Arzu Kök - Şair ve Yazar
Köşe Yazarı
Arzu Kök - Şair ve Yazar
 

Masallar Masum mu? -2-

Güzel Kadın Güzellik, güzellikle birlikte gelen zayıflık ve gençlik feminen olmanın ön koşullarıdır. Zayıflık, gençlik ve güzellik özellikleri masallarda en sık kullanılan unsurlardır. Pamuk Prenses, Kurbağa Prens ve Sindrella’da güzelliğin kadın olmanın en önemli parçası olduğunu görüyoruz. Bu masallarda işlenen anlatıya göre kadın, toplum tarafından kabul görmek ve saygın olmak istiyorsa kesinlikle güzel olmalıdır. Ayrıca evlenilme niteliğine sahip olmak istiyorsa da güzel olmak zorundadır. Masallardaki çirkin kadınlar, prensler ya da diğer erkekler tarafından seçilmedikleri ve beğenilmedikleri için evlenemezler, güzel olmadıkları için evde kalmaya mahkûmdurlar. Çirkin kadınların aksine, baloya davet edilen güzel Sindrella’ya aşık olmak ve onunla evlenmek o kadar kolaydır ki prensten şu cümleleri duyarız: “Daha adınızı bile bilmiyorum fakat sizinle evlenmek istiyorum”. Prens Sindrella’yı tanımamasına, henüz adını bile bilmemesine rağmen güzelliğinden o kadar etkilenmiştir ki evlenmek için kadının başka bir özelliğine bakmaya bile gerek görmez. Zaten Prens, Sindrella balo salonuna girer girmez onun güzelliğinden büyülenerek onun evlenilecek bir kız olduğunu saptamıştır. Bu, masalda bulunan şu ifadeyle gösterilebilir: “Prens, Sindrella’yı salona girer girmez fark etmiş. Bu güzel kızın beyaz bir güvercine benzeyen ellerine, ay gibi parlayan tertemiz yüzüne hayran kalmış. Onun, evlenmek için aradığı kız olduğunu hemen anlamış. Gidip Sindrella’nın yanına ‘benimle dans eder misiniz?’ diye sormuş.”  Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere, kadının nasıl bir kişiliğe ve karakter özelliklerine sahip olduğunun hiçbir önemi yoktur. Ataerkil toplumlarda insanlığın erkeklerden oluştuğu kabul edilir adeta ve erkek kadını kendi istekleri doğrultusunda tanımlar. Kadına kişiliği olan bir birey gözüyle bakmaz. Ona özne konumunda değer biçmez, nesnelleştirir. Bir başka açıdan, masallarda çirkin olanlar hep kötü yürekli olanlardır. Güzel olanların ise yürekleri de güzeldir ve bu yüzden hep kötüler tarafından ezilirler. Sindrella’daki üvey kardeşlerin Sindrella’ya karşı olan kötü tutumları ve çirkinlikleri yüzünden evde kalmaları bunun en güzel örneğidir. Oysa çirkin kardeşlerin tam tersine Sindrella’nın narin, zayıf bir bedene sahip olduğu defalarca tekrarlanır masalda. Kadının güzel olmak için zayıf olmaktan başka seçeneği yoktur çünkü. Bu nedenle de her fırsatta rejim yapmaya zorlanmasını yine Sinderalla’da gözlemleyebiliriz. Zira prensin düzenlediği baloya katılabilmek için Sindrella’nın üvey kardeşleri haberi alır almaz hemen balo için zayıflamaya çalışırlar. Hatta anneleri onları güzelleştirmek adına her yolu dener, yetinmez bir de prensi baştan çıkarmaları için kardeşler arasında bir rekabet bile tesis eder.  Burada vurgulanan aslında güzel olmanın da yetersiz kaldığı ve toplum tarafından “en güzel” olarak görülmenin çok önemli olduğudur. O kadar önemlidir ki “en güzel” olmak için kardeşler bir yarış atı gibi hazırlanır ve prensi tavlamak için kullanılırlar. Masal içerisinde bu anlatı şu şekilde aktarılmıştır: “Haydi yavrularım sizleri göreyim birinizden birisi mutlaka baloda prensin gönlünü çalsın.” Balo başladığında kızlar takıp takıştırıp süslenip baloya giderler. Burada önemli olan bir başka ayrıntı ise baloya çağırılan kadınların “güzel genç kız” niteliğine sahip olmak zorunda olmaları. Bu ifade masalda şu şekilde yer almaktadır: “Bir gün bütün bir ülkeye haber yayılmış. Kral, sarayında büyük bir balo veriyormuş. Bu baloya ülkenin bütün bayanları, özellikle genç kızları davetliymiş. Çünkü kralın evlenme çağındaki oğlu, eşini baloya gelen genç kızlar arasından seçecekmiş.” Bu basmakalıp düşünce tarzı kadının güzelliğini ve seksiliğini gençlik kalıbına sıkıştırmaktadır. Dolayısıyla karakterinin hiç önemi olmayan kadın, eğer genç, zayıf ve güzel bir bedene sahipse toplum tarafından sevilip, saygın bir konuma oturtulmaktadır. Kadınların güzel olmayı bilinçaltlarında saplantı haline getirmeleri biraz da masallardan kaynaklanır. Mesela Pamuk Prenses masalında ölen Pamuk Prenses için ağıtlar yakan cüceler onu mezara gömmeye kıyamazlar ve kır çiçeklerinden bir yatak hazırlayıp onun üstüne yatırdıktan sonra prensesin başına dizilerek onun güzelliğini seyretmeye başlarlar. Masalın alternatif bir anlatımında ise, mezar camdandır ve mezar yapı malzemesinin camdan olmasının tek amacı yine prensesin güzelliğini seyretmektir. Dolayısıyla güzellik kavramı o kadar takıntı haline getirilip abartılır ki ölü bir insanın bile güzelliği seyredilmeye değer görülür. Masallarda tekrar tekrar vurgulanan kadına atfedilmiş güzellik imgesi beraberinde zayıf kalma ve genç kalma zorunluluğunu da getirir. Bu gençlik olgusu cinsellik açısından iki anlam barındır. Birinci anlamı “genç kız” sıfatının, bekaretini koruyan kızlara gönderme yapma amaçlı kullanımıdır. Sindrella masalında bekaret sembolik olarak işlenmektedir. Sindrella’nın prensle konuştuktan sonra cam ayakkabısını kaybetmesi, onun bekaretinin sembolü olarak gösterilir. Zira bekaret o kadar önemlidir ki kaybedildiği an evlilik şart duruma gelir. Gençlik olgusunun ikinci anlamı ise, kadının seksi olabilmesi için genç olma koşuludur. Günümüzde kadınlar yüzleri kırıştıkça bundan utanırlar ve yüzlerini saklamak zorunda hissederler kendilerini. Bu gençlik imgesinin kayboluşu onlarda ihanete uğramışlar gibi bir his yaratır ve engel olunamayacak bir hayal kırıklığına yol açar. Yaşlılığın içeriği, tanımı ve anlamı söylemlerle değiştirildiği için kadının bakışıyla yaşlanmak kâbus niteliğindedir. Genellikle kadınların yaşlılık evrelerinde “tonton teyze” oldukları için mutlu olup bunun tadını çıkarmak yerine, içselleştirdikleri söylemleri düşünerek ve o basmakalıplara sığamadıkları için hayıflanarak komplekse girdikleri kanısındayım. Masallarda genç kalma tutkusuna sahip olanlar genellikle femme fatale’dir. Güzelliği ve gençliği takıntı haline getirerek bu anlamda çeşitli iksirler kullanarak büyüler yaparlar ve gençliklerini korumaya çalışırlar. Pamuk Prenses’teki üvey anne modelinin genç kalmak için büyüler yapması ve gençliğini kıskandığı Pamuk Prenses’i öldürmeye çalışması bunun en güzel örneğidir.  Güzel olmak o kadar mühimdir ki aralarında yaş farkı olmaksızın üvey anne kızıyla en güzel olabilmek için rekabet edebilir. Her gün aynanın karşısına geçerek en güzel olduğunu öğrenmek isteyen üvey anne aslında toplum tarafından beğenilme isteğinin bir göstergesidir. Aynanın görüşü toplumun görüştür aslında. Toplumun bakışı ise ataerkil kodlarla şekillenmiştir. Toplumun ataerkil odaklı beğeni anlayışı, kalıplaşmış söylemleri yeniden üreterek kadınların bunları içselleştirip kendilerinde süper ego yaratmalarına sebep olmaktadır Kimse onları güzel olmaya zorlamamakta ancak onlar sanki her an birileri tarafından izleniyorlarmış gibi kendilerine çeki düzen vermekte ve toplumun kalıplarına sığmaya çalışmaktadırlar. Toplum kadını baskın kalıplarıyla güzel olmaya iterken sadece bununla kalmayıp bir de güzelliğin kalıbını belirleyerek kadını, biçimlediği o kılıfa sokmaya çalışır. Dolayısıyla özgün güzelliğe ve farklılıklara da yer vermez. Kadını tek tipleşmeye iter.   Evine Bağlı Kadın Ataerkil toplumun bir başka sorunu ise kadının mekânının ev olarak görülmesidir. Bunun sonucu olarak da ev işlerinin kadın işi olarak nitelenir. Engels’e göre, “Modern çekirdek aile kadının evcil köleliği üzerine kuruludur. Kadının özgürleşmesi tüm emekçilerin özgürleşmesinden ayrı tutulamaz. Ev kadınlarıyla hayat kadınları arasında hiçbir fark yoktur. Hayat kadınları vücutlarını satarken, ev kadınları bunu bir erkeğe ipotek eder aynı zamanda da ev işlerini emeğinin karşılığını almadan yapar. Bu da kadın emeğinin sömürüsünü açık bir şekilde gösterir.” Marxist feministlere göre, kadın evdeki emeğinin karşılığını aldığı taktirde bu alandaki eşitsizlik çözüme kavuşur. Hava karardığı andan itibaren kadının evde olması neredeyse toplumsal bir kural haline gelmiştir. Kadın için gece dışarı çıkmak gündüz dışarı çıkmaktan çok daha zordur. Türkiye’de feminist hareketin son zamanlarda kullandığı “geceleri geri istiyoruz” sloganları günümüzde hala bu sorunun çözülemediğinin bir göstergesidir. Masallarda da kadının bu geleneksel yazgısı pekiştirilir.  Örneğin, eğer Sindrella eve 12’den önce dönmezse at arabası balkabağına, sürücüsü güvercine ve atları da fareye dönüşecektir. Bu anlatı bize gece saat 12’den sonra dışarıda kalan kadının cezalandırılacağını gösterir. Dolayısıyla gelecek neslin kadınlarına geceleri dışarı çıkmamaları, erkeklerine ise geceleri karılarını, bacılarını ve kız çocuklarını dışarı çıkarmamaları sembolik temsil ile anlatılmakta ve bilinçaltlarına işlenmektedir. Kadın ev işleriyle ilgilenmeli mümkünse dışarı çıkmamalı der toplumsal kurallar. Masallarda bu durum gerçek hayattan çok daha abartılı bir şekilde anlatılır. Sarayda yaşayan prensesler bile eski püskü kıyafetleriyle temizlik yapmakta ve üvey kız kardeşleriyle, üvey annelerine hizmet etmektedirler. Görünen odur ki bu masal saraylılar için değil, halk için yazılmıştır. Aslında masallarda temizliği yapanlar prensesler olmasaydı, yine çok büyük olasılıkla hizmetçiler kadın olurlardı. Genellikle kitaplar, filmler, reklamlar gibi medya ürünlerinde hizmetçiler kadındır hep. Yani halkımız evine kadın hizmetçi almaktadır. Gerek hiyerarşi, güç ve iktidar anlamında, gerekse kadınlık rolünün bir kadın tarafından pekiştirilmesi anlamında hizmetçilik olgusu kadınla bir başka kadın arasındaki ilişkiyi yeterince açıklamaktadır. Kendi sarayında temizlik yapmayı içselleştiren ve özümseyen Pamuk Prenses ormanda kaybolduğunda ilk kez gördüğü bir evin içerisine korkusuzca girip hemen temizlik yapmaya başlar o da yetmez, yemek yapar. Kırmızı Başlıklı Kız masalının anlatımı ve dili de Pamuk Prenses hikayesinden farklı değildir. Her şeyden önce Kırmızı Başlıklı Kız’ın başlığını ören kişi bir kadındır, onun ninesidir. Ninesi hastalandığında da Kırmızı Başlıklı Kız’ın annesi, içinde şifalı otlardan yapılmış bir şurupla, çorba olan bir sepet hazırlar. Erkekler için ise ev işlerinin yapımına dair geçen tek bir kelime veya ima söz konusu değildir. Süper kadın imgesi masallarda tam karşılık bulamamış olsa da prenseslerin ve kraliçelerin ev işleri yapması, nakış dikmesi ya da yemek yapması bu kavramla örtüşebilir. Süper kadın imgesi, hem güzel, hem zayıf, hem çocuğuna bakan, hem ev işi yapan, hem güzel yemek yapan ve marifetli olan, hem de dışarıda çalışan kadın modelidir. Bu da kadının üzerinde çok fazla yük olması demektir. Bu imge sürekli kadınların önüne sürülür. Bugün reklamların, radyo ya da televizyon programlarının süper kadın imgesini dillerinden düşürmemelerinin sebebi belki masallarla yetişen bilinçlerin hafızalarına işlenenlerin değişmemesi içindir. Örneğin, süper kadın imgesinin en çarpıcı örneklerden bir tanesi reklamda oynatılan küçük bir kızın annesini tanımlamak için kullandığı sözcüklerdir; benim annem hem doktor hem dişçi hem mühendis hem ayakkabı bağlayıcısı, hem aşçı, hem kuaför, hem pastacı, hem öğretmen, hem dondurmacı… Bu cümleleri söyleyen küçük kız aslında tam da günümüzdeki çağdaş kadının olmak istediği ya da toplum baskısıyla olmak zorunda olduğu kadın tipini anlatır. Kadının eve bağımlı olmasının tersine toplumdaki ideal erkek tiplemesi onun dışarı odaklı olmasını öngörür. Kadın eve bağımlıyken, erkek dışarıdaki işlere yönelir. Prensesler ve kraliçeler usluca evlerinde oturup gündelik işleriyle uğraşırlarken, erkeklerin masallardaki tiplemesi dışarıdaki işlerle meşgul olan ve özgürlüğüne düşkün karakterlerle anlatılmaktadır; kurt, avcı, kurbağa, okçu ya da cüceler bu anlatı şekillerine uygun olarak düşünülebilir. Bu tiplemeler dışarıda hiçbir tehdit almaksızın özgürce dolaşarak herkesle konuşabilmekte ancak; kadının yabancılarla konuşmaması, özellikle geceleri sokakta kalmaması, dikkatli olması ve çabucak gideceği yere gidip gelmesi defalarca tekrarlanmaktadır. Bunun bir örneği annesinin Kırmızı Başlıklı Kız’a onu tembihlemek için söylediği sözlerdir: “Kulübeye giderken sakın yolda oyalanma. Tanımadığın kimselerle konuşma. Ona buna takılma. Sakın ormana dalıp yolunu uzatma. Tamam mı benim Kırmızı başlıklı güzel kızım?” Annesinin öğütlerini unutan Kırmızı Başlıklı Kız diğer popüler masallarda da olduğunu gibi beklenen bir sonla biter. Sisteme aykırı bir davranış sergileyip, yolda giderken kurtla konuştuğu için cezalandırılır. Kurt hem Kırmızı Başlıklı Kız’ı hem de ninesini yer. Bunun bir başka örneği ise Kurbağa Prens masalında görülmektedir. Topuyla oynayan prenses topunu suya düşürür ve ağlamaya başlar. Gölden çıkan kurbağa topunu ona verecektir ancak buna karşılık onunla “tabağını, bardağını ve yatağını” paylaşmasını ister.  Bu kısımda prensesin dışarı çıkmamasıyla veya kimseyle konuşmamasıyla ilgili herhangi bir ifade yer almamaktadır ancak; prenses bu olaydan dolaylı olarak cezalandırılır. Buradaki mesaj “Eğer evinde oturmazsan dışarıda başına kötü şeyler gelir, özellikle de erkekler tarafından kötü şeylere maruz kalırsın” şeklindedir.
Ekleme Tarihi: 10 Eylül 2024 - Salı

Masallar Masum mu? -2-

Güzel Kadın

Güzellik, güzellikle birlikte gelen zayıflık ve gençlik feminen olmanın ön koşullarıdır. Zayıflık, gençlik ve güzellik özellikleri masallarda en sık kullanılan unsurlardır. Pamuk Prenses, Kurbağa Prens ve Sindrella’da güzelliğin kadın olmanın en önemli parçası olduğunu görüyoruz. Bu masallarda işlenen anlatıya göre kadın, toplum tarafından kabul görmek ve saygın olmak istiyorsa kesinlikle güzel olmalıdır. Ayrıca evlenilme niteliğine sahip olmak istiyorsa da güzel olmak zorundadır. Masallardaki çirkin kadınlar, prensler ya da diğer erkekler tarafından seçilmedikleri ve beğenilmedikleri için evlenemezler, güzel olmadıkları için evde kalmaya mahkûmdurlar.

Çirkin kadınların aksine, baloya davet edilen güzel Sindrella’ya aşık olmak ve onunla evlenmek o kadar kolaydır ki prensten şu cümleleri duyarız: “Daha adınızı bile bilmiyorum fakat sizinle evlenmek istiyorum”. Prens Sindrella’yı tanımamasına, henüz adını bile bilmemesine rağmen güzelliğinden o kadar etkilenmiştir ki evlenmek için kadının başka bir özelliğine bakmaya bile gerek görmez. Zaten Prens, Sindrella balo salonuna girer girmez onun güzelliğinden büyülenerek onun evlenilecek bir kız olduğunu saptamıştır. Bu, masalda bulunan şu ifadeyle gösterilebilir: “Prens, Sindrella’yı salona girer girmez fark etmiş. Bu güzel kızın beyaz bir güvercine benzeyen ellerine, ay gibi parlayan tertemiz yüzüne hayran kalmış. Onun, evlenmek için aradığı kız olduğunu hemen anlamış. Gidip Sindrella’nın yanına ‘benimle dans eder misiniz?’ diye sormuş.”  Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere, kadının nasıl bir kişiliğe ve karakter özelliklerine sahip olduğunun hiçbir önemi yoktur.

Ataerkil toplumlarda insanlığın erkeklerden oluştuğu kabul edilir adeta ve erkek kadını kendi istekleri doğrultusunda tanımlar. Kadına kişiliği olan bir birey gözüyle bakmaz. Ona özne konumunda değer biçmez, nesnelleştirir. Bir başka açıdan, masallarda çirkin olanlar hep kötü yürekli olanlardır. Güzel olanların ise yürekleri de güzeldir ve bu yüzden hep kötüler tarafından ezilirler. Sindrella’daki üvey kardeşlerin Sindrella’ya karşı olan kötü tutumları ve çirkinlikleri yüzünden evde kalmaları bunun en güzel örneğidir. Oysa çirkin kardeşlerin tam tersine Sindrella’nın narin, zayıf bir bedene sahip olduğu defalarca tekrarlanır masalda. Kadının güzel olmak için zayıf olmaktan başka seçeneği yoktur çünkü. Bu nedenle de her fırsatta rejim yapmaya zorlanmasını yine Sinderalla’da gözlemleyebiliriz. Zira prensin düzenlediği baloya katılabilmek için Sindrella’nın üvey kardeşleri haberi alır almaz hemen balo için zayıflamaya çalışırlar. Hatta anneleri onları güzelleştirmek adına her yolu dener, yetinmez bir de prensi baştan çıkarmaları için kardeşler arasında bir rekabet bile tesis eder.

 Burada vurgulanan aslında güzel olmanın da yetersiz kaldığı ve toplum tarafından “en güzel” olarak görülmenin çok önemli olduğudur. O kadar önemlidir ki “en güzel” olmak için kardeşler bir yarış atı gibi hazırlanır ve prensi tavlamak için kullanılırlar. Masal içerisinde bu anlatı şu şekilde aktarılmıştır: “Haydi yavrularım sizleri göreyim birinizden birisi mutlaka baloda prensin gönlünü çalsın.” Balo başladığında kızlar takıp takıştırıp süslenip baloya giderler. Burada önemli olan bir başka ayrıntı ise baloya çağırılan kadınların “güzel genç kız” niteliğine sahip olmak zorunda olmaları. Bu ifade masalda şu şekilde yer almaktadır: “Bir gün bütün bir ülkeye haber yayılmış. Kral, sarayında büyük bir balo veriyormuş. Bu baloya ülkenin bütün bayanları, özellikle genç kızları davetliymiş. Çünkü kralın evlenme çağındaki oğlu, eşini baloya gelen genç kızlar arasından seçecekmiş.” Bu basmakalıp düşünce tarzı kadının güzelliğini ve seksiliğini gençlik kalıbına sıkıştırmaktadır. Dolayısıyla karakterinin hiç önemi olmayan kadın, eğer genç, zayıf ve güzel bir bedene sahipse toplum tarafından sevilip, saygın bir konuma oturtulmaktadır.

Kadınların güzel olmayı bilinçaltlarında saplantı haline getirmeleri biraz da masallardan kaynaklanır. Mesela Pamuk Prenses masalında ölen Pamuk Prenses için ağıtlar yakan cüceler onu mezara gömmeye kıyamazlar ve kır çiçeklerinden bir yatak hazırlayıp onun üstüne yatırdıktan sonra prensesin başına dizilerek onun güzelliğini seyretmeye başlarlar. Masalın alternatif bir anlatımında ise, mezar camdandır ve mezar yapı malzemesinin camdan olmasının tek amacı yine prensesin güzelliğini seyretmektir. Dolayısıyla güzellik kavramı o kadar takıntı haline getirilip abartılır ki ölü bir insanın bile güzelliği seyredilmeye değer görülür.

Masallarda tekrar tekrar vurgulanan kadına atfedilmiş güzellik imgesi beraberinde zayıf kalma ve genç kalma zorunluluğunu da getirir. Bu gençlik olgusu cinsellik açısından iki anlam barındır. Birinci anlamı “genç kız” sıfatının, bekaretini koruyan kızlara gönderme yapma amaçlı kullanımıdır. Sindrella masalında bekaret sembolik olarak işlenmektedir. Sindrella’nın prensle konuştuktan sonra cam ayakkabısını kaybetmesi, onun bekaretinin sembolü olarak gösterilir. Zira bekaret o kadar önemlidir ki kaybedildiği an evlilik şart duruma gelir. Gençlik olgusunun ikinci anlamı ise, kadının seksi olabilmesi için genç olma koşuludur. Günümüzde kadınlar yüzleri kırıştıkça bundan utanırlar ve yüzlerini saklamak zorunda hissederler kendilerini. Bu gençlik imgesinin kayboluşu onlarda ihanete uğramışlar gibi bir his yaratır ve engel olunamayacak bir hayal kırıklığına yol açar. Yaşlılığın içeriği, tanımı ve anlamı söylemlerle değiştirildiği için kadının bakışıyla yaşlanmak kâbus niteliğindedir. Genellikle kadınların yaşlılık evrelerinde “tonton teyze” oldukları için mutlu olup bunun tadını çıkarmak yerine, içselleştirdikleri söylemleri düşünerek ve o basmakalıplara sığamadıkları için hayıflanarak komplekse girdikleri kanısındayım. Masallarda genç kalma tutkusuna sahip olanlar genellikle femme fatale’dir. Güzelliği ve gençliği takıntı haline getirerek bu anlamda çeşitli iksirler kullanarak büyüler yaparlar ve gençliklerini korumaya çalışırlar. Pamuk Prenses’teki üvey anne modelinin genç kalmak için büyüler yapması ve gençliğini kıskandığı Pamuk Prenses’i öldürmeye çalışması bunun en güzel örneğidir.  Güzel olmak o kadar mühimdir ki aralarında yaş farkı olmaksızın üvey anne kızıyla en güzel olabilmek için rekabet edebilir.

Her gün aynanın karşısına geçerek en güzel olduğunu öğrenmek isteyen üvey anne aslında toplum tarafından beğenilme isteğinin bir göstergesidir. Aynanın görüşü toplumun görüştür aslında. Toplumun bakışı ise ataerkil kodlarla şekillenmiştir. Toplumun ataerkil odaklı beğeni anlayışı, kalıplaşmış söylemleri yeniden üreterek kadınların bunları içselleştirip kendilerinde süper ego yaratmalarına sebep olmaktadır Kimse onları güzel olmaya zorlamamakta ancak onlar sanki her an birileri tarafından izleniyorlarmış gibi kendilerine çeki düzen vermekte ve toplumun kalıplarına sığmaya çalışmaktadırlar. Toplum kadını baskın kalıplarıyla güzel olmaya iterken sadece bununla kalmayıp bir de güzelliğin kalıbını belirleyerek kadını, biçimlediği o kılıfa sokmaya çalışır. Dolayısıyla özgün güzelliğe ve farklılıklara da yer vermez. Kadını tek tipleşmeye iter.  

Evine Bağlı Kadın

Ataerkil toplumun bir başka sorunu ise kadının mekânının ev olarak görülmesidir. Bunun sonucu olarak da ev işlerinin kadın işi olarak nitelenir. Engels’e göre, “Modern çekirdek aile kadının evcil köleliği üzerine kuruludur. Kadının özgürleşmesi tüm emekçilerin özgürleşmesinden ayrı tutulamaz. Ev kadınlarıyla hayat kadınları arasında hiçbir fark yoktur. Hayat kadınları vücutlarını satarken, ev kadınları bunu bir erkeğe ipotek eder aynı zamanda da ev işlerini emeğinin karşılığını almadan yapar. Bu da kadın emeğinin sömürüsünü açık bir şekilde gösterir.” Marxist feministlere göre, kadın evdeki emeğinin karşılığını aldığı taktirde bu alandaki eşitsizlik çözüme kavuşur.

Hava karardığı andan itibaren kadının evde olması neredeyse toplumsal bir kural haline gelmiştir. Kadın için gece dışarı çıkmak gündüz dışarı çıkmaktan çok daha zordur. Türkiye’de feminist hareketin son zamanlarda kullandığı “geceleri geri istiyoruz” sloganları günümüzde hala bu sorunun çözülemediğinin bir göstergesidir. Masallarda da kadının bu geleneksel yazgısı pekiştirilir.  Örneğin, eğer Sindrella eve 12’den önce dönmezse at arabası balkabağına, sürücüsü güvercine ve atları da fareye dönüşecektir. Bu anlatı bize gece saat 12’den sonra dışarıda kalan kadının cezalandırılacağını gösterir. Dolayısıyla gelecek neslin kadınlarına geceleri dışarı çıkmamaları, erkeklerine ise geceleri karılarını, bacılarını ve kız çocuklarını dışarı çıkarmamaları sembolik temsil ile anlatılmakta ve bilinçaltlarına işlenmektedir.

Kadın ev işleriyle ilgilenmeli mümkünse dışarı çıkmamalı der toplumsal kurallar. Masallarda bu durum gerçek hayattan çok daha abartılı bir şekilde anlatılır. Sarayda yaşayan prensesler bile eski püskü kıyafetleriyle temizlik yapmakta ve üvey kız kardeşleriyle, üvey annelerine hizmet etmektedirler. Görünen odur ki bu masal saraylılar için değil, halk için yazılmıştır. Aslında masallarda temizliği yapanlar prensesler olmasaydı, yine çok büyük olasılıkla hizmetçiler kadın olurlardı. Genellikle kitaplar, filmler, reklamlar gibi medya ürünlerinde hizmetçiler kadındır hep. Yani halkımız evine kadın hizmetçi almaktadır. Gerek hiyerarşi, güç ve iktidar anlamında, gerekse kadınlık rolünün bir kadın tarafından pekiştirilmesi anlamında hizmetçilik olgusu kadınla bir başka kadın arasındaki ilişkiyi yeterince açıklamaktadır.

Kendi sarayında temizlik yapmayı içselleştiren ve özümseyen Pamuk Prenses ormanda kaybolduğunda ilk kez gördüğü bir evin içerisine korkusuzca girip hemen temizlik yapmaya başlar o da yetmez, yemek yapar. Kırmızı Başlıklı Kız masalının anlatımı ve dili de Pamuk Prenses hikayesinden farklı değildir. Her şeyden önce Kırmızı Başlıklı Kız’ın başlığını ören kişi bir kadındır, onun ninesidir. Ninesi hastalandığında da Kırmızı Başlıklı Kız’ın annesi, içinde şifalı otlardan yapılmış bir şurupla, çorba olan bir sepet hazırlar. Erkekler için ise ev işlerinin yapımına dair geçen tek bir kelime veya ima söz konusu değildir.

Süper kadın imgesi masallarda tam karşılık bulamamış olsa da prenseslerin ve kraliçelerin ev işleri yapması, nakış dikmesi ya da yemek yapması bu kavramla örtüşebilir. Süper kadın imgesi, hem güzel, hem zayıf, hem çocuğuna bakan, hem ev işi yapan, hem güzel yemek yapan ve marifetli olan, hem de dışarıda çalışan kadın modelidir. Bu da kadının üzerinde çok fazla yük olması demektir. Bu imge sürekli kadınların önüne sürülür. Bugün reklamların, radyo ya da televizyon programlarının süper kadın imgesini dillerinden düşürmemelerinin sebebi belki masallarla yetişen bilinçlerin hafızalarına işlenenlerin değişmemesi içindir. Örneğin, süper kadın imgesinin en çarpıcı örneklerden bir tanesi reklamda oynatılan küçük bir kızın annesini tanımlamak için kullandığı sözcüklerdir; benim annem hem doktor hem dişçi hem mühendis hem ayakkabı bağlayıcısı, hem aşçı, hem kuaför, hem pastacı, hem öğretmen, hem dondurmacı… Bu cümleleri söyleyen küçük kız aslında tam da günümüzdeki çağdaş kadının olmak istediği ya da toplum baskısıyla olmak zorunda olduğu kadın tipini anlatır.

Kadının eve bağımlı olmasının tersine toplumdaki ideal erkek tiplemesi onun dışarı odaklı olmasını öngörür. Kadın eve bağımlıyken, erkek dışarıdaki işlere yönelir. Prensesler ve kraliçeler usluca evlerinde oturup gündelik işleriyle uğraşırlarken, erkeklerin masallardaki tiplemesi dışarıdaki işlerle meşgul olan ve özgürlüğüne düşkün karakterlerle anlatılmaktadır; kurt, avcı, kurbağa, okçu ya da cüceler bu anlatı şekillerine uygun olarak düşünülebilir. Bu tiplemeler dışarıda hiçbir tehdit almaksızın özgürce dolaşarak herkesle konuşabilmekte ancak; kadının yabancılarla konuşmaması, özellikle geceleri sokakta kalmaması, dikkatli olması ve çabucak gideceği yere gidip gelmesi defalarca tekrarlanmaktadır. Bunun bir örneği annesinin Kırmızı Başlıklı Kız’a onu tembihlemek için söylediği sözlerdir: “Kulübeye giderken sakın yolda oyalanma. Tanımadığın kimselerle konuşma. Ona buna takılma. Sakın ormana dalıp yolunu uzatma. Tamam mı benim Kırmızı başlıklı güzel kızım?”

Annesinin öğütlerini unutan Kırmızı Başlıklı Kız diğer popüler masallarda da olduğunu gibi beklenen bir sonla biter. Sisteme aykırı bir davranış sergileyip, yolda giderken kurtla konuştuğu için cezalandırılır. Kurt hem Kırmızı Başlıklı Kız’ı hem de ninesini yer. Bunun bir başka örneği ise Kurbağa Prens masalında görülmektedir. Topuyla oynayan prenses topunu suya düşürür ve ağlamaya başlar. Gölden çıkan kurbağa topunu ona verecektir ancak buna karşılık onunla “tabağını, bardağını ve yatağını” paylaşmasını ister.  Bu kısımda prensesin dışarı çıkmamasıyla veya kimseyle konuşmamasıyla ilgili herhangi bir ifade yer almamaktadır ancak; prenses bu olaydan dolaylı olarak cezalandırılır. Buradaki mesaj “Eğer evinde oturmazsan dışarıda başına kötü şeyler gelir, özellikle de erkekler tarafından kötü şeylere maruz kalırsın” şeklindedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

21
Ağustos
13
Ağustos
06
Ağustos
30
Temmuz
24
Temmuz
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.