“Deli kadınlar iyidir… Onları çok severim. Çünkü ne kahkahaları tutsak, ne gözyaşları sınırlı, ne arzuları mahpus, ne öfkeleri prangalıdır…”
Ahmet Arif
Karanlık rejimleriyle milyonlarca insanın hayatını karartan ve koskoca bir ülkeyi hapishaneye ve tımarhaneye çeviren teokratik molla despotizmine karşı İran’da Ahou Daryai (Ahu Derya) isimli bir kadın, tarihin en etkili, asil, insani, doğal ve yaratıcı eylemlerinden birini gerçekleştirdi. Köhnemiş, küflenmiş, kararmış, kirlenmiş ve kanlanmış zihniyetleriyle ve doğmalarıyla kadın bedeni ve ruhu üzerinde tahakküm kuran Molla rejiminin karanlığına karşı Ahu Derya, varolma cesaretini kadınca, insanca, özgürce, onurluca ve özgünce ortaya koydu. Kadın bedeni üzerinde tahakküm kurararak kadını ve insanlığı köleleştiren ve kullaştıran bedevi molla barbarlığına karşı Ahu Derya, bedeniyle ve ruhuyla bütün dünyanın huzurunda kendi iradesiyle varolma cesaretini ve özgürlüğünü gerçekleştirdi. Ahu Derya’nın isyanlaşan varlığına, varolma cesareti çok yakışmaktadır.
Tanrı adına kadının bedenine ve ruhuna sahip olma hakkının ve imtiyazının kendilerinde olduğunu sanan bedevi ataerkilliğine karşı Ahu Derya, bedeninin ve ruhunun sadece kendisine ait olduğunu, Tanrı adına hiçbir gücün kendi bedenine, hayatına ve kadınlığına hükmedemeyeceğini bütün tabuları yıkarak ortaya koydu. Bedevi mollaların teokratik barbarlığının bütün doğmaları, ahlaksızlıkları, namussuzlukları ve tabuları, Ahu Derya’nın onurlu, asil, vakur, düşünceli ve ve özgür bir şekilde açtığı vücudunun ortaya koyduğu muhteşem insani eylem karşısında darmadağınık olmuştur, anlamsızlaşmıştır ve değersizleşmiştir. Kadın bedenini kadına hapishane yapmak isteyen Molla despotizminin karanlığına, Ahu Derya, bedenini özgürlüğün isyan alanına dönüştürerek cevap vermektedir. Bedeniyle ve ruhuyla varolma mücadelesini cesurca ortaya koyan Ahu Derya, kadına düşman bütün bedevi barbarlıkların anlamsızlığının, ahmaklığının, çirkinliğinin, çirkefliğinin, kabalığının ve vahşiliğinin açık bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ahu Derya, asil ve onurlu eylemiyle insanlığı, kadın ve insanlık düşmanı bedevi barbarlığına karşı uyarmaktadır ve uyandırmaktadır.
İran molla despotizmi, aklı, kadını ve insanı inkâr eden bir bedevi vahşetten beslenmektedir. Kadın üzerinde tahakküm kurarak serveti, siyaseti ve devleti kontrol etmeye çalışan bedevi mollalar, akla düşman olan, efsanelerden ve gizemlerden beslenen yüzyılların doğmalaştırılmış yalanlarına tapmaktadırlar. Bedevi vahşet, kadını korkutmaktan beslenir. Kadını korkuttuğu, sindirdiği ve sildiği takdirde bedevi vahşet, bütün toplumu sindireceğinden ve her şeye hâkim olacağından emindir. Bedevi vahşet, kadınların kendi kurallarının ve sınırlarının dışında bir çılgınlık ve delilik yapmamaları için bütün tedbirleri alır, kendisine bağlı bütün polis güçlerini sürekli olarak iş başında tutar. Ahu Derya, bedevi mollalara karşı, delilik düzeyinde tarihin en akıllı, asil ve onurlu eylemlerinden birini gerçekleştirmiştir. Ahu Derya, bedevi molla rejiminin yasakladığı ve hükmetmeye kalktığı bedeniyle, isyan etmiştir. Hiçbir otorite, isyana dönüşmüş kadın bedeni önünde durma gücüne sahip değildir. İranlı bedevi mollalar, kendi vahşetlerini gizlemek için Ahu Derya’yı aklını yitirmekle ve ahlaksızlıkla suçlamaktadırlar. Ahu Derya, İran’daki vahşet rejiminin çılgınlığına akılla, şiddetine barışla, köleliğine karşı özgürlükle, duygusuzluğuna karşı soğukkanlılıkla ve duyarlılıkla karşı çıkmıştır. Kadına düşman olan doğmalar, kurgular ve yalanlar, medeniyete, özgürlüğe, akla, bilime, sanata ve felsefeye de düşmandırlar. Bütün kötülüklerin anası, kadına düşmanlıktır. Tarihin bütün çağlarında kadına düşman olan bedevi vahşet, kadınla birlikte aklı, bilimi, hukuku, barışı, özgürlüğü, duyguyu, duyarlılığı ve düşünceyi her yerde öldürmüş, savaş, şiddet ve kılıçtan oluşan bir barbarlık meydana getirmiştir. Ahu Derya, bedeniyle ve ruhuyla bedevi barbarlığını sadece protesto etmemekte, aynı zamanda bedevi vahşete insanlık adına meydan okumaktadır.
Bedevi molla despotizmi, kadın üzerinden bütün toplum üzerinde tahakküm kurmaktadır. Örtünme, hicap ve ahlak gerekçelerinin arkasına sığınan bedevi mollalar kendilerine bağlı ahlak ve din polisleriyle, kadınlar başta olmak üzere bütün topluma karşı sınırsız şiddette bulunmayı kendilerinin görevi, hakkı ve imtiyazı olarak görmektedirler. Hicap ve ahlak adına teokratik desptizm, kadın bedenini kadına hapishane yapmaktadır. Bedevi vahşet sonucunda İran, bugün idamların, kadına karşı şiddetin ve işkencelerin merkezi olan bir coğrafya haline gelmiştir. Bedevi vahşetin olduğu bir yerde kadın- erkek eşitliğine, kadın haklarına, demokrasiye ve temel hak ve özgürlüklere dair hiçbir şey bulunmamaktadır.
Kadın, artık gelenek, din, namus, hicap, ahlak adına kendilerine çizilen dar sınırlar, giysiler, kalıplar, klişeler ve dayatmalar dahilinde yaşamak istemiyor. Kadın, nasıl yaşayacağına, neyi giyeceğine, nasıl güleceğine, hayatının yönünün ne olacağına kendisi karar vermek istiyor. Kadın, artık erkeklerin mülkiyetinde olmak istemiyor. Kadın, artık erkekler tarafından kendisi için çizilen özel, dar, kısır ve kurutucu alanda ve bedende yaşamak istemiyor. Kadın, artık özgür bir insan olmak istiyor. Ahu Derya, çıplak bedeniyle haykırdığı hayat ve özgürlük çığlığının bütün dünya tarafından duyulmasını ve görülmesini istiyor. Mahsa Amini ve Ahu Derya, İran’daki bedevi vahşete karşı, kadını, hayatı, özgürlüğü, demokrasiyi, medeniyeti, modernliği ve aklı savunan cesur kadınlardır. İnsanlığımızı, medeniyeti, özgürlüğü, hukuku ve barışı korumanın yolu, Ahu Derya’nın ve Mahsa Amini’nin uğrunda büyük bedeller ödedikleri kadın merkezli özgürlük ve yaşam kültüründen vazgeçmemekten geçmektedir.