Yıllar ne çabuk geçti/geçiyor, insanın havsalası almıyor?
Daha dün gibi her şey?
Biz de gençtik bir zamanlar. Alnımız güzel terler, ergenlik sivilceleriyle çok savaşırdık. Saçlarımız uzun ve yeleliydi. Bayrak gibi savrulurdu rüzgârda.
İspanyol paça pantolonlarımız, bacaklarımıza dolaşır, nerdeyse asfaltı süpürürdü.
Biz de gençtik. Bir maraton koşucusuyduk adeta uzun yolların.
Sokakların tozunu az yutmadık bir zamanlar? Dere/tepe, yokuş/bayır demeden.
Nefes bile almadan koşuyorduk, mahallenin sokaklarında.
Koşarken düştüğümüzde, aldırış bile etmiyorduk acılara.
Zamanın hızına yetişmek, onu yakalamak istiyorduk adeta!
İleride zamanın ne getireceğinden, ne götüreceğinden bile habersizdik?
Sevdik, belki sevilmedik?
Sevgi dolu, aşk dolu, ilahi mevsimlerin içinden usul usul geçtik. Gelecek mi dediniz? İrili ufaklı dertleriyle hep önümüzde dururdu hayat. Ama biz umursamıyorduk...
Güneşin doğmasını, baharın gelmesini bekler, bir adımımızda aşacağımızı sanırdık engelleri.
Bazılarına takılsak da çoğunu aşıyorduk!
Kim ne derse desin, hissederdik sevdiklerimizin bizi sevdiğini. Çok ama çok özel bir sevgi koruması altında olduğumuzu hissederdik. Öyleydi de! Aksi bir durum asla.
Yeşilçam filmleri izliyorduk. Belki basit konuluydular. Varsın olsun en azından samimiydiler, sıcaktılar bir kere. İçinde insan vardı, sevgi vardı. Dayanışma, üleşme vardı.
Çok ağlardık belki izlerken, ama sonunda illaki gülerdik. Kötüleri pata küte döven Cüneyt abimiz, saf ve temiz yeşil gözlü Ferit’imiz vardı.
Adile Naşit'in kahkahasıyla, Kel Mahmut'un nutuklarıyla, Hulusi Kentmen'in babacan fırçalarıyla, Tarık Akan'ın mahcup gülümseyişiyle, Türkan Şoray'ın edalı, yürek hoplatan bakışlarıyla, Kemal Sunal'ın toplumsal uyarılarıyla büyüdük. Onlarla sevinir, onlarla mutlu olurduk.
Sonra yokuş aşağı sular gibi akmaya başladı yıllar.
Geçmez dediğimiz, hızla kendimize çekmeye çalıştığımız yıllar.
Hayatın daha süratle akmaya başlamasıyla işin rengi değişmeye başladığını anladık.
Hep kendimize çekiyorduk zamanı. Okul bitse, askerlik bitse, işe girsek, evlensek, çocuklarımız olsa, bir ev alabilsek, emekli olabilsek.
Sonra, emekli de olduk. Birde baktık ki! Yaş kemale ermiş bile.
Biz de gençtik; biz de geçtik o yollardan.
Gençlik bir dağdır; aşk ise bir bahardır deyiminin özünü yıllar sonra böylece öğrenmiş olduk.
Baharı gençlik dağının tepesinden seyretmek bambaşkadır. Bahar; mavi bulutları önüne katmış, sürer götürür kışı. Bahar, kendine yer arar, yol açar.
Gençlik bir dağdır; aşk ise bir bahardır!
Kollarını açmıştı bahar; kanatlarında beyaz bulutlar. Ümit dolu, sevinç doluydu içimiz. O zamana kadar hiç tatmadığımız bir bahardı bu.
Biz de gençtik;
Biz de geçtik o yollardan…