Yetmişli yıllardı.
Emniyette bekçiydi Veli Yıldızlı.
Büyükesat Bağlar Caddesinde yakın komşumuzdu.
Babamla iyi ahbaptılar.
Her gün bize uğrar, babamla uzun uzun sohbet ederlerdi.
Bu sohbetlerin birçoğuna şahit olurdum. Bu sohbetlerden biri hayli ilgimi çekmişti!
Babam her zaman yaptığı klasik tenkitlerinden birini yapıyordu. Bak komşunun oğluna? Karnesi pekiyle doluymuş. Ya senin karne? Hep zayıf dolu falan filan bana yükleniyordu. O arada Veli Yıldızlı imdadıma yetişti. Dolaysıyla ben aut oldum.
Çok hoşlanmazdım Veli dayıdan. Çok konuşur, kalkmayı bir türlü bilmezdi. Lakin bu gelişinde beni çok mutlu etmişti. Babamın sıkıcı konuşmalarından kurtarmıştı.
Tepebaşı, Bağlar Caddesinde bir Banka Şubesinde koruma görevlisiydi.
O yıllar banka şubelerinde güvenlik görevlisi yoktu. Banka şubelerinin korunması resmi bekçiler tarafından sağlanıyordu.
Banka soygunlarının yoğun yaşandığı yıllardı. Her gün birkaç banka şubesinin soyulması olağan bir haldi.
Gazete sayfalarında soygun haberleri sık sık yer alırdı. İşin ilginç yanı, Veli Yıldızlı’nın görev yaptığı Banka şubesi de soyulmuş, onu anlatıyordu.
Soyguncular şubeye girdiklerinde, ilk önce Veli Yıldızlı’nın tabancasını isterler; ne yapsın, soyguncular çakı gibi gençlermiş. Öyle anlatıyor.
Çaresiz tabancayı uzatır. Şarjörünü çıkarıp mermileri boşaltıp, tabancayı geri iade etmişler. Tabanca zimmetli olduğundan Veli Yıldızlı’nın zarar görmesine gönülleri razı gelmedi sanırım.
Şube personeli ve birkaç müşteri eller havada beklerken, Veli Dayı tabancaya yedek şarjör takar. Soygunculardan biri durumu fark eder. Silahı ona doğrultur.
“Sen rahat durmayacaksın, ver şu tabancayı,” der ve bu kez tabancaya el koyarlar.
Kasada ne kadar para varsa alırlar ve ellerini kollarını sallaya sallaya giderler. Dolaysıyla Veli Yıldızlı’nın zimmetli tabancası da gider. Elinde iki boş şarjör kalmış!
Şubenin soyulduğu emniyete bildirilmiş. Yarım saat sonra polis şubeye intikal etmiş. İçerideki herkese soyguncuların eşkâlini sormuş, parmak izleri alınmış, ne kadar para aldıklarını tespit edip zabıt tutmuşlar. Veli Yıldızlı’yı da yanlarına alarak şubeden ayrılmışlar.
Olan, durumdan vazife çıkaran bekçi Veli Yıldızlı’ya olmuş. Devletin zimmetli silahını koruyamadın, görevini yapamadın, diye açığa alınmış.
Üstüne üstlük hakkında kamu davası açılmış. Dava yıllarca sürmüş. Veli Yıldızlı davayı kaybetmiş. Ve işten çıkarmışlar.
Babama bu olayı anlatırken ben de masal dinler gibi dinliyordum. Kendi kendine soruyor ve kendine de sitem ediyordu.
“Ulan akılsız Veli, sana ne? Adamlar mermileri boşaltıp tabancanı geri verdiler, daha ne istiyorsun? Zenginin parasını korumak bana mı düştü komşum, değil mi? Diye babama soruyordu.
Bak şimdi ne haldeyim. Şimdi gitsem o zenginlere derdimi anlatsam, desem ki sizin paranızı korurken başıma böyle bir iş geldi, bana iş mi verirler!
Sen kendi kendine ettin Veli, hiç kimseye suç bulma. O çocukların hiç suçu yoktu. (Soyguncuları kast ediyor) Sen kendine ettin ey akılsız.
Bak gördün mü, kulağından tutup attılar seni bir köşeye.
Adamların ellerinde koca koca silahlar var, sen belindekiyle onlara karşı ne yapabilirsin akılsız? İyi ki fark ettiklerinde çekip vurmadılar.
Sana zarar vermek istemiyoruz, rahat dur dediler, sonra attılar müdürün odasına, üstüme kapıyı kilitlediler.
Babam, Veli bey yaptığın devlet işidir. Kanunlar ne emrediyorsa onu uygulamışlardır. Olan olmuş, mahkeme kararını vermiş? Kendine sitem etmenin faydası yok. Kısmet neyse o olur, dese de fark etmiyordu.
Yüreği yanık kimseye değil, kendine isyan ediyordu.
Ruhum daralmıştı. Onlar konuşurken terk ettim odayı. Babam fark etmedi bile!
Eskiden olduğu gibi sık uğramıyordu bize. Babamın söylediğine göre ağır işlerde çalıştığından çok yoruluyormuş.
İşe erken gidip akşam geç dönüyormuş. Ne yapsın? Çoluğu çocuğu var. Geçim dünyası, çalışmak zorunda, diyordu.
Biz bir süre sonra taşınmıştık Tepebaşı’ndan. Bir iki defa Esat Caddesi’nde rastlamıştım Veli Yıldızlı’ya. Hayli yaşlanmıştı.
Babamı sormuştu. Sağlığı/sıhhati? Babam sizlere ömür iki yıl önce kaybettik, dediğimde biran duraladı, dudakları titrer gibi oldu, bir şeyler söylemek istedi toparlayamadı.
İyi insandı, iyi komşuydu baban. Zor zamanlarımda çok yakınlığını gördüm. Başınız sağ olsun, dedi. Ağır aksak yürüdü gitti.
Hey gidi Veli dayı.