6 Mayıs 1927, Eşref Şefik Bey İstanbul Radyosu'nda ilk anonsu yapıyor: "Alo alo, muhterem, Samiin.”(İşitenler, dinleyenler, dinleyiciler).
Aradan bir asra yakın zaman geçmiş, radyo dinleme alışkanlığı olanların gelişen teknoloji karşısında bir kulağı hala radyodadır. Bunun sırrı aileden geliyor. Bir evde radyo dinleme alışkanlığı varsa o ailede yetişen çocuklarda bu alışkanlığı devam ettiriyor. Radyo dinlemek vazgeçemediğim, vazgeçmek istemediğim alışkanlığım. Resmen mutluluk, huzur, şefkat size sunuyor. Sabah, öğle, akşam, gece her anın tadı başka ve biliyorum ki radyo hep orada, yanımda.
Bizim evde kendimi bildim bileli radyo hep vardı, hâlâ var ve dinliyorum. Radyo evde, arabada, spor yaparken size en yakın arkadaşınız olur. Özel radyoların yaygınlaşması, sizin de bu durumda, radyoları seçmenize yardımcı olmuştur.
Televizyonun henüz hayatımıza girmediği dönemlerde, bizim evimizde ahşap kahverengi desenli çok şirin bir radyomuz vardı markası “SİERA” olan radyo ile tanışmam çok küçük yaşlarda oldu.
Her çocuk gibi meraklı olmam, kafamda birçok sorunları da beraberinde getiriyordu. Radyonun içinde adamlar, kadınlar nasıl o küçücük kutuya sığıyorlar ve sürekli konuşuyorlardı. Şarkılar türküler söylüyorlardı? Arka kapağını açıp içine baktığım çok olmuştur. Evimizin baş köşesinde yerini alan radyomuzun evimize geliş hikayesi ise bakın nasıl olmuştu.
Ailece toplanıp, babamın dayısına misafirliğe gittiğimiz gün, babam dayısı ile bir araya geldiklerinde muhakkak altmış altı kâğıt oynamadan duramazlardı. Biz de bir köşede oturur, dayı, yeğenin kâğıt oyunu şimdiki gibi televizyon izler gibi seyrederdik. O gün kâğıt oyununa kısa bir mola verdiklerinde, babamın dayısı,
“Yeğenim ben bir radyo aldım ama çalışmıyor, al götür tamir ettir, senin çocuklara eğlence olur.” dedi.
Babamda radyoyu alıp eve getirdi. Daha sonra babam radyo tamircisi tanıdığımıza radyoyu götürdü, kısa bir süre sonra radyo tamir edilmiş, çalışır durumda evimizdeki baş köşede yerini aldı. Evimizin yeni neşesi olan radyoda, sabahları TRT radyosunda, yurttan sesler müzik programı, haberler, arkası yarınlar, radyo tiyatroları, çocuk saati hayatımızın bir parçası oldu.
Polis radyosunda kayıp haberleri, Meteoroloji radyosunda hava ve yol durumlarını dinleyerek Türkiye gündemini takip etmeye başladık. Radyomuz duvardaki asılı olduğu yerdeyken, çalan radyoyu şimdiki televizyon ekranını izler gibi bizlerde radyonun kutusuna bakarak dinlerdik. Bazı günler, ablamla masanın üstünü büyük bir çarşafla kapatır, masanın altında kendimize bir yaşam alanı oluşturup radyo dinlemenin keyfini yaşardık. Babam yazın hafta sonları radyoyu pencerenin önüne koyar mahalleye müzik yayını yapardı.
Babamın dayısı bir gün bizi ziyarete geldi, Radyoda yurttan sesler müzik programında çalan türküleri dinlerken, bir ara radyoya bakıp, radyonun çalıştığını duyunca, ”Yeğenim sana verdiğim radyonun parasını ver” dedi.
Babam şaşkınlıkla ”Dayı sen bana onu para ile satmadın ki, al götür tamir et dedin ya” dayı “Yok yeğenim ben parasını istiyorum” dedi. Babam ve bizler şaşkınlıkla birbirimize bakarken, babam ve dayısı oynadıkları altmış altı kâğıt oyununu yarıda bıraktılar. Dayı, evden selamsız sabahsız başka bir şey söylemeden çekip gitti. Babam bu duruma çok sinirledi, radyoyu yerinden aldığı gibi yere attı, radyonun birkaç yerinde parçalar düştü, radyo bize getirildiği gündeki gibi tekrar can çekişerek yeniden sustu.
Birkaç gün sonra babam bozulmuş halde radyoyu alıp dayısına götürdü. Radyonun "Yere düştüğünü ve bozulduğunu" söyleyip dayısına radyoyu geri verip eve geldi.
Radyomuzun evden gidişinden sonraki günlerde, evimizde bir yas havası esti, babam bu yas havamıza dayanamadı ve en kısa zamanda tekrar evimizin neşesi yeni radyomuzu alarak bizi o neşeli radyo günlerimize kavuşturdu. İşte radyo ile tanışma günlerimiz böyle olmuştu.
Radyonun insan hayatındaki yeri bir başkadır, eğer evde yalnızsanız radyo spikerinin sesi doldurur odanızı ve imdadınıza yalnızlığınıza yetişir. Özellikle sabah kalktığınızda kahvaltı masasında yalnız değilsindir artık. Radyo dinlemek, günün her saati yapılabilecek en güzel faaliyetlerden biridir. Hem televizyon gibi sizi işinizden alıkoymaz hem de size yoldaş olur.
Radyo dinlemeyi seviyorsanız, istediğiniz zaman parmağınızla radyonuzun düğmesine dokunup, dünyayı dolaşın, dilediğiniz yerde durun, dinleyin.
Özellikle araç kullanırken radyo dinlemek büyük keyif aldığım eylemimdir.
Bazı zamanlar, radyo ile baş başa kalmak, benim için hafta sonu şehrin kalabalığından, bunalımından kaçıp doğaya gitmek gibi bir şey.
Radyonuzun sesi her an açık kalsın, olur ya televizyon izlemekten sıkılırsınız, açarsınız radyo frekansınızı, elinizde kitabınız, yanına çayınız alırsınız, çalan müzik ile okuduğunuz kitabın kahramanı olur, serüvenden serüvene koşarsınız.
Sizde bu keyifli anı yaşayın, bakın hayatınız daha güzel olacak.
…
6 Mayıs 1927, Eşref Şefik Bey İstanbul Radyosu'nda ilk anonsu yapıyor: "Alo alo, muhterem, Samiin.(İşitenler,dinleyenler,dinleyiciler).."