Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

En Alttakiler

  “Hep aşağı doğru iniyoruz, ne zaman yukarı doğru çıkacağız?” Ahmet amcadan hafızamda kalan ve asla unutamadığım bir cümledir. Ne zaman ondan söz açılsa o “trajikomik” anıyı anımsar, üzülür, kendi kendime gülerim. Yetmişli yılların başı! Ahmet amca ve ailesi ile aynı sokakta oturuyorduk. Bina çalışanıydı Ahmet amca. Oturduğumuz binalar birbirine çok yakın mesafedeydi. Bir ev gibiydik neredeyse! Bahsettiğim yıllar, ülkede olduğu üzere, Ankara’da lokal yaşanırdı hayatlar. Armudun sapıyla, üzümün çöpüyle uğraşmazdı insanlar. Günümüzde en çok özlemini duyduğumuz insani değerlerin, üleşmenin ve paylaşımın yoğun yaşandığı senelerdi. Günümüzün çoğu birlikte geçerdi. Özellikle çocuklarıyla. Ya biz onlarda, ya onlar bizdeydi. Dört kız, üç erkek, yedi çocuk babasıydı. Omuzlarında yükü hayli ağırdı Ahmet amcanın. Çocuklarıyla aynı okulda okuyordum. Üç çocuğu ile yakın yaşlardaydım. Diğerleri benden küçüktü. İki oğlu ile ayrılmaz üçlüydük. İki kardeş ara sıra didişseler de birbirimizden ayrılmaz, mağaza vitrinlerini imrenerek seyreder, sinemalara birlikte giderdik. Gölbaşı, Eti, Bulvar, Alemdar sinemaları mekânımızdı. Film izleme olanağımız olmasa da, Sinemaların panolarındaki afişleri seyreder dururduk. Ara sıra birilerine kaynak olur, parasız girdiğimizde olurdu. Büyük oğlu Kemal, bizden iki yaş büyüktü. Avantajını bize hissettirir, hep ön planda olurdu. Yani ne yaparsak yapalım, yapacağımız bir eyleme sonuçta o karar verirdi. Kemal hayli yakışıklıydı. Hayali artist olmaktı. Artist yarışmasına girmek için dergilere, gazetelere boy boy fotoğraflar çektirir gönderirdi. Bir yarışmada ilk aşamayı bile geçmişti. Daha sonra ne oldu bilemiyorum? Ahmet amca çok cömert bir insandı. Herkese yardımcı olmaya çalışırdı. Evleri misafirhane gibiydi. Memleketten Ankara’ya gelen her kimse, adeta onların misafiriydi. Günlerce onlarda misafir kalırlardı. Eşi, Hanım teyze bu durum sebebiyle hep sitem ederdi, Ahmet amcaya. Lakin Ahmet amca asla aldırmaz, cömertliğine davam ederdi. Oturdukları eve tam kırk basamakla inilirdi. Pencere yok, ışık yok elektrikler yirmi dört saat yanardı. Ahmet amca önde, biz ardından, uzun basamakları birer birer aşağıya inerken, şöyle demişti; Galiz bir küfür savurmuş, anasını, avradını (...) memleketinde, diye. Çocuk yaşlarımda sarf ettiği cümleyi anlamasam da sonraki yıllarda anlamıştım. Olası sitemi şuydu! Hep binaların bodrumlarında oturuyoruz, ne zaman üst katlarda oturup insan gibi yaşayacağız? İsyanıydı Ahmet amcanın. Yıllar sonra bir kitap okumuştum. Seksenli yıllarda, Almanya’da çalışmaya giden Türk işçilerinin yaşamlarını anlatan, Alman yazar Günter Wallraff’ın “En Alttakiler” kitabını okuduğumda Ahmet amcanın isyan sebebini yıllar sonra anlayacaktım. Aslında çok haklıydı Ahmet amca! Çalıştığı işin ne sosyal güvencesi ne geleceği vardı. Üstelik iş garantisi bina yöneticisinin iki dudağı arasındaydı. Bir tek kendisi değil, çoluk çocuğuyla birlikte çalıştığı binanın hizmetlisiydi. Mesaisi yirmi dört saat, tatili bile yoktu. Anadolu’nun ücra köşelerinden, kentlere iş uğruna göçün yoğun yaşandığı yıllardı. Meslek yok, okur/yazarlık kıt. Hal böyle olunca; Öncelikle bir iş, sonra barınacakları bir konut! Biraz şansı olanlar bina görevlisi (kapıcı) olarak işe girdiğinde iki sorunu çözmüş olurdu. Diğer yanda ise gündelik işlerde çalışanlar, iki gözlü bir gecekondu peşindeydiler. Sonra, yıllar ardı ardına bir iki aktı gitti. Ahmet amca ve eşi Hanım teyze hayata veda ettiler. Ahmet amca hayal ettiği yaşamı göremediyse bile, ne zaman çıkacağız dediği “üst” katlarda çocukları oturuyorlar. Bugün yaşadığımız asıl sorunsa, kimse kimseyi tanımıyor bile? Ömründen ömür veren o, güzel insanlara… Selam olsun!  
Ekleme Tarihi: 13 Mayıs 2024 - Pazartesi

En Alttakiler

 

“Hep aşağı doğru iniyoruz, ne zaman yukarı doğru çıkacağız?”

Ahmet amcadan hafızamda kalan ve asla unutamadığım bir cümledir.

Ne zaman ondan söz açılsa o “trajikomik” anıyı anımsar, üzülür, kendi kendime gülerim.

Yetmişli yılların başı!

Ahmet amca ve ailesi ile aynı sokakta oturuyorduk.

Bina çalışanıydı Ahmet amca.

Oturduğumuz binalar birbirine çok yakın mesafedeydi. Bir ev gibiydik neredeyse!

Bahsettiğim yıllar, ülkede olduğu üzere, Ankara’da lokal yaşanırdı hayatlar. Armudun sapıyla, üzümün çöpüyle uğraşmazdı insanlar.

Günümüzde en çok özlemini duyduğumuz insani değerlerin, üleşmenin ve paylaşımın yoğun yaşandığı senelerdi.

Günümüzün çoğu birlikte geçerdi. Özellikle çocuklarıyla.

Ya biz onlarda, ya onlar bizdeydi.

Dört kız, üç erkek, yedi çocuk babasıydı. Omuzlarında yükü hayli ağırdı Ahmet amcanın.

Çocuklarıyla aynı okulda okuyordum. Üç çocuğu ile yakın yaşlardaydım. Diğerleri benden küçüktü.

İki oğlu ile ayrılmaz üçlüydük.

İki kardeş ara sıra didişseler de birbirimizden ayrılmaz, mağaza vitrinlerini imrenerek seyreder, sinemalara birlikte giderdik.

Gölbaşı, Eti, Bulvar, Alemdar sinemaları mekânımızdı. Film izleme olanağımız olmasa da, Sinemaların panolarındaki afişleri seyreder dururduk. Ara sıra birilerine kaynak olur, parasız girdiğimizde olurdu.

Büyük oğlu Kemal, bizden iki yaş büyüktü. Avantajını bize hissettirir, hep ön planda olurdu. Yani ne yaparsak yapalım, yapacağımız bir eyleme sonuçta o karar verirdi.

Kemal hayli yakışıklıydı. Hayali artist olmaktı. Artist yarışmasına girmek için dergilere, gazetelere boy boy fotoğraflar çektirir gönderirdi. Bir yarışmada ilk aşamayı bile geçmişti. Daha sonra ne oldu bilemiyorum?

Ahmet amca çok cömert bir insandı. Herkese yardımcı olmaya çalışırdı. Evleri misafirhane gibiydi. Memleketten Ankara’ya gelen her kimse, adeta onların misafiriydi. Günlerce onlarda misafir kalırlardı.

Eşi, Hanım teyze bu durum sebebiyle hep sitem ederdi, Ahmet amcaya. Lakin Ahmet amca asla aldırmaz, cömertliğine davam ederdi.

Oturdukları eve tam kırk basamakla inilirdi. Pencere yok, ışık yok elektrikler yirmi dört saat yanardı.

Ahmet amca önde, biz ardından, uzun basamakları birer birer aşağıya inerken, şöyle demişti;

Galiz bir küfür savurmuş, anasını, avradını (...) memleketinde, diye.

Çocuk yaşlarımda sarf ettiği cümleyi anlamasam da sonraki yıllarda anlamıştım.

Olası sitemi şuydu!

Hep binaların bodrumlarında oturuyoruz, ne zaman üst katlarda oturup insan gibi yaşayacağız? İsyanıydı Ahmet amcanın.

Yıllar sonra bir kitap okumuştum.

Seksenli yıllarda, Almanya’da çalışmaya giden Türk işçilerinin yaşamlarını anlatan, Alman yazar Günter Wallraff’ın “En Alttakiler” kitabını okuduğumda Ahmet amcanın isyan sebebini yıllar sonra anlayacaktım.

Aslında çok haklıydı Ahmet amca!

Çalıştığı işin ne sosyal güvencesi ne geleceği vardı. Üstelik iş garantisi bina yöneticisinin iki dudağı arasındaydı. Bir tek kendisi değil, çoluk çocuğuyla birlikte çalıştığı binanın hizmetlisiydi. Mesaisi yirmi dört saat, tatili bile yoktu.

Anadolu’nun ücra köşelerinden, kentlere iş uğruna göçün yoğun yaşandığı yıllardı. Meslek yok, okur/yazarlık kıt.

Hal böyle olunca;

Öncelikle bir iş, sonra barınacakları bir konut!

Biraz şansı olanlar bina görevlisi (kapıcı) olarak işe girdiğinde iki sorunu çözmüş olurdu. Diğer yanda ise gündelik işlerde çalışanlar, iki gözlü bir gecekondu peşindeydiler.

Sonra, yıllar ardı ardına bir iki aktı gitti. Ahmet amca ve eşi Hanım teyze hayata veda ettiler.

Ahmet amca hayal ettiği yaşamı göremediyse bile, ne zaman çıkacağız dediği “üst” katlarda çocukları oturuyorlar.

Bugün yaşadığımız asıl sorunsa, kimse kimseyi tanımıyor bile?

Ömründen ömür veren o, güzel insanlara…

Selam olsun!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (18)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Müslüm Ateş
(13.05.2024 12:19 - #1190)
Kalemine sağlık Hamdi. Yine bizi eski güzel yıllara götürdün.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mesut ÖZDEMİR
(13.05.2024 12:22 - #1191)
Ne yaşar ne yaşamaz olan insanlardı bizim ailelerimiz maalesef
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Tahsin Özbaş
(13.05.2024 13:05 - #1193)
Zaman zaman hatırlattığın güzel hatıralarımız için teşekkürler Hamdi..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mehmet Murkut İlhan
(13.05.2024 13:30 - #1195)
Eski komşuluk kalmadı insanlar birbirlerine gitmeye çekinir oldular. Eskisen komşu değil apartmanda sanki tek aileydik acılarda sevinçlerde darda bolda yan yana olurduk. Alttakiler daha alt da oldu, üstekiler gökdelen katı oldu. Uçurum okyanus dibi oşdu. Çocuklar evlerfe oynardı, şimdi sokaklarda oymama yok. Dostum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mine Dağlı
(13.05.2024 13:59 - #1196)
Elinize saglik.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Yeter Özsoy
(13.05.2024 14:32 - #1197)
O güzel insanları şimdi bulmak çok zor malisef Hamdi bey
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Turan KAHRAMAN
(13.05.2024 15:17 - #1199)
Yokluğun adı samimiyetti önceleri. Yokluk olsa da insanlar çömertti. Sevgi vardı, saygı üst düzeyde askeri nizamideydi. Hoşgörü vardı o dönemlerde. Ekmeğin kokusunu bile paylaşırdık. Şimdi bir kırıntısı çok görülse de kolu komşuya sadece yaşayıyoruz herşeyden uzak. Üst katlara çıkamamak vatandaşın değil bizi yöneten düzenbazların halkına gördüğü revadan başka bir şey değil. Kemal bey belki arttis olmuş olabilir kendi kabuğunda. İsterseniz soyadını da biliyor olmalısınız sosyal medyadan arayın belki bir ortak arkadaşınızla karşınızda bulabilirsiniz. Yazınız her zaman her kulede bir tatta. Gerçeği yaşayanlar okumadan bile yaşar o anları... Saygılar
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
a.serhat yamaç
(13.05.2024 15:33 - #1201)
Hamdi hocam yazılarına yorum yazmadım.... Ne yazacağımı bilemedim .. hepsi birbirinden güzel anlamlar yüklenmiş, anıları içinde barındıran , bizi alıp eski uzaklara götüren ama gerçek olup düşündüren tüm yazıların için yüreğine ve kalemine sağlık. TEŞEKKÜRLER...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Murat SARITAŞ
(13.05.2024 16:29 - #1203)
Yüreğine sağlık arkadaşım. Özlemini çektiğimiz o güzel yılları çok iyi yansıtmışsın.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
A.üretener
(13.05.2024 18:02 - #1205)
Sevgili dostum. Ellerine sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Aysel
(13.05.2024 18:57 - #1206)
Emeğinize sağlık...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa mete
(13.05.2024 19:44 - #1208)
Hocam yine çok bir konu ve yazıyı ele almışsınız çok teşekkür ederim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Naci ÖZCAN
(14.05.2024 05:25 - #1211)
Eline koluna emeğine sağlık ne yaman çağlar dı diyesim geliyor ama asıl yaman olan şu an yaşadığımız kimin kim olduğunu bilemediğimiz...bilemiyeceğimiz güvenin olmadığı şu zaman...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hikmet
(14.05.2024 18:46 - #1212)
Kalemine sağlık.yine geçmişe bir yolculuk yaptım. Sayende kimi zaman çocuklugum kimi zaman gençliğimi.Yeniden yaşıyorum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İnci
(15.05.2024 14:26 - #1213)
Kendi yaşadığı zorlukları başkaları için kolaylaştıran insanlara aşk olsun. Çocuklar, kadınlar, erkekler herkes insani yaşam koşullarına kavuşsun.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fitnat Ayşe
(15.05.2024 21:27 - #1218)
Kaleminize sağlık iyi akşamlar diliyorum FİTNAT AYŞE
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Meftun Sonakın
(17.05.2024 22:47 - #1222)
BU günleri görünce o günlere hasret kaldık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Venüs
(20.05.2024 13:58 - #1234)
Yine buram buram nostalji kokan, bizi güzel yıllara götüren satırlar. Kalemine sağlık sayın Hamdi abiciğim..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.