Arzu Kök - Şair ve Yazar
Köşe Yazarı
Arzu Kök - Şair ve Yazar
 

Çocukluğum ve Şimdi

Çocuktuk ve hayata sevdalıydık… Çeşitli oyunlarla günü geçirirken oyunlardan oyun beğenirdik. Sonra devletlerin o sosyal yanları, gelen hükümetlerce törpülenirken, kâr en büyük ve ulvi değerler arasına giriverdi. Kapitalist sistem çarpık bir şekilde gelişmeye çalışırken, arada insanlar heder olup gitmeye başladı. Ezilen sınıfların elinden alınan kapital hızla egemenlerin elinde misli misli artarak çoğalınca toprak, ev ve üretim hızla el değiştirmiş, insanlar zor geçinmeye, işsiz kalmaya başladı. Tam da gençliğimize denk gelen dönemde gençler hızla siyasallaşmaya başlamış, dernekler, örgütler ve sendikalar bünyesinde toplanarak sisteme karşı durmaya çalışmıştı… Gençlikler yaşanamadan egemen sınıfların baskısı altında bir sınıf savaşı verilmeye başlanmıştı. Bu arada egemen sınıfta boş durmamış hükümetler eliyle mücadele eden kitle üzerinde çeşitli baskılar uygulayarak, yasalarla bu duruma dur demiş ve gençlik çeşitli gerekçelerle içeri tıkılıp, işkencelere tabi tutulmuştu. Halkın üzerinde ne inanılmaz oyunlar oynandığının azıcık okuyup yazan her insan farkında olmaya başladı... Ancak asıl üzerlerinde çeşitli oyunlar oynanan, cahil kitle nasıl sömürüldüğünün farkına bile varmadan yok olup gidiyordu. Genç olan nüfusumuzla övünüyor: “Üç çocuk, beş çocuk yapın” diyorlardı. Nasıl demesinler ki üzerinde oyun oynanacakların sayısı artacaktı. Sonrasında da yetişen her nesil egemenlerin elinde köle statüsünde değer kazanıyor, yeni yeni gençlikle sömürü düzeni devam ediyordu. Aynı sosyal sınıfa mensup insanların bir kısmının muhafazakâr milliyetçi, diğerlerininse devrimci olmaları yaman bir çelişki ama o da oldu… Birileri genç nüfusumuzla övünüp dururken, genç ölümlerimizin de nasıl çoğaldığı kaçıyor gözlerden… Hükümet eden egemenler halkın elindekileri gözünü kırpmadan alıverdiğinde gençlerin elinde isyandan başka bir çare kalmadığında ne yazık ki genç ölümler de çoğalıyordu. Bu bazen muhafazakârlardan, bazen de devrimcilerden ya da Kürt, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkez, Gürcü, Alevi gibi diğer ezilen halklardan olabiliyordu. Özündeyse hep aynı sınıfın insanları eksiliyordu... Toprağa ekin, meyve, çiçek yerine gençler ekiliyor, mezar taşları ekiliyordu… Bu sadece ülkemize ait bir durum da değil üstelik... Etrafımızdaki diğer ülkelerin halkları da bu durumdan nasibini alıyor. Bakın etrafınıza, Irak, Mısır, Cezayir, Libya, Tunus, Suriye gibi halklarda egemen sınıf ve hükümetlerin emperyalist devletlerle yaptığı çıkar antlaşmalarıyla çeşitli biçimlerde katlediliyorlar... Şimdilerde çocuklarımız katlediliyor. Çocuklarımız çocukluklarını yaşayamadan hiçliğe, toprağın koynuna giriveriyorlar... Ne çoklar... Toprağa ekin, tohum yerine çocuklar, gençler, töre kadınları, genç kızlar ekiliyor... Türkiye’de bir çimento cenneti yaratıldı. Toprağa beton ekiliyor, demir filizleri ekiliyor. Ne çok üretim!.. Çimento üretiminde ilk ondaymışız. Bir betondur gidiyor. Kişi başına çimento tüketimi 500 kilograma çıkmış durumda… Japonya, Mısır, Vietnam, Rusya gibi ülkelerden daha fazla çimento üretip haliyle de tüketiyoruz. Çimento yeniyor muydu?... Özü toprak da olsa katkı maddeleriyle dışa bağımlı bir üretim yapıyoruz. Sonra da şu kadar ağaç diktik, şu kadar lale diktik diye övünüyoruz. Oysa ormanlarımız gün gün azalıyor yok oluyor. Organik tarım verileri gittikçe azalıyor, tohumluklarımız azalıyor. Her gün çıkıp ekonominin ne kadar iyi olduğunu anlatıyorlar güya... Şu kadar yol yaptık, şu kadar metro, şu kadar viyadük, otoyol ve Avm çarşıları... Peki, bunca yıldır bu ülkeyi yöneten siz de dâhil hangi hükümetler üretimi arttırdı? Üretim artışına paralel olarak hanginiz Anadolu’dan göçü durdurdu? Yıllık buğday, meyve, pamuk, fındık ve hayvancılık adına büyük ve küçükbaş hayvan üretimi ne kadar arttırıldı? Hayır, bunları anlatmak yok. Zaten kimse de sormuyor. Soranlar mı? Anında derdest ediliyor. Beton yenmiyor dostlar, halkın çoğunluğu açlık sınırında neredeyse... Tüm bunlara dur diyen gençler, çocuklarsa birer birer katlediliyorlar. Bu ülke artık tarım ve hayvancılık ülkesi sayılan sosyal devlet değil... Sorunlarsa birer buz dağı görünümünde; alttan alttan yok ediyor insanları... Üstelik bu din sorunu değil dostlar... Birçok hoşnutsuz dindar vatandaş da var... Ekonomide istikrarsızlık hepimizi birden vuruyor. Ağaçlar azalıp betonlar çoğalıyor... Mezarlıklar çoğalıyor... Emrediyorlar; bize köle lazım, çoğalın!... Sonra da bir safari avındaki gibi sağa sola ateş edip katlediyorlar... Ne olacak bunun sonu?... Var mı bir bilen?...
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2024 - Çarşamba

Çocukluğum ve Şimdi

Çocuktuk ve hayata sevdalıydık…

Çeşitli oyunlarla günü geçirirken oyunlardan oyun beğenirdik. Sonra devletlerin o sosyal yanları, gelen hükümetlerce törpülenirken, kâr en büyük ve ulvi değerler arasına giriverdi. Kapitalist sistem çarpık bir şekilde gelişmeye çalışırken, arada insanlar heder olup gitmeye başladı. Ezilen sınıfların elinden alınan kapital hızla egemenlerin elinde misli misli artarak çoğalınca toprak, ev ve üretim hızla el değiştirmiş, insanlar zor geçinmeye, işsiz kalmaya başladı. Tam da gençliğimize denk gelen dönemde gençler hızla siyasallaşmaya başlamış, dernekler, örgütler ve sendikalar bünyesinde toplanarak sisteme karşı durmaya çalışmıştı… Gençlikler yaşanamadan egemen sınıfların baskısı altında bir sınıf savaşı verilmeye başlanmıştı. Bu arada egemen sınıfta boş durmamış hükümetler eliyle mücadele eden kitle üzerinde çeşitli baskılar uygulayarak, yasalarla bu duruma dur demiş ve gençlik çeşitli gerekçelerle içeri tıkılıp, işkencelere tabi tutulmuştu.

Halkın üzerinde ne inanılmaz oyunlar oynandığının azıcık okuyup yazan her insan farkında olmaya başladı... Ancak asıl üzerlerinde çeşitli oyunlar oynanan, cahil kitle nasıl sömürüldüğünün farkına bile varmadan yok olup gidiyordu. Genç olan nüfusumuzla övünüyor: “Üç çocuk, beş çocuk yapın” diyorlardı. Nasıl demesinler ki üzerinde oyun oynanacakların sayısı artacaktı. Sonrasında da yetişen her nesil egemenlerin elinde köle statüsünde değer kazanıyor, yeni yeni gençlikle sömürü düzeni devam ediyordu. Aynı sosyal sınıfa mensup insanların bir kısmının muhafazakâr milliyetçi, diğerlerininse devrimci olmaları yaman bir çelişki ama o da oldu…

Birileri genç nüfusumuzla övünüp dururken, genç ölümlerimizin de nasıl çoğaldığı kaçıyor gözlerden… Hükümet eden egemenler halkın elindekileri gözünü kırpmadan alıverdiğinde gençlerin elinde isyandan başka bir çare kalmadığında ne yazık ki genç ölümler de çoğalıyordu. Bu bazen muhafazakârlardan, bazen de devrimcilerden ya da Kürt, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkez, Gürcü, Alevi gibi diğer ezilen halklardan olabiliyordu. Özündeyse hep aynı sınıfın insanları eksiliyordu... Toprağa ekin, meyve, çiçek yerine gençler ekiliyor, mezar taşları ekiliyordu…

Bu sadece ülkemize ait bir durum da değil üstelik... Etrafımızdaki diğer ülkelerin halkları da bu durumdan nasibini alıyor. Bakın etrafınıza, Irak, Mısır, Cezayir, Libya, Tunus, Suriye gibi halklarda egemen sınıf ve hükümetlerin emperyalist devletlerle yaptığı çıkar antlaşmalarıyla çeşitli biçimlerde katlediliyorlar...

Şimdilerde çocuklarımız katlediliyor. Çocuklarımız çocukluklarını yaşayamadan hiçliğe, toprağın koynuna giriveriyorlar... Ne çoklar... Toprağa ekin, tohum yerine çocuklar, gençler, töre kadınları, genç kızlar ekiliyor...

Türkiye’de bir çimento cenneti yaratıldı. Toprağa beton ekiliyor, demir filizleri ekiliyor. Ne çok üretim!.. Çimento üretiminde ilk ondaymışız. Bir betondur gidiyor. Kişi başına çimento tüketimi 500 kilograma çıkmış durumda… Japonya, Mısır, Vietnam, Rusya gibi ülkelerden daha fazla çimento üretip haliyle de tüketiyoruz. Çimento yeniyor muydu?... Özü toprak da olsa katkı maddeleriyle dışa bağımlı bir üretim yapıyoruz. Sonra da şu kadar ağaç diktik, şu kadar lale diktik diye övünüyoruz. Oysa ormanlarımız gün gün azalıyor yok oluyor. Organik tarım verileri gittikçe azalıyor, tohumluklarımız azalıyor.

Her gün çıkıp ekonominin ne kadar iyi olduğunu anlatıyorlar güya... Şu kadar yol yaptık, şu kadar metro, şu kadar viyadük, otoyol ve Avm çarşıları... Peki, bunca yıldır bu ülkeyi yöneten siz de dâhil hangi hükümetler üretimi arttırdı? Üretim artışına paralel olarak hanginiz Anadolu’dan göçü durdurdu? Yıllık buğday, meyve, pamuk, fındık ve hayvancılık adına büyük ve küçükbaş hayvan üretimi ne kadar arttırıldı? Hayır, bunları anlatmak yok. Zaten kimse de sormuyor. Soranlar mı? Anında derdest ediliyor. Beton yenmiyor dostlar, halkın çoğunluğu açlık sınırında neredeyse...

Tüm bunlara dur diyen gençler, çocuklarsa birer birer katlediliyorlar. Bu ülke artık tarım ve hayvancılık ülkesi sayılan sosyal devlet değil... Sorunlarsa birer buz dağı görünümünde; alttan alttan yok ediyor insanları...

Üstelik bu din sorunu değil dostlar... Birçok hoşnutsuz dindar vatandaş da var... Ekonomide istikrarsızlık hepimizi birden vuruyor.

Ağaçlar azalıp betonlar çoğalıyor...

Mezarlıklar çoğalıyor...

Emrediyorlar; bize köle lazım, çoğalın!...

Sonra da bir safari avındaki gibi sağa sola ateş edip katlediyorlar...

Ne olacak bunun sonu?...

Var mı bir bilen?...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.