Doğa yürüyüş grubu ile yolumuz Ankara’nın ilçesi Hasanoğlan bölgesinde düştü. Orman bakanlığından aldığımız hem meşe palamudu hem de çam fideleri dikmek için bölgedeydik. Grup liderimiz ve Hasanoğlan’da bölgeyi bize tanıtacak yerel rehber ile gezimize sabah başladık. İlk olarak, Hasanoğlan Köy Enstitülerinin yaşam bulduğu okula gittik. Ama gördüğümüz manzara içler acısıydı. Harabeye dönmüş bir ortamda bir zamanlar ülkemize nice değerli öğretmen, yazar, müzisyen, bilim adamı yetiştirmiş okullardan biri olan bu okul kaderine terk edilmişti. Tamamen öğrenci ve öğretmenlerin kurduğu küçük bir Türkiye karşımızdaydı, ama can çekişir bir durumdaydı.
Siyasi çekişmeler yüzünden bu bilim, ilim yuvası komünist yetiştiriyor diye yok edilmişti. Yıllarca komünizm gelecek diye milleti korkuttular, gele gele Koyunuzim geldi.
Büyük bir düş kırıklığı ile Hasanoğlan köy enstitüsünün her yerini içimiz acıya acıya gezdik.
Neyse ki hala sanata, eğitime önem veren kişiler sayesinde okulun içinde bulunan amfi tiyatroda konserler ve şenlikler okulun yaşaması için büyük bir başarı ile devam ettiriliyor...
1941 yılında Ankara'nın 35 km. uzağında kurulan Hasanoğlan Köy Enstitüsü, yurt çapındaki diğer Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek üzere dönemin aydın kişilerinin de ders verdiği bir “Yüksek Köy Enstitüsü” haline getirilmiş; kısa zamanda kültürel bir çekim merkezi haline gelmiştir.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, Türkiye'de açılan 15. köy enstitüsüdür. 1941-1947 yılları arasında hizmet vermiştir.
*”1940'lı yıllar. Türk köylüsünden konçerto çalan, roman, öykü, şiir yazan, öğretmen, ressam, heykeltıraş, aydın, öğretmen çıkarmanın ocağı köy enstitüleri. Ülke yoksuldu. Yoktu, yokluktu. 1930'lu yıllar, nüfus 16 milyon.
12 milyon köylerde yaşıyor. 40 bin köy.4 bin civarında köyde okul var. 6 bin kadar öğretmen. Şehirde yetişip öğretmen olanlar köylerde görev yapmayı kabul etmezler.
Çare; Köy Enstitüleri kurmaktı... Kurdular. Sadece köy çocuklarından öğrenci kabul ettiler. Enstitüye gelen öğrenciler kendi okullarını kendileri yaptılar. Gramla dağıtılan ekmekleri yiyip, yarı aç yarı tok eğitim öğretim gördüler.
Her bir öğrenci öğrenimleri süresince 150'den fazla dünya klasiği okudu. Sorgulayan, araştıran, aklını ve bilimi kullanan gerçek aydın oldular.
İş içinde iş için eğitimle, yaparak yaşayarak öğrendiler. Öğrenirken ürettiler
Okul yapmayı enstitüde öğrendiler, gittikleri köyde önce okulu yaptılar. Tarımda, hayvancılıkta köylüye önder oldular. Çocuklara okuma yazma öğrettiler.
Bu güzel okulları (KÖY ENSTİTÜLERİ) kuran insanlar ışık oldular, ışıkları ile bizi aydınlatmaya devam ediyorlar.
“Yaşar Kemal’in 'O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın aç gözlüsüne kaldık' sözü, insan çürümüşlüğünün tarihidir. Bu kötü insanların tanımıdır.
Darbeci zorbaların niceleri geldi geçti. Çoğu, üzerine düşeni yapacağına, üç maymunu oynayıp, tarihe kötü izler bırakıp yok oldular.”
Her şeye rağmen, güzellikleri devam ettiren vicdanlı insanlar var, onların sayesinde bu ışık hiç sönmeyecek, son söz olarak ise her zaman ”SANATA EVET” diyoruz.
*Alıntı.