Ali Eralp - Eğitimci-Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Ali Eralp - Eğitimci-Araştırmacı-Yazar
 

KUŞLARIMIZ, DERELERİMİZ, ORMANLARIMIZ, HAYALLERİMİZ VARDI BİZİM. YOK ETTİNİZ.

Zeytin ağaçlarımız, coşkun akan derelerimiz, serçelerimiz, güvercinlerimiz, kaplumbağalarımız vardı bizim… Kumrularımız vardı bizim. Gelip pencerelerimize, sofralarımıza konarlardı. Ekmeğimizi paylaşırdık onlarla… Yıldızlarımız vardı bizim. İrili ufaklı. Işıl ışıl… Ay dedemiz vardı gülümseyen. Yüreklere huzur veren Samanyolumuz… Yazları bahçemizde sırtüstü yatar; leylak, iğde, gül kokuları arasında onları seyrederdik. Hayaller kurardık. Umut dolu, sevgi dolu, gelecek dolu… Hayallerimizi yok ettiniz. Umutlarımızı bitirdiniz… Yaşantımızı kararttınız… Güneşimiz vardı. Sıcacık. Dünyamızı kararttınız… Çocuk sesleri gelirdi sokaklardan, evlerden… Çeşit çeşit Oyunlar oynarlardı… Köşe kapmaca, Saklambaç, Uzuneşek, Birdirbir, Çelik çomak… Kimse saldırmazdı onlara. Kimse sapıklık yapmazdı… Çocukluğumuzu çaldınız. Onları cehennemle, Azrailler, zebanilerle korkuttunuz. Kışın karlar yağardı sokaklarımıza, caddelerimize, bahçelerimize, çatılarımıza… Atkılı, havuçlu kardan adamlar yapardık. Kartopu oynardık… Kızaklarla kayardık. Geceleri gürül gürül yanan sobalarımızın çevresinde toplanırdık. Kedilerimiz vardı bizim: Minnoş, Pamuk, Prenses, Zilli, Efe, Kral… Masal dünyasında yaşardık. Devler, cinler, periler, hak arayan yiğitler… Bazen ağlardık, bazen gülerdik. Hüzünlenirdik, öfkelenirdik haksızlıklara karşı. Ama yüreklerimiz hep umut, mutlulukla dolup taşardı. Kötü adamlar hep yenilirdi. İyiler kazanırdı… Radyolarımızdan türküler dinlerdik. Fallar açardık şarkılardan... “Arkası Yarın’ları heyecanla, umutla beklerdik. Yaz günleri açık hava sinemalarına giderdik. Tahta sandalyelere otururduk. Fikret Hakanları, Türkan Şorayları, Sadri Alışıkları, Cüneyt Arkınları, Çolpan İlhanları izlerdik. Gözlerimizden damla damla yaşlar süzülürdü. Bazen kahkahalarla gülerdik. Okullarımızda “Yerli malı haftaları” düzenlerdik. İncirler, üzümler, fıstıklar, sucuklar, pestiller, cevizler getirirdik evlerimizden. Paylaşırdık. Ortak sofralar kurardık. Yerli malı sigaralarımız vardı. Birinci, İkinci, Bafra, Maltepe, Kulüp, Yeni Harman, Bahar, Yenice, Gelincik… Behçet Necatigil hocamız bile (ucuz) İkinci Sigarası içerdi…  “Bahar” bayan sigarasıydı. Hafif ve inceydi. Bafra, Kulüp sert sigaralardı… Yabancı sigara nedir bilmezdik. Marketler yoktu o zaman. Mahalle bakkallarımız, bakkal amcalarımız, bakkal defterleri vardı. Paramız olmayınca veresiye yazdırırdık. Ama tüm yiyeceklerimiz, aldıklarımız hilesiz, hurdasızdı. Korkmadan, çekinmeden yerdik. Mayası temizdi. Malzemesi doğadan. Katkısız. Yoksulluk diz boyuydu. İnsanlarımız yamalı elbiseler, pantolonlar giyerlerdi ama yardımsever komşularımız vardı. Sonra ne olduysa oldu devran değişti. İktidar değişti. Her yanı sakallı, bıyıklı, külahlı, sarıklı adamlar; çarşaflı, türbanlı kadınlar sardı. Herkes birbirini düşman gibi görmeye başladı. Alevi Sünni’ye, Sünni Alevi’ye; Türk Kürt’e, Kürt Türk’e düşman oldu. Kurtarıcımıza, Atatürk’e, Cumhuriyete sövüp saymaya başladılar. Andımız, bayraklarımız yasaklandı… Babalar gibi kamu mallarını sattılar. Hiç utanmadılar. 4 yaşında, 5 yaşında bebelerin başlarına türbanlar taktılar, çarşaflar giydirdiler. Sadece gözleri görünüyordu… Çocukluklarını bitirdiler.  Gökyüzü kapkara şimdi. Yıldızlarımızı söndürdüler. Denizlerimizi kirlettiler. Ormanlarımızı kestiler. Irmaklarımızı kuruttular. Yaşantımızı bitirdiler... Gülmeyi unuttuk. Sevmeyi, sevilmeyi, sevdayı unuttuk. Bölüşmeyi, dayanışmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı unuttuk. Masalları, şiirleri, şarkıları unuttuk. İnsanlığımızı, insanca yaşamayı unuttuk…  
Ekleme Tarihi: 24 Ocak 2024 - Çarşamba

KUŞLARIMIZ, DERELERİMİZ, ORMANLARIMIZ, HAYALLERİMİZ VARDI BİZİM. YOK ETTİNİZ.

Zeytin ağaçlarımız, coşkun akan derelerimiz, serçelerimiz, güvercinlerimiz, kaplumbağalarımız vardı bizim…

Kumrularımız vardı bizim. Gelip pencerelerimize, sofralarımıza konarlardı. Ekmeğimizi paylaşırdık onlarla…

Yıldızlarımız vardı bizim. İrili ufaklı. Işıl ışıl… Ay dedemiz vardı gülümseyen. Yüreklere huzur veren Samanyolumuz…

Yazları bahçemizde sırtüstü yatar; leylak, iğde, gül kokuları arasında onları seyrederdik.

Hayaller kurardık. Umut dolu, sevgi dolu, gelecek dolu…

Hayallerimizi yok ettiniz. Umutlarımızı bitirdiniz… Yaşantımızı kararttınız…

Güneşimiz vardı. Sıcacık. Dünyamızı kararttınız…

Çocuk sesleri gelirdi sokaklardan, evlerden… Çeşit çeşit Oyunlar oynarlardı… Köşe kapmaca, Saklambaç, Uzuneşek, Birdirbir, Çelik çomak…

Kimse saldırmazdı onlara. Kimse sapıklık yapmazdı…

Çocukluğumuzu çaldınız. Onları cehennemle, Azrailler, zebanilerle korkuttunuz.

Kışın karlar yağardı sokaklarımıza, caddelerimize, bahçelerimize, çatılarımıza…

Atkılı, havuçlu kardan adamlar yapardık. Kartopu oynardık… Kızaklarla kayardık.

Geceleri gürül gürül yanan sobalarımızın çevresinde toplanırdık. Kedilerimiz vardı bizim: Minnoş, Pamuk, Prenses, Zilli, Efe, Kral…

Masal dünyasında yaşardık. Devler, cinler, periler, hak arayan yiğitler…

Bazen ağlardık, bazen gülerdik. Hüzünlenirdik, öfkelenirdik haksızlıklara karşı. Ama yüreklerimiz hep umut, mutlulukla dolup taşardı.

Kötü adamlar hep yenilirdi. İyiler kazanırdı…

Radyolarımızdan türküler dinlerdik. Fallar açardık şarkılardan...

“Arkası Yarın’ları heyecanla, umutla beklerdik.

Yaz günleri açık hava sinemalarına giderdik. Tahta sandalyelere otururduk. Fikret Hakanları, Türkan Şorayları, Sadri Alışıkları, Cüneyt Arkınları, Çolpan İlhanları izlerdik.

Gözlerimizden damla damla yaşlar süzülürdü. Bazen kahkahalarla gülerdik.

Okullarımızda “Yerli malı haftaları” düzenlerdik. İncirler, üzümler, fıstıklar, sucuklar, pestiller, cevizler getirirdik evlerimizden. Paylaşırdık. Ortak sofralar kurardık.

Yerli malı sigaralarımız vardı. Birinci, İkinci, Bafra, Maltepe, Kulüp, Yeni Harman, Bahar, Yenice, Gelincik… Behçet Necatigil hocamız bile (ucuz) İkinci Sigarası içerdi…

 “Bahar” bayan sigarasıydı. Hafif ve inceydi. Bafra, Kulüp sert sigaralardı…

Yabancı sigara nedir bilmezdik.

Marketler yoktu o zaman. Mahalle bakkallarımız, bakkal amcalarımız, bakkal defterleri vardı. Paramız olmayınca veresiye yazdırırdık.

Ama tüm yiyeceklerimiz, aldıklarımız hilesiz, hurdasızdı. Korkmadan, çekinmeden yerdik. Mayası temizdi. Malzemesi doğadan. Katkısız.

Yoksulluk diz boyuydu. İnsanlarımız yamalı elbiseler, pantolonlar giyerlerdi ama yardımsever komşularımız vardı.

Sonra ne olduysa oldu devran değişti. İktidar değişti. Her yanı sakallı, bıyıklı, külahlı, sarıklı adamlar; çarşaflı, türbanlı kadınlar sardı.

Herkes birbirini düşman gibi görmeye başladı. Alevi Sünni’ye, Sünni Alevi’ye; Türk Kürt’e, Kürt Türk’e düşman oldu.

Kurtarıcımıza, Atatürk’e, Cumhuriyete sövüp saymaya başladılar. Andımız, bayraklarımız yasaklandı…

Babalar gibi kamu mallarını sattılar. Hiç utanmadılar.

4 yaşında, 5 yaşında bebelerin başlarına türbanlar taktılar, çarşaflar giydirdiler. Sadece gözleri görünüyordu… Çocukluklarını bitirdiler. 

Gökyüzü kapkara şimdi. Yıldızlarımızı söndürdüler. Denizlerimizi kirlettiler. Ormanlarımızı kestiler. Irmaklarımızı kuruttular. Yaşantımızı bitirdiler...

Gülmeyi unuttuk. Sevmeyi, sevilmeyi, sevdayı unuttuk. Bölüşmeyi, dayanışmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı unuttuk. Masalları, şiirleri, şarkıları unuttuk.

İnsanlığımızı, insanca yaşamayı unuttuk…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.