonra onları kek, pasta yaparken kullanırdı.
İki ayın sonunda Annem kavanozu bir başka kaba süzer sonra da bir çay bardağı kadar votka yahut kanyak eklerdi. Tabii ki kanyak ilave edilenin aroması biraz daha güzel olurdu, ama daha pahalıya mal olurdu. Kimilerinin süzülmüş vişne suyuna bir, hatta bir buçuk litre votka yahut kanyak kattığını işitmiştim.
(Ara sıcak: Aman likör yaparken veya içerken çok dikkatli olun. Zira şerbet gibi tatlı ve içimi kolay olan likörün bir iki kadehten fazlası “şişede durduğu gibi durmuyor”.
Bunu acı bir tecrübe ile bizzat yaşadım.
Londra’ya tayin olmuştum. Eşimle birlikte tanıdıklara yılbaşında vermek üzere hediye seçiyorduk. Elimizde diplomatlara vergiden muaf satışlar yapan bir şirketin kataloğu vardı. Bakarken, farklı likörlerden oluşan oniki şişelik bir kasa alındığı takdirde epeyi indirim yapıldığını gördük. Hemen ısmarladık.
İki gün sonra elimize ulaştı. Kutuyu açıp içine baktık. Göz alıcı şişeler içinde rengarenk likörler.
Eşimle birlikte birini açıp denemeye karar verdik. Sadece bir kadehçik.
Mmmm, nefisti.
Bir şişe daha açtık. Yine bir kadehçik. Onu üçüncü şişe takip etti. Şerbet gibi tatlı ve çeşitli meyvaların aromalarını içeren bu likörler doğrusu pek de kolay içiliyordu.
Son şişeyi de denedikten sonra etrafı toplamak için ayağa kalktık. Daha doğrusu, kalkmaya çalıştık.
Amanııın……Dünya fırıldak olmuştu. Süper Über Starımızın dediği gibi “Dönüyor, dönüyor”du.
Ertesi sabah işe giderken şapkam kafama sanki iki numara küçük gelmişti.
Siz siz olun başta şerbet tadına kanmayıp likör olmak üzere hiç bir içkinin cazibesine kapılıp ölçüyü kaçırmayın).
Votka yahut kanyakı da ilave ettikten sonra annem likörü küçük şişelere koyar, büfenin camlı değil de kapaklı kısmında özel günlerde, bayramlarda ikram etmek üzere saklardı.
Vişne yurdumuda temmuz, ağustos aylarında çıkar. Temmuzda alırsanız Eylül sonunda, Ekim başında falan alkolünü ekler, dolaba kaldırırsınız. Yılbaşına ve izleyecek bayram günlerine hazır olur.
Son söz…….”Bu kadar uğraşmam” diyorsanız çözümü var.
İtalyanın biri çıkmış çikolataların içine birer vişne ile biraz da likör koymuş, tek tek pembe kağıtlara sarmış, “Sevgilim” adıyla piyasaya sürmüş. Vaaay be. Bu ne harika bir icat.
Şimdi, “ Vedalaştırılma ” endişesi ile isim yazamıyorum ama okuyanlarınız arasında”Afif”ler bulunduğundan hiç kuşkum yok.
Hatta Fransızca dişil olan bu özcüğün eril’i bir zamanlar benim gibiler için de kullanılmıştı…..desem….oldu mu ?
Bugün Şeker Bayramının son günü…….diyecekken bir de öğrendim ki, artık dini bayramlarda adet olduğu üzere, bu Bayram da, her nedense 9 güne çıkarılmış. Hiçbir Müslüman ülkede örneği yok. Hani çok çalışıyoruz, çok yoruluyoruz, ülkemizi çok ileri götürüyoruz, geliştiriyoruz, dolayısı ile uzun bayramları hakkediyoruz diye düşünüyorsanız diyebileceğim bir şey yok. Darısı milli bayramların da başına
Şeker Bayramınızı saygı, sevgi ve selamlarımla kutluyorum.