Arzu Kök - Şair ve Yazar
Köşe Yazarı
Arzu Kök - Şair ve Yazar
 

Piç

Geçenlerde elime geçti ve yeniden bir okuyayım dedim Ömer Seyfettin’in ‘Piç’ isimli öykü kitabını. Yıllar sonra iyi ki elime alıp okumuşum dedim kendi kendime. Çünkü bazı şeyleri çok daha iyi anlamama sebep oldu. Uzun zamandır yazı yazmıyordum ama sizlere bu öyküyü ve anladığım şeyi anlatmak istedim. Ömer Seyfettin 1884-1920 yılları arasında yaşamış değerli öykü yazarımızdır. Ömer Seyfettin, asker bir yazardır. İstiklal Savaşı'nda birçok cephede savaşmıştır... Filistin Cephesinde olan bir hatırasında bakın neler söylüyor... “Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş, mütareke imzalanmıştı. Filistin'den çekiliyorduk. Birkaç arkadaş subayla, karşı tarafın da subaylarıyla, çekilme işlerini görüşmek için gittik. Karşı tarafta, Fransız üniformalı biri sık sık bana bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu. Ben buna bir anlam veremiyordum. Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve; 'Nasılsın Ömer Seyfettin?' dedi. 'Beni nerden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim.' dedim. 'Ömer, biz seninle İstanbul'da Askeri Lisede beraber okuduk, ben falancayım’ deyince, hayretler içerisinde baktım, hatırladım... Hep dini eleştiren, Osmanlı'yı kötüleyen, vatan, bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama, yine de Fransız subayı olması normal değildi... ‘Peki nasıl böyle oldun?' dedim. 'Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu... Tükler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç oluyordu. Çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim? diyordum. Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum. 'Dayanamayacağım, anlatacağım.' dedi. 'İstanbul Hastanesinde Fransız bir doktor vardı. Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun. Babanın bundan haberi olmadı, şimdi de sen öğrendin.' dedi. Zaten babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü. O hastaneye gittim, şu tarihte burada çalışmış, şimdi Fransa'ya dönmüş olan, şu isimde doktorun adresi var mı? dedim, adresi verdiler, Fransa'ya gittim, babamı buldum, olanları, annemin sözlerini anlattım... 'Anneni gerçekten sevmiştim.' dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı, Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım.' dedi. Şimdi... Ben, Türk milletini, bayrağını ve vatanını, eleştirilenleri gördükçe, acaba onlar da "Piç" mi? diyorum…” Ben bir yorum yapmayacağım öykü hakkında. Zira eminim ki sizler bu öyküden gerekli dersi almışsınızdır diye düşünüyorum.
Ekleme Tarihi: 06 Ağustos 2024 - Salı

Piç

Geçenlerde elime geçti ve yeniden bir okuyayım dedim Ömer Seyfettin’in ‘Piç’ isimli öykü kitabını. Yıllar sonra iyi ki elime alıp okumuşum dedim kendi kendime. Çünkü bazı şeyleri çok daha iyi anlamama sebep oldu. Uzun zamandır yazı yazmıyordum ama sizlere bu öyküyü ve anladığım şeyi anlatmak istedim. Ömer Seyfettin 1884-1920 yılları arasında yaşamış değerli öykü yazarımızdır. Ömer Seyfettin, asker bir yazardır. İstiklal Savaşı'nda birçok cephede savaşmıştır... Filistin Cephesinde olan bir hatırasında bakın neler söylüyor...

“Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş, mütareke imzalanmıştı. Filistin'den çekiliyorduk. Birkaç arkadaş subayla, karşı tarafın da subaylarıyla, çekilme işlerini görüşmek için gittik. Karşı tarafta, Fransız üniformalı biri sık sık bana bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu. Ben buna bir anlam veremiyordum. Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve;

'Nasılsın Ömer Seyfettin?' dedi.

'Beni nerden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim.' dedim.

'Ömer, biz seninle İstanbul'da Askeri Lisede beraber okuduk, ben falancayım’ deyince, hayretler içerisinde baktım, hatırladım...

Hep dini eleştiren, Osmanlı'yı kötüleyen, vatan, bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama, yine de Fransız subayı olması normal değildi...

‘Peki nasıl böyle oldun?' dedim.

'Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu... Tükler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç oluyordu. Çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim? diyordum. Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum. 'Dayanamayacağım, anlatacağım.' dedi.

'İstanbul Hastanesinde Fransız bir doktor vardı. Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun. Babanın bundan haberi olmadı, şimdi de sen öğrendin.' dedi.

Zaten babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü. O hastaneye gittim, şu tarihte burada çalışmış, şimdi Fransa'ya dönmüş olan, şu isimde doktorun adresi var mı? dedim, adresi verdiler, Fransa'ya gittim, babamı buldum, olanları, annemin sözlerini anlattım...

'Anneni gerçekten sevmiştim.' dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı, Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım.' dedi.

Şimdi... Ben, Türk milletini, bayrağını ve vatanını, eleştirilenleri gördükçe, acaba onlar da "Piç" mi? diyorum…”

Ben bir yorum yapmayacağım öykü hakkında. Zira eminim ki sizler bu öyküden gerekli dersi almışsınızdır diye düşünüyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

13
Ağustos
06
Ağustos
30
Temmuz
24
Temmuz
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.