İzmir’den yeğenimin eşi ve küçük oğlu Can, Ankara’da misafirimiz oldular. Ocak ayında Ankara kış mevsiminin en soğuk günlerini yaşarken. Misafirlerimiz bu durumda, üşütmemek ve hasta etmemek için büyük özen göstermeye gayret ettik.
Ankara’ya gelmişlerken, Anıtkabir'e, Gençlik Parkı’na, Ankara Kalesi’ne bir gezi yaptık. Akşam içinde güzel bir mekânda yemek için yer ayırttık.
Akşam arabamıza binip yola çıktık. Gökyüzü pembe bir bulut kümesi ile geceye ayrı bir hava vermişti. Eşim “bu gece kar yağabilir” dedi, Can hemen “kar ne demek”?
Eşim esprili bir şekilde “pamuk şekeri gibi bir şey” dedi. Can bu açıklamayı pek beğenmedi, ama sorusunu da tekrarlamadı. Can, arabanın camından gece karanlığına bakıp pamuk şekeri cevabına takılıp kaldı.
Akşam yemeği için geldiğimiz mekânın önündeydik. Arabadan inip dışarı çıktığımızda, soğuk bir ayaz yüzümüze tokat gibi çarptı, koşarak kendimizi içeri attık.
Kış bahçesi şeklinde düzenlenmiş mekânın içi sıcacıktı. Az önce yaşadığımız ürperti ve üşümeyi unutup, bizim için ayrılan masamıza geçip oturduk. Yemeklerimiz geldi. Can gözlerini kış bahçesinden ayırmadan bakıyordu, bir şeyler olduğunu fark edince bizde camdan bakmaya başladık, eşim ”Aaa bakın kar yağmaya başladı, ben size demişti.”
Yemeğe ara verip üstümüze kalın giysilerinizi giyinip dışarı çıktık. Hava yumuşamıştı ama tatlı bir serinlik yüzümüze çarptı. Küçük Can ilk kez kar yağışına tanık olduğu için, kar yağışına bakıp bize döndü ”bakın pamuk şekerleri yağıyor.”
Kar önce ince ince yağarken birden lapa lapa yağmaya başladı. Can elleriyle kar tanelerini tutmaya çalışırken, ağzını açıp bu sefer kar tanelerini yutmaya çalıştı. "Duş başlığı" tazyikli su geldiğinde elinizden kurtulup sağa sola deli gibi dolanır ya, Can da kar üstünde kendini yerden yere atmaya başladı. Can, o anda dünyanın en mutlu çocuğu gibiydi. Can’ın kar üstünde yüzündeki büyük sevinç ve heyecan bir süre sonra yerini acı, sümük salyaya bıraktı. Bir anda Can ağlamaya başladı. Önce ellerini ağzına koyup ısınmaya çalıştı ama soğuğun acısını dindiremedi. Korku ve acıdan ağlamaya devam etti. Annesinin Can’ı kucağına almasıyla sakinleşti. Annesi Can’ı yere bıraktığında, tekrar annesinin üzerine tırmanmaya çalıştı. Hemen toparlanıp içeri girip kış bahçesine, masamıza döndük. İçerinin sıcaklığı az önce yaşadıklarımızı geride bırakmıştı. Bu arada Can’ın hareketliliği de yavaşladı, ağlaması kesildi. Annesi sandalyelerden bir yatak yapıp Can’ı sandalyelerin üzerine yatırdı. Can jöle gibi yumuşayıp acılarını da unutmuş uykuya dalmıştı.
Kar yağışı bizim için çok normal bir doğa olayı olurken, ilk kez kar yağışı ile karşılaşan Can’ın bu halini görünce, çok şaşırmıştık. Bir yandan onun o heyecanı hoşumuza gitti, diğer yandan çok garip geldi. Tıpkı bizden farklı davranan insanlara yaptığımız gibi. Oysa unuttuk; aslında farklılıklardır bizi biz yapan.