Modern öncesi dönemde dini doğmalar, herkes için geçerli mutlak doğrular olarak anlaşılmaktaydı ve herkesin bu mutlak doğmalara mutlak doğru olarak teslim ve tabi olması bekleniyordu. Bireyin olmadığı modern öncesi dönemde dinin, herkesin kabul etmesi ve tabi olması gereken mutlak doğru olarak dayatılması, bireyin dini alanında hiçbir sözünün, tercihinin ve özgürlüğünün olmadığı anlamına gelmekteydi. Modern dönemde bireyin keşfedilmesiyle birlikte kişi, din dahil hayatının her alanında aklına, bilgisine, birikimine, ihtiyaçlarına ve ideallerine uygun olarak tercihlerde bulunma özgürlüğüne sahip olduğu şeklinde daha olgun, insani ve ahlaki bir anlayış geliştirilmiştir. Dinin bireysel tercih konusu olarak anlaşılması, din ve vicdan özgürlüğünün geliştirilmesini ve tanınmasını sağlamıştır. Bireyin kafasında, evinde ve mabedinde dine dair söz ve tercih hakkına sahip olması, dini, bireye ait bir tecrübe konusu haline getirmektedir. Kafasında, evinde ve mabette hep başkalarının dini emirlerini, kurallarını ve kabullerini taklit etmek ve tabi olmak zorunda kalınması, dini, bireye abancı ve yapay bir uygulama haline getirmektedir. Dini bireysel bir tercih konusu olarak tanımayan bütün otoriter, totaliter ve doğmatik yaklaşımlar, bireyin tercih özgürlüğünü inkâr ettikleri gibi, din ve vicdan özgürlüğünü de inkâr etmektedirler. Kendisini bütün zamanlar ve mekanlar üstü mutlak doğru din olarak gösteren dini totaliteryanizmin, herkes istediği inancı tercih etsin ve benimsesin şeklinde bireysel tercih özgürlüğünü tanıması mümkün değildir.
Bireysel tercih özgürlüğünü inkâr eden dini totaliteryanizm perpektifinde dine göre kul vardır. Dine göre kul yaklaşımı, aslında dine göre insan değil, dine göre insan kılığında makine oluşturmayı istemektedir. Dini kişisel tercih konusu olarak kabul eden bireysel özgürlükçü yaklaşım açısından ise kişiye göre din vardır. Dine göre kul makine yoktur, kişiye göre din vardır. Dine göre kişi yaklaşımı yerine kişiye göre din yaklaşımı, din ve teolojide gerçek anlamda bir Copernicus devrimi anlamına gelmektedir. Kişi, artık dinin etrafında dönmeyecektir. Din, kişinin etrafında dönecektir. Dine hayat veren, anlamlı ve değerli kılan şey, bireyin canlı dini tecrübesidir. Bireysel dini tecrübenin dışında kalan her şey, kültür ve doğmadır. Kişinin özgür tercihleriyle kendisi için uygun olan dini belirlemesi, tanımlaması, açıklaması, eleştirmesi, değiştirmesi ve yeniden kurgulaması, dini alanda bireyin dini hayatını belirleme hakkına sahip olması anlamına gelmektedir.
Din, yüzyıllar boyunca hep başka kişiler ve kurumlar tarafından oluşturulan inançlardan, ritüellerden, kalıplardan, kaynaklardan ve kurumlardan oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle birey, kendi iradesi dışında hep başkalarına tarafından üretilmiş inançları, uygulamaları ve açıklamaları din diye benimsemek zorunda kalmıştır. Dinin bir bireysel tercih konusu olarak anlaşılması ve bireye göre din yaklaşımı çerçevesinde kişi, dini alanda kendi dışında başkaları tarafından üretilmiş olanlara tabi olma zorunluluğundan kurtulmuş olmaktadır. Modern dönemde her bireyin kendine göre dini alanda söz söyleme ve tercihte bulunma imkanına kavuşmuş olmasını, teolojide meydana gelen gerçek Copernicus devrimi olarak kabul edebiliriz.
Tanrı, ruh, ilham, kutsal, ibadet, ruh, lütuf, şükür gibi dini ve teolojik kavramların ne ifade ettiği, tamamen kişinin algısına göre değişmektedir. Dini kavramların anlamlarının kişisel algılamaya göre değişmesi, din alanının objektif değil, bireysel ve sübjektif olduğunu göstermektedir. Birey, sübjektif bir algılayış ve tecrübe konusu olan dini alanı kendisine göre yorumlama ve yaşama hakkına sahiptir. Bireyin kendi kişisel algılamasına göre dini kavramları yorumlaması ve yaşaması, kişinin farklı kavrayışlara ve tecrübelere kendini kapatması anlamına gelmemektedir. Farklı dini kavrayışlar ve yaşantılarla karşılaştığında, önüne yeni veriler ve kanıtlar ortaya konduğunda kişinin, kendi kişisel inançları ve yaşantıları hakkında katı ve kapalı olmak yerine esnek, değişken ve açık bir tutum izlemeye kendini hazırlaması gerekmektedir.