Ne demişti Attila İlhan:
“Elsiz ayaksız bir yeşil yılan / yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa kemal / hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler / çün buyurdun kesenleri astılar / sen uyudun asılanlar dirildi / Mustafa’m, Mustafa Kemal’im…”
Çok kötü günlerden geçiyor sevgili yurdumuz. Yalan, dolan, vurgun soygun… Yolsuzluk, vurgun dosyaları kapatılıyor. Araştırılmıyor…
Eşkıyalar dünyaya hükümdar olmaya çalışıyorlar.
Yobazlar bildiriler yayınlıyor. Ahkâm kesiyorlar. Emirler yağdırıyorlar. Toplumun nasıl hareket etmesi gerektiğini söylüyorlar; “Şunu yapın, bunu yapmayın…”
“Çocuklarınızı okullara göndermeyin. Okutmayın. Eğitmeyin. Kadınları evlere hapsedin. Onlara hayat hakkı tanımayın. Kadının yeri kocasının dizinin dibidir. Kocası ne derse, ne emrederse onu yapmalıdır…”
Yobazlar bilimi, fenni yaşadığı ortama sokmaz.“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” dediği için Atatürk’ten hoşlanmazlar.
Gericiler, Mustafa Kemal’i, ”Din daima siyaset aracı, menfaat aracı, istibdat aracı yapıldı. Bu hal Osmanlı tarihinde böyle idi, Abbasiler, Emeviler zamanında böyle idi” dediği için sevmezler.
Onlar, o yüce adamı “Din, devlet ve dünya işlerinden ayrılmalıdır” dediği için desteklemezler.
Gericiler, depremleri bir takım gizli güçlerle açıklamaya çalışırlar. Çözümü Ortaçağ’da, dincilikte, cahillikte ararlar.
Oysa bilim çağdaşlık, yenilik demektir. Değişim, gelecek demektir. Şeriatçıların en büyük düşmanı ise değişimdir, yenileşmedir.
Çünkü değişimin, yenileşmenin olduğu yerde ne hurafe vardır, ne üfürükçülük ne muska… Bilimin temel dayanağı akıldır, dincilerin ise hurafelerdir.
Bu nedenle bilimin, tekniğin tüm toplumda yaygınlaşması, gericilerin ve gericiliğin sonunu getirmek, Ortaçağ karanlığından kurtulmak demektir.
Yobazlar, geçmişte neden Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler? Neden halkımızın okumasını istemediler? Neden onun bilinçlenmesine karşı çıktılar? Hala da köy okullarını kapatmaya devam ediyorlar…
Neden çağdaş eğitim kurumları yerine durmadan tekkeler, tarikatlar açtılar?
Ve neden günümüzde yüz binlerce öğretmeni işsiz güçsüz dolaştırıyorlar?
Çünkü onlar bir takım boş inançlarla yığınları kendilerine bağlamaktadırlar. Bu nedenle çağ dışı partilere en çok oy bu az gelişmiş, cahil bölgelerden çıkmaktadır.
İşte bu nedenle kitlelerin bilinçlenmesini istemiyorlar.
Çünkü halk düşünmeye, kendi mantığı ile olayları yorumlamaya, gerçekleri ve sahtekârların gerçek yüzünü görmeye başladığı zaman işleri bitmiş demektir.
Günümüzde din, iman adına Müslüman Müslüman’ı kandırıyor. Dolandırıyor. İnanç hortumculuğu yapıyor. Servet, mal-mülk sahibi oluyor, siyasal çıkarlar elde ediyor.
Günümüzde “inanç hortumculuğu” bir geçim kaynağı, ticaret haline geldi.
Aydınlar, demokratlar, devrimciler bu çarpık düzene ilgisiz kalamazlar artık. Bu inanç hortumculuğunu görmezlikten gelemezler. “Siyasal İslam Faşizmi”ne kulaklarını tıkayamazlar.
Çünkü bu kavga cumhuriyetle Ortaçağın, şeriatla demokrasinin, Atatürk’le Atatürk düşmanlarının kavgasıdır.
Hiç saklamayalım. Gizlemeyelim. Açık açık söyleyelim: Türkiye bir “korku İmparatorluğu”na dönüştürülmüştür.
Gazeteler, televizyonlar, TBMM, yargı, emniyet tek elden yönetilmektedir…
Herkes birbirine kuşkuyla bakıyor. Herkes birbirinden çekiniyor. Düşündüğünü söyleyemiyor. Haksızlıkların karşısına dikilemiyor. Haksızlığa uğrayanları savunamıyor. Destekleyemiyor. Sadece seyrediyor.
Bir kara, kapkara bulut gelip çökmüştür vatanımızın üstüne. Bunu dağıtmak gerekir. Hem de hiç vakit kaybetmeden.
Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır. Üç kuruşluk çıkar, koltuk kavgası için vatanı satmayalım…