DURUŞ - Ünal Çeviköz - E.Büyükelçi-TBMM 27.Dönem Milletvekili
Köşe Yazarı
DURUŞ - Ünal Çeviköz - E.Büyükelçi-TBMM 27.Dönem Milletvekili
 

DIŞ POLİTİKA, YUNANİSTAN, NORMALLEŞME: TAMAM MI, DEVAM MI?

İktidarın dış politika uygulamalarına bakınca, son bir yıl içinde en dikkat çeken gelişmenin Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yaşandığı gözden kaçmıyor. Yunanistan ile Ege’de mevcut ve yıllardır çözüm bulmayan deniz ve hava alanlarıyla ilgili uyuşmazlıklara bir de son zamanlarda Doğu Akdeniz’deki dengelerde yaşanan değişiklikler eklenmişti. Unutmak mümkün mü? Türkiye’nin 2010 yılında yaşanan “Mavi Marmara olayı” ertesinde İsrail ile diplomatik ilişkilerinin seviyesini Büyükelçi düzeyinin altına çekmesi ve altı yıl boyunca bu politikasını sürdürmesi Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhine ciddi bir boşluk yaratmıştı. Bu boşluk İsrail, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında çeşitli birlikteliklere yol açmış, Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu gibi Türkiye’yi dışlayan bir bölgesel oluşum dahi ortaya çıkmıştı.  Öte yandan, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde kaydedilen irtifa kaybını da Yunanistan mahir bir şekilde kendi lehine çevirmeyi başarmış, ABD ile ilişkilerini geliştirmiş, Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarıldığı bir sırada ABD’den F-35 almayı da garantilemişti. Yine unutulması mümkün olmayan bir gelişmeyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Mitsotakis benim için bitmiştir!” şeklindeki ifadesi oluşturmuş, iki komşu arasında çözüm bekleyen sorunların konuşulması bir yana, adeta selamın sabahın dahi kesilmesi riski belirmişti. Şubat 2023 depreminde komşunun bütün bu olumsuz tabloya rağmen koşar adım Türkiye’ye yardım elini uzatmasıyla yumuşama başladı. Bugün gelinen noktada artık bir normalleşme sürecine girildiği rahatlıkla söylenebilir. Önemli olan, bu ivmenin korunmasıdır. Gelin tarafların “Tamam mı, devam mı?” şeklindeki meseleye şimdilik “devam” demiş olduklarını gösteren görünümün nedenlerini irdeleyelim. 2023 yılındaki seçimlere giden süreçte, Ankara Doğu Akdeniz’de kendi aleyhine oluşan durumda yeniden denge sağlayabilmek için esasen 2022 yılından itibaren bazı adımlar atmaya başlamıştı. İsrail ile diplomatik temaslar (ki, bu ilişkiler 2016-2018 arasında nispeten düzelmiş iken 2018’de yeniden Büyükelçisiz bir döneme girilmişti) yeniden hareketlenmiş, Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi için de adımlar atılmaya başlamıştı. Ama Yunanistan ile bir türlü olumlu bir sayfa açılamıyordu. Deprem belki bu sayfanın açılmasında önemli bir rol oynadı. Ama bu facia yaşanmamış olsaydı dahi, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde de olumlu bir gelişmenin artık ihtiyaç haline gelmekte olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun sebeplerini en başta Türkiye’nin dış politikada izlediği çatışmacı yaklaşımların uluslararası ilişkilerinde giderek daha fazla yalnızlaşması sonucunu doğurduğuna bağlamak yanlış olmayacaktır. Nitekim, 2023 seçimlerinin hemen ertesinde Ankara’nın dış politikada daha uzlaşıcı, real politik gözeten yaklaşımlara dönmesi bunu göstermektedir. Temmuz ayında Vilniüs’deki NATO zirvesinde İsveç’in üyeliğine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıcak baktığını göstermesi, ardından AB tarafından hazırlanan Borrel raporunun Türkiye ile ilişkilerde daha yapıcı bir tavır takınması bu süreçte birbirini izleyen gelişmeler oldu. Ankara herhalde şu gerçeğin farkında. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz başta yabancı yatırımların Türkiye’ye yeniden dönmesini, ekonomide yüksek enflasyon başta olmak üzere mevcut sorunlara kısa sürede çare bulunmasını ve halkın daha adil bir gelir dağılımı ile yaşadığı sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik inandırıcı politikalar izlenmesini kaçınılmaz kılıyor. O halde, gerçekten üretimi ve istihdamı artırıcı, teknolojik ve sınai gelişimi de destekleyici yatırımlara ihtiyaç var. Bu nitelikteki yatırımların batı kaynaklı olduğu açık. Dolayısıyla, başta ABD ve AB kaynakları olmak üzere bu tür yatırımların ülkeye yönelmesi için zemin hazırlamak gerekiyor. Bunun da yolu çatışmacı politikalar yerine yapıcı dış politika yaklaşım ve söylemlerini benimsemek. Ankara’nın yakın zamanda gerek Brüksel, gerek Vaşington ile bu gerçeği gözardı etmeyen bir söylem izlemeye başladığını kabul etmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu bağlamda son altı ay içinde belki de yaptığı en önemli yurt dışı ziyaret 2023 yılında Atina’ya yaptığı ziyaret oldu. Zira, Brüksel ile ilişkilerin normalleşmesinin yolu Atina’dan geçiyordu. Aralık ayındaki Atina ziyareti bir çok açıdan Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir yaklaşım içine girildiğinin işareti olmuştur. İmzalanan anlaşmalara bakılınca, tarafların aralarında yıllardır çözümsüz kalan meseleleri masada tartışarak yeni bir gerginlik yaratmak yerine, daha çok işlevsel bir yaklaşımla, karşılıklı güvenin artırılmasını sağlayacağını düşündükleri konulara öncelik verdikleri görülüyor. Bu açıdan en önemli adımın da Yunanistan’ın Ege’deki bazı adalarına Türkiye’den giden turistlere vizelerini girişte vermek gibi bir kolaylık sağlaması geliyor. Meseleyi basit bir vize işlemi olarak görmek eksik olur. Bu adım, Türkiye’den giden turistlerin bu kolaylık nedeniyle Yunan adalarına ziyaretlerinin artmasına, halklar arasındaki temasların da bu ölçüde çoğalmasına ve karşılıklı olarak yakınlaşmanın pekişmesine yol açacak bir gelişmeye imkan sağlıyor. otakis’in iade-i ziyaretini altı ay dolmadan gerçekleştirmesi elbette tarafların arayı soğutmak istemediklerini gösteriyor. Ziyaret sonunda her iki tarafın da görüşmelerden memnun ayrıldıklarını ifade etmiş olmaları da yapıcı atmosferi korumak istediklerine işaret ediyor. Ankara temaslarının Atina’dan farkı, bu defa tarafların bazı konularda farklı görüşlere sahip olduklarını da ortak basın toplantısında açıklık ve samimiyetle ortaya koymuş olmalarında yatıyor. Örneğin, Mitsotakis’in Kariye Camii’nin yeniden ibadete açılması konusundaki düşüncelerini dile getirmesi, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı gerçekleştirdiği eylemi bir terör eylemi olarak nitelendirmesi, ancak Erdoğan’ın da Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmediğini Mitsotakis’e cevaben dile getirmesi bu açıklık ve samimiyeti gösteriyor. Görüş farklılıklarına rağmen tarafların birbirleriyle yaptıkları görüşmelerden memnun ayrılmaları ise geleceğe dönük olarak ümit vermeye devam ediyor. ş politikada ülkeler arasında görüş farklılıkları olması doğaldır. Türkiye ile Yunanistan arasında, başta kendi aralarındaki ikili meseleler olmak üzere, bir çok uluslararası meselede de görüş farklılıkları vardır. Bunları tarafların birbirlerine açık şekilde ifade etmeleri dürüst bir davranıştır. Dürüstlük ise uluslararası ilişkilerde karşılıklı güvenin güçlendirilmesine yardımcı olan bir haslettir. Türkiye ile Yunanistan birbirleriyle ezeli komşular olarak yaşayacaklardır. Aralarındaki sorunları böyle dürüst, açık, şeffaf ve tırmandırıcı olmayan söylemlerle ele almaları ise belki de çözüme yönelik arayışlarında daha yapıcı bir zeminin oluşmasına yol açabilecektir. Ankara’nın dış politikada Yunanistan ile böyle bir normalleşme sürecine girmiş olmasını, asıl meseleleri ertelemek ve böylelikle Yunanistan’ın ekmeğine yağ sürmek olarak yorumlamak isteyenlerin hiç endişelenmelerine gerek yok. Uluslararası ilişkilerde çözüme giden yolda diplomasinin inceliklerini önceleyerek ilerlemek hiç bir zaman yanlış bir sonuç doğurmamıştır. Erdoğan ile Mitsotakis “devam” kararını verdiler. Bu olumlu sürecin desteklenmesi olumlu sonuç vermesinin güvencesini oluşturuyor. O halde, gelin biz de “devam” diyelim.  
Ekleme Tarihi: 20 Mayıs 2024 - Pazartesi

DIŞ POLİTİKA, YUNANİSTAN, NORMALLEŞME: TAMAM MI, DEVAM MI?

İktidarın dış politika uygulamalarına bakınca, son bir yıl içinde en dikkat çeken gelişmenin Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yaşandığı gözden kaçmıyor. Yunanistan ile Ege’de mevcut ve yıllardır çözüm bulmayan deniz ve hava alanlarıyla ilgili uyuşmazlıklara bir de son zamanlarda Doğu Akdeniz’deki dengelerde yaşanan değişiklikler eklenmişti. Unutmak mümkün mü? Türkiye’nin 2010 yılında yaşanan “Mavi Marmara olayı” ertesinde İsrail ile diplomatik ilişkilerinin seviyesini Büyükelçi düzeyinin altına çekmesi ve altı yıl boyunca bu politikasını sürdürmesi Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhine ciddi bir boşluk yaratmıştı. Bu boşluk İsrail, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında çeşitli birlikteliklere yol açmış, Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu gibi Türkiye’yi dışlayan bir bölgesel oluşum dahi ortaya çıkmıştı. 

Öte yandan, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde kaydedilen irtifa kaybını da Yunanistan mahir bir şekilde kendi lehine çevirmeyi başarmış, ABD ile ilişkilerini geliştirmiş, Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarıldığı bir sırada ABD’den F-35 almayı da garantilemişti. Yine unutulması mümkün olmayan bir gelişmeyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Mitsotakis benim için bitmiştir!” şeklindeki ifadesi oluşturmuş, iki komşu arasında çözüm bekleyen sorunların konuşulması bir yana, adeta selamın sabahın dahi kesilmesi riski belirmişti. Şubat 2023 depreminde komşunun bütün bu olumsuz tabloya rağmen koşar adım Türkiye’ye yardım elini uzatmasıyla yumuşama başladı. Bugün gelinen noktada artık bir normalleşme sürecine girildiği rahatlıkla söylenebilir. Önemli olan, bu ivmenin korunmasıdır. Gelin tarafların “Tamam mı, devam mı?” şeklindeki meseleye şimdilik “devam” demiş olduklarını gösteren görünümün nedenlerini irdeleyelim.

2023 yılındaki seçimlere giden süreçte, Ankara Doğu Akdeniz’de kendi aleyhine oluşan durumda yeniden denge sağlayabilmek için esasen 2022 yılından itibaren bazı adımlar atmaya başlamıştı. İsrail ile diplomatik temaslar (ki, bu ilişkiler 2016-2018 arasında nispeten düzelmiş iken 2018’de yeniden Büyükelçisiz bir döneme girilmişti) yeniden hareketlenmiş, Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi için de adımlar atılmaya başlamıştı. Ama Yunanistan ile bir türlü olumlu bir sayfa açılamıyordu. Deprem belki bu sayfanın açılmasında önemli bir rol oynadı. Ama bu facia yaşanmamış olsaydı dahi, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde de olumlu bir gelişmenin artık ihtiyaç haline gelmekte olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun sebeplerini en başta Türkiye’nin dış politikada izlediği çatışmacı yaklaşımların uluslararası ilişkilerinde giderek daha fazla yalnızlaşması sonucunu doğurduğuna bağlamak yanlış olmayacaktır. Nitekim, 2023 seçimlerinin hemen ertesinde Ankara’nın dış politikada daha uzlaşıcı, real politik gözeten yaklaşımlara dönmesi bunu göstermektedir. Temmuz ayında Vilniüs’deki NATO zirvesinde İsveç’in üyeliğine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıcak baktığını göstermesi, ardından AB tarafından hazırlanan Borrel raporunun Türkiye ile ilişkilerde daha yapıcı bir tavır takınması bu süreçte birbirini izleyen gelişmeler oldu.

Ankara herhalde şu gerçeğin farkında. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz başta yabancı yatırımların Türkiye’ye yeniden dönmesini, ekonomide yüksek enflasyon başta olmak üzere mevcut sorunlara kısa sürede çare bulunmasını ve halkın daha adil bir gelir dağılımı ile yaşadığı sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik inandırıcı politikalar izlenmesini kaçınılmaz kılıyor. O halde, gerçekten üretimi ve istihdamı artırıcı, teknolojik ve sınai gelişimi de destekleyici yatırımlara ihtiyaç var. Bu nitelikteki yatırımların batı kaynaklı olduğu açık. Dolayısıyla, başta ABD ve AB kaynakları olmak üzere bu tür yatırımların ülkeye yönelmesi için zemin hazırlamak gerekiyor. Bunun da yolu çatışmacı politikalar yerine yapıcı dış politika yaklaşım ve söylemlerini benimsemek. Ankara’nın yakın zamanda gerek Brüksel, gerek Vaşington ile bu gerçeği gözardı etmeyen bir söylem izlemeye başladığını kabul etmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu bağlamda son altı ay içinde belki de yaptığı en önemli yurt dışı ziyaret 2023 yılında Atina’ya yaptığı ziyaret oldu. Zira, Brüksel ile ilişkilerin normalleşmesinin yolu Atina’dan geçiyordu.

Aralık ayındaki Atina ziyareti bir çok açıdan Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir yaklaşım içine girildiğinin işareti olmuştur. İmzalanan anlaşmalara bakılınca, tarafların aralarında yıllardır çözümsüz kalan meseleleri masada tartışarak yeni bir gerginlik yaratmak yerine, daha çok işlevsel bir yaklaşımla, karşılıklı güvenin artırılmasını sağlayacağını düşündükleri konulara öncelik verdikleri görülüyor. Bu açıdan en önemli adımın da Yunanistan’ın Ege’deki bazı adalarına Türkiye’den giden turistlere vizelerini girişte vermek gibi bir kolaylık sağlaması geliyor. Meseleyi basit bir vize işlemi olarak görmek eksik olur. Bu adım, Türkiye’den giden turistlerin bu kolaylık nedeniyle Yunan adalarına ziyaretlerinin artmasına, halklar arasındaki temasların da bu ölçüde çoğalmasına ve karşılıklı olarak yakınlaşmanın pekişmesine yol açacak bir gelişmeye imkan sağlıyor.

otakis’in iade-i ziyaretini altı ay dolmadan gerçekleştirmesi elbette tarafların arayı soğutmak istemediklerini gösteriyor. Ziyaret sonunda her iki tarafın da görüşmelerden memnun ayrıldıklarını ifade etmiş olmaları da yapıcı atmosferi korumak istediklerine işaret ediyor. Ankara temaslarının Atina’dan farkı, bu defa tarafların bazı konularda farklı görüşlere sahip olduklarını da ortak basın toplantısında açıklık ve samimiyetle ortaya koymuş olmalarında yatıyor. Örneğin, Mitsotakis’in Kariye Camii’nin yeniden ibadete açılması konusundaki düşüncelerini dile getirmesi, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı gerçekleştirdiği eylemi bir terör eylemi olarak nitelendirmesi, ancak Erdoğan’ın da Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmediğini Mitsotakis’e cevaben dile getirmesi bu açıklık ve samimiyeti gösteriyor. Görüş farklılıklarına rağmen tarafların birbirleriyle yaptıkları görüşmelerden memnun ayrılmaları ise geleceğe dönük olarak ümit vermeye devam ediyor.

ş politikada ülkeler arasında görüş farklılıkları olması doğaldır. Türkiye ile Yunanistan arasında, başta kendi aralarındaki ikili meseleler olmak üzere, bir çok uluslararası meselede de görüş farklılıkları vardır. Bunları tarafların birbirlerine açık şekilde ifade etmeleri dürüst bir davranıştır. Dürüstlük ise uluslararası ilişkilerde karşılıklı güvenin güçlendirilmesine yardımcı olan bir haslettir. Türkiye ile Yunanistan birbirleriyle ezeli komşular olarak yaşayacaklardır. Aralarındaki sorunları böyle dürüst, açık, şeffaf ve tırmandırıcı olmayan söylemlerle ele almaları ise belki de çözüme yönelik arayışlarında daha yapıcı bir zeminin oluşmasına yol açabilecektir. Ankara’nın dış politikada Yunanistan ile böyle bir normalleşme sürecine girmiş olmasını, asıl meseleleri ertelemek ve böylelikle Yunanistan’ın ekmeğine yağ sürmek olarak yorumlamak isteyenlerin hiç endişelenmelerine gerek yok. Uluslararası ilişkilerde çözüme giden yolda diplomasinin inceliklerini önceleyerek ilerlemek hiç bir zaman yanlış bir sonuç doğurmamıştır. Erdoğan ile Mitsotakis “devam” kararını verdiler. Bu olumlu sürecin desteklenmesi olumlu sonuç vermesinin güvencesini oluşturuyor. O halde, gelin biz de “devam” diyelim.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.