Arzu Kök - Şair ve Yazar
Köşe Yazarı
Arzu Kök - Şair ve Yazar
 

Masallar Masum mu? -1-

Masallarımız vardı bizim ”bir varmış bir yokmuş…” ile başlayan. Ne kadar çok dinlerdik büyüklerimizden. Uyumadan önce özellikle bir tanesini daha çok dinlemek istediğimiz. Keloğlan, Külkedisi, Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız… Peki bu okuduğumuz, dinlediğimiz masallar ne kadar masumdu? İşte bir kadın olarak özellikle kadınlar açısından bunu sorgulamak istiyorum bu yazı dizisi içinde. Önce ana hatlarıyla verelim ve sonra devam edelim. Masallarda, ev içi hiyerarşisinin, kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyetlerinin toplumsal cinsiyet rollerine, paralel bir biçimde oluşturulduğu görülmektedir. Kadın bedeninin "kışkırtıcı nesne" olarak algılanması, ev içine kapatılmasına neden oluşturur. Ev içine kapatılan kadın, doğurganlığını kullanarak orada iktidarını sağlamlaştırmaya çalışır. Dolayısıyla, kadının iktidar ve yaşam alanı, cinsel olarak işlevsel ya da işlevsiz oluşuna göre biçimlenir. Erkek, cinsel olarak işlev ve çekiciliğini yitirdiği zaman "ermiş" olurken kadın "kocakarı"ya dönüşür. Masallarda, toplumsal cinsiyet rollerine bağlı bazı simgelerle sıkça karşılaşılmaktadır. Örneğin, erkek egemen söylemde, erkek iktidarının simgesi olarak görülen "at, avrat, silah" üçlüsü masal anlatılarında önemli bir yere sahiptir. Bu simgeler, kadın iktidarı bağlamında düşünüldüğünde yerine, "ev, er, evlat" üçlüsünü koymak mümkündür. Masallarda dilin kullanımı kadın ve erkek arasındaki ayrımı pekiştirirken aynı zamanda kişinin karakterinin hangi karşıtlık üzerinden yapılandırılması gerektiğini de vurgular. Genel olarak klasik masallarla Yeşilçam’ın siyah beyaz dönemindeki klişe filmler arasında bir köprü vardır. Anadolu masal geleneği, Sindrella gibi evrenselleşmiş masalları da bünyesine alarak, kendini bu dönemdeki filmlere aktarmıştır.  Kullanılan iyi-kötü, güzel-çirkin gibi ikili kompozisyonlar masalı okuyan çocukların kendilerine hangi modelleri seçeceğini büyük ölçüde belirler. Masallarda dilin kullanımı ikili karşıtlıkları oluştururken karşıtlıklar arasında kalan yumuşak geçişlere genellikle yer verilmemektedir. Yani masallar gri tonuna yer vermeksizin siyah ve beyaz zıtlığı çerçevesi içerisine sıkışmıştır.  Siyah tonunu simgeleyen kötü kalpli kraliçe femme fatale rolüne mahkûm iken, beyaz tonunda iyiliği ve güzelliği ile övgü toplayan masum prensesler vardır. Masum prensesler femme fatale’in aksine ataerkil toplumun normlarıyla hareket ederler. Dille kurgulanan bu diyalektikte çocukların özdeşleşmek istedikleri karakterler iyi ve güzel olanlardır. Başka bir deyişle, ataerkil toplum düzenini bozmayanlar, bu otoriteye boyun eğenlerdir. Kültürel ürünler toplumdaki basmakalıp düşünceleri pekiştirirken kadın ve erkeğin toplumsal rollerini de yeniden üretir. Çocukların masal karakterleriyle özdeşleşmeleri de bu sürecin tekrar edilmesine neden olur. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet birbirinden farklıdır. Cinsiyet kadın ve erkeğin doğuştan getirdikleri biyolojik farklılıklara sahip olmalarıdır. Toplumsal cinsiyet ise, toplumsal olarak inşa edilir. Oakley’e göre, “Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki gözle görülebilen biyolojik, genital, prokreatif farklılıktır. Toplumsal cinsiyet ise kültürün bir ürünüdür, kadın ve erkek arasındaki sosyal sınıflaşmadan kaynaklanan rollerdir. Toplumsal cinsiyet, kişilerin davranış şekillerini belirleyerek onlara nasıl ideal bir erkek ya da ideal bir kadın olacaklarını belirli normlarla ve kalıplarla öğretir. Kadın ve erkek kimliklerini oluşturarak onların tek tipleşmesine sebep olur.” Judith Lorber’a göre,  “Toplumsal cinsiyet rolleri kişilere çeşitli sorumluluklar verir. Kişinin karakteri, duyguları, hisleri, hırsları, motivasyonları toplumun öğrettiği söylemler ve hayat tecrübeleri doğrultusunda şekillenir. Dolayısıyla başka bir karaktere sahip olabilecek insanlar toplum tarafından bambaşka insanlara dönüştürülürler. Bu süreç, toplumun çeşitli değerleriyle ve dinle meşrulaştırılır.” Bir başka deyişle, toplumsal cinsiyet statüleri kadın ve erkeğin tanımını belirler. Bu tanımlar çerçevesinde kadın ve erkeğin hangi tarzda kıyafetler giyeceği, vücutlarını nasıl şekillendirecekleri ve hangi isimlere sahip olmaları gerektiği bellidir. Wharton’a göre, “Kız çocukları giysilerini pembe tonlarından seçerek süslü giyinmeyi öğrenirken, erkekler mavi ve pastel renkli kıyafetleri terci edeler. Aynı zamanda kızlar odalarını pembeye boyarken erkeklerin renk seçimi yine maviden yanadır. Bu doktrinler filmler, radyo ve televizyon programları, oyunlar, reklamlar ve özellikle masal kitapları aracılığıyla yeniden üretilir.” Foucault’ya göre, “Söylemin nizami gücü insanların üzerinde disiplin baskısının kurulmasına sebep olur, kişileri disipline ederek belirli davranışları belirli kalıplarla yapmaya zorlar.” Erkek ve kadın davranış biçimleri, toplumun öngördüğü davranış modellerini baz alarak şekillenirler dolayısıyla bu durumdan hem erkek hem de kadın rahatsızdır. Bu iki cinsiyetin üzerinde kurulan baskı kadınların omuzlarına daha ağır bir yük bindirir. Toplumun gözünde erkek ilk planda yer alır, dolayısıyla etkendir ve özne konumundadır. Bunun sonucu olarak para kazanma, aile ekonomisini kalkındırma, mantıklı kararlar vermek zorunda olma, hiçbir koşulda duygusal olmama, ağlamama ve güçlü olma gibi iş bölümleri ve roller erkek ile özdeştirilir. Diğer bir yandan ise kadın toplumda ikinci plana itilen karakterdir. Edilgen ya da nesne konumuna getirilen kadın kocasına ve çocuğuna bakmak, ev işleri yapmak, bazı durumlarda çalışmak zorundadır. Bunun yanında duygusal, anaç, sevgi dolu, şefkatli, hassas ve itaatkâr olmalıdır. Bu yükümlülükler kadının üzerinde erkeklere oranla daha çok baskı kurar çünkü kadının rolleri erkeğe göre hayatının her alanında daha pasiftir ve kadın erkeğe hizmet etmek için tasarlanmıştır. Bu durum gerek ev alanında gerek iş hayatında hemen hemen aynıdır. Evde kadın, erkeğin rahat etmesi için onun yemeğini pişirip, çamaşırını yıkar, iş hayatında ise kadınların yönetici pozisyonuna gelmesi herhangi bir resmi yaptırım olmamasına rağmen oldukça zordur. Bunun nedeni ataerkil toplumun kadının önüne set çeken “camdan tavan”ıdır. Cam tavan bir kariyerde ilerlemeyi engelleyen görünmez bir engeldir ve kadın bu engeli aşamaz kolay kolay. Bu saydam engel iş hayatında da kadının yönetici erkeğe hizmet etmesi için var edilmiştir.  Toplumda yüksek makamlarda ve üst düzey yönetimlerdeki erkeklerin sayısının kadınlara oranla daha yüksek olmasının sebebi budur. Dolayısıyla toplum kuralları kadının yaratıcı yönlerinin gelişmesini aynı zamanda da bunların sergilenmesinin önünde engel oluşturmaktadır.
Ekleme Tarihi: 03 Eylül 2024 - Salı

Masallar Masum mu? -1-

Masallarımız vardı bizim ”bir varmış bir yokmuş…” ile başlayan. Ne kadar çok dinlerdik büyüklerimizden. Uyumadan önce özellikle bir tanesini daha çok dinlemek istediğimiz. Keloğlan, Külkedisi, Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız…

Peki bu okuduğumuz, dinlediğimiz masallar ne kadar masumdu? İşte bir kadın olarak özellikle kadınlar açısından bunu sorgulamak istiyorum bu yazı dizisi içinde. Önce ana hatlarıyla verelim ve sonra devam edelim.

Masallarda, ev içi hiyerarşisinin, kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyetlerinin toplumsal cinsiyet rollerine, paralel bir biçimde oluşturulduğu görülmektedir. Kadın bedeninin "kışkırtıcı nesne" olarak algılanması, ev içine kapatılmasına neden oluşturur. Ev içine kapatılan kadın, doğurganlığını kullanarak orada iktidarını sağlamlaştırmaya çalışır. Dolayısıyla, kadının iktidar ve yaşam alanı, cinsel olarak işlevsel ya da işlevsiz oluşuna göre biçimlenir. Erkek, cinsel olarak işlev ve çekiciliğini yitirdiği zaman "ermiş" olurken kadın "kocakarı"ya dönüşür. Masallarda, toplumsal cinsiyet rollerine bağlı bazı simgelerle sıkça karşılaşılmaktadır. Örneğin, erkek egemen söylemde, erkek iktidarının simgesi olarak görülen "at, avrat, silah" üçlüsü masal anlatılarında önemli bir yere sahiptir. Bu simgeler, kadın iktidarı bağlamında düşünüldüğünde yerine, "ev, er, evlat" üçlüsünü koymak mümkündür.

Masallarda dilin kullanımı kadın ve erkek arasındaki ayrımı pekiştirirken aynı zamanda kişinin karakterinin hangi karşıtlık üzerinden yapılandırılması gerektiğini de vurgular. Genel olarak klasik masallarla Yeşilçam’ın siyah beyaz dönemindeki klişe filmler arasında bir köprü vardır. Anadolu masal geleneği, Sindrella gibi evrenselleşmiş masalları da bünyesine alarak, kendini bu dönemdeki filmlere aktarmıştır.  Kullanılan iyi-kötü, güzel-çirkin gibi ikili kompozisyonlar masalı okuyan çocukların kendilerine hangi modelleri seçeceğini büyük ölçüde belirler. Masallarda dilin kullanımı ikili karşıtlıkları oluştururken karşıtlıklar arasında kalan yumuşak geçişlere genellikle yer verilmemektedir. Yani masallar gri tonuna yer vermeksizin siyah ve beyaz zıtlığı çerçevesi içerisine sıkışmıştır.  Siyah tonunu simgeleyen kötü kalpli kraliçe femme fatale rolüne mahkûm iken, beyaz tonunda iyiliği ve güzelliği ile övgü toplayan masum prensesler vardır. Masum prensesler femme fatale’in aksine ataerkil toplumun normlarıyla hareket ederler. Dille kurgulanan bu diyalektikte çocukların özdeşleşmek istedikleri karakterler iyi ve güzel olanlardır. Başka bir deyişle, ataerkil toplum düzenini bozmayanlar, bu otoriteye boyun eğenlerdir.

Kültürel ürünler toplumdaki basmakalıp düşünceleri pekiştirirken kadın ve erkeğin toplumsal rollerini de yeniden üretir. Çocukların masal karakterleriyle özdeşleşmeleri de bu sürecin tekrar edilmesine neden olur. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet birbirinden farklıdır. Cinsiyet kadın ve erkeğin doğuştan getirdikleri biyolojik farklılıklara sahip olmalarıdır. Toplumsal cinsiyet ise, toplumsal olarak inşa edilir. Oakley’e göre, “Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki gözle görülebilen biyolojik, genital, prokreatif farklılıktır. Toplumsal cinsiyet ise kültürün bir ürünüdür, kadın ve erkek arasındaki sosyal sınıflaşmadan kaynaklanan rollerdir. Toplumsal cinsiyet, kişilerin davranış şekillerini belirleyerek onlara nasıl ideal bir erkek ya da ideal bir kadın olacaklarını belirli normlarla ve kalıplarla öğretir. Kadın ve erkek kimliklerini oluşturarak onların tek tipleşmesine sebep olur.” Judith Lorber’a göre,  “Toplumsal cinsiyet rolleri kişilere çeşitli sorumluluklar verir. Kişinin karakteri, duyguları, hisleri, hırsları, motivasyonları toplumun öğrettiği söylemler ve hayat tecrübeleri doğrultusunda şekillenir. Dolayısıyla başka bir karaktere sahip olabilecek insanlar toplum tarafından bambaşka insanlara dönüştürülürler. Bu süreç, toplumun çeşitli değerleriyle ve dinle meşrulaştırılır.”

Bir başka deyişle, toplumsal cinsiyet statüleri kadın ve erkeğin tanımını belirler. Bu tanımlar çerçevesinde kadın ve erkeğin hangi tarzda kıyafetler giyeceği, vücutlarını nasıl şekillendirecekleri ve hangi isimlere sahip olmaları gerektiği bellidir. Wharton’a göre, “Kız çocukları giysilerini pembe tonlarından seçerek süslü giyinmeyi öğrenirken, erkekler mavi ve pastel renkli kıyafetleri terci edeler. Aynı zamanda kızlar odalarını pembeye boyarken erkeklerin renk seçimi yine maviden yanadır. Bu doktrinler filmler, radyo ve televizyon programları, oyunlar, reklamlar ve özellikle masal kitapları aracılığıyla yeniden üretilir.” Foucault’ya göre, “Söylemin nizami gücü insanların üzerinde disiplin baskısının kurulmasına sebep olur, kişileri disipline ederek belirli davranışları belirli kalıplarla yapmaya zorlar.” Erkek ve kadın davranış biçimleri, toplumun öngördüğü davranış modellerini baz alarak şekillenirler dolayısıyla bu durumdan hem erkek hem de kadın rahatsızdır. Bu iki cinsiyetin üzerinde kurulan baskı kadınların omuzlarına daha ağır bir yük bindirir. Toplumun gözünde erkek ilk planda yer alır, dolayısıyla etkendir ve özne konumundadır. Bunun sonucu olarak para kazanma, aile ekonomisini kalkındırma, mantıklı kararlar vermek zorunda olma, hiçbir koşulda duygusal olmama, ağlamama ve güçlü olma gibi iş bölümleri ve roller erkek ile özdeştirilir.

Diğer bir yandan ise kadın toplumda ikinci plana itilen karakterdir. Edilgen ya da nesne konumuna getirilen kadın kocasına ve çocuğuna bakmak, ev işleri yapmak, bazı durumlarda çalışmak zorundadır. Bunun yanında duygusal, anaç, sevgi dolu, şefkatli, hassas ve itaatkâr olmalıdır. Bu yükümlülükler kadının üzerinde erkeklere oranla daha çok baskı kurar çünkü kadının rolleri erkeğe göre hayatının her alanında daha pasiftir ve kadın erkeğe hizmet etmek için tasarlanmıştır. Bu durum gerek ev alanında gerek iş hayatında hemen hemen aynıdır. Evde kadın, erkeğin rahat etmesi için onun yemeğini pişirip, çamaşırını yıkar, iş hayatında ise kadınların yönetici pozisyonuna gelmesi herhangi bir resmi yaptırım olmamasına rağmen oldukça zordur. Bunun nedeni ataerkil toplumun kadının önüne set çeken “camdan tavan”ıdır.

Cam tavan bir kariyerde ilerlemeyi engelleyen görünmez bir engeldir ve kadın bu engeli aşamaz kolay kolay. Bu saydam engel iş hayatında da kadının yönetici erkeğe hizmet etmesi için var edilmiştir.  Toplumda yüksek makamlarda ve üst düzey yönetimlerdeki erkeklerin sayısının kadınlara oranla daha yüksek olmasının sebebi budur. Dolayısıyla toplum kuralları kadının yaratıcı yönlerinin gelişmesini aynı zamanda da bunların sergilenmesinin önünde engel oluşturmaktadır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Neyire
(04.09.2024 05:43 - #1872)
Cam tavanaa toslayanlardan biri olarak tebrikler.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Zeynep Kurada
(04.09.2024 16:48 - #1876)
Sevgili Arzu Kök...Ne güzel bir başlık....Doğru ötesi görece olmayan tespitler....Çocukluğumuzun büyülü dünyası dedik....Bir gün büyüyüp doğa zincirini öğrenince" Fareli Küyün Kavalcısı" düştü usuma ve önde kahraman arkada fareler gidince köyü basan yılanlar....Buydu bizden gizlenenler...NEDEN...BASİTTİ. .BİR MİT YARATMAK.. VE SAYISIZ ÖRNEKLER...SONRA DÜŞ PERDELERİ ARALANINCA DAHA MI İYİ OLDUK GÜNE BAKINCA...YÜREĞİNİZE KIŞ DEĞMESİN....
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.