Batılı ülkelerin 2 .Dünya Savaşı ertesinde envanterinden çıkarıp Afrika ülkelerine kakaladıkları eski püskü, iki motorlu, ahı da vahı da gitmiş kargo uçaklarından biri Benin’in başkenti Porto Novo havaalanına doğru inişe geçmişti. O gün alana gelecek veya gidecek herhangi bir uçak olmadığı için kulede uyuklayan bir kişiden başka, alanda görevli yoktu.
Adam uçağı farkedince kimlik bildirmesi çağırısı yaptı. Lakin, gelen uçaktan hiç bir karşılık alamadı Üzerinde tanıtıcı işaret taşımayan uçak Havaalanının, İstanbul’daki semte ismini veren “taşlı tarla”misali, toprak pistine indi.
(Ara bilgi: İstanbul’daki Taşlıtarla semtinin ismi değiştirilmiş ve Osmangazi ilçesine dönüştürülmüşse de eski Istanbullular hala eski adını kullanmayı tercih ederler).
Uçaktan kamuflaj elbiseleri giymiş, ellerinde AK 47 tüfekleri bulunan,beşi beyaz, onbeşi zenci 20 kişi indi. Uçakta, kamuflaj kıyafetli iki beyaz pilota ilaveten Benin milli urbaları giyinmiş, 50 yaşlarında, gözlüklü bir adam ve silahlı iki zenci koruma kalmıştı.
İnen 20 kişi koşar adımlarla Havaalanından çıkıp hemen yakındaki Başkente yöneldiler.
…………………..
1970’li yıllardayız. Nijerya’nın o tarihlerdeki başkenti Lagos’ta bulunan Büyükelçiliğimizde görevli tek beyazım (Nijeryanın şimdiki başşehri AbuJa’dır). Birleşmiş Milletlerin Cenevre Ofisinin o dönemde yayınladığı bir raporda diplomatlar için en berbat, en pis, en tehlikeli, en pahallı, velhasıl en zor görev yerinin Lagos olduğu belirtilmiş. Dolayısı ile , çok sonra Merkezden yollanan bir İdari Memur ile (ne gereği varsa) aşçı dışında, atanması planan hiç bir Büyükelçi görev kabul etmediği için kıytırık bir İkinci Katip olarak Sefaretteki tek monşer, pardon, diplomat benim.
O günlerde Lagos’ta, “Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğ’”nun, yani “Economic Community of West African States-ECOWAS” ın iki-üç gün sürecek Zirve Toplantısı yapılıyor. Onbeş üyeli Topluluğun Devlet Başkanlarının Lagos Murtala Muhammed Havaalanındaki karşılama törenlerini siyah beyaz Nijerya Televizyonundan izliyorum. Herkes gelmiş, bir tek Benin Devlet Başkanı Mathieu Kerekou yok. Port Nuvo ile Lagos arası karayolu ile olsa olsa iki buçuk, bilemediniz üç saat tuttuğu için o da yetişir herhalde diye düşünüyorum.
Derken ekranda bir alt yazı beliriyor……
………….”Benin’de neler oluyor ?. Birazdan canlı yayına bağlanacağız. Azzz sonra”.
Bir kaç dakika geçmeden, titrek bir kamera ile çekilmiş canlı görüntüler geliyor.
……………..
2.Dünya Savaşını izleyen yıllarda “Sömürgecilik (Kolonyalizm)” yerini “Yeni Sömürgecilik (Neo-Kolonyalizm)”e bıraktı.. Böylece garibim siyahi Afrika ülkeleri sözde bağımsızlıklarına kavuştular, lakin, tüm ekonomik zenginlikler eski sömürgeci ülkelerin elinde kaldı.
Dahomey, asırlar boyu, önce Portekiz’in, ardından da Fransanın sömürge idaresi altında “inim inim” yaşadı.1960’ta güya bağımsızlığa kavuştu, ama değişen sadece ismiydi, tüm kaynakları ve ekonomisi eski “Efendilerinin” elindeydi.
Dahomey’i Benin yaptılar. “Eski hamam, eski tas”dı ülkedeki durum. Değişen yönetici “tellaklar”dı Yerli “tellaklar” ülkeyi ayağa kaldıramadılar. İç karışıklıklar, huzursuzluklar yıllarca devam etti.
Taa ki 1972 yılına kadar
1972’de Albay Kerekou darbe ile iktidarı ele geçirdi. Önce rakiplerini tasfiye etti.
1975 senesinde deyimin tam anlamı ile “Cami duvarına ş’aaptı”.
“Ülkenin resmi adı Benin Halk Cumhuriyetidir ve Marksist rejime sahip olacaktır” demez mi.
Kimse “Dur yahu, ne oluyor, ne yapıyorsun” diyemeden petrol başta tüm madenleri ve doğal kaynakları, ülkenin en büyük ihraç gelirini yaratan palmiye yağı üretimi başta olmak üzere ekonominin tüm stratejik sektörlerini……..
………..millileştirdi.
Canı yanan çevreler buna bir çare bulmalıydılar..
……………….
Televizyondaki canlı yayını macera filmi seyreder gibi izliyorum..
Kamuflaj elbiseleri giymiş , silahlı 20 adam, mükemmel bir askeri düzen içinde Porto Nuvo sokaklarında ilerliyorlar. Yerli halk “çil yavrusu” misali kaçacak delik arıyor.
Kafilenin başında ilerleyen ve elindeki telsizden grubun komutanı olduğunu düşündüğüm, iri yarı beyaz savaşçı bir büfenin yanında duruyor. Büfeci çocuk korkudan yere çömelmiş, başını ellerinin arasına almış tir tir titriyor. Beyaz savaşçı ile bir şeyler konuşuyorlar ama yayın sesiz olduğundan anlayamıyorum. Beyaz adam, büfeci çocuğun tezgahın altında gösterdiği yerden içi buz dolu bir kova çıkarıyor. Buzların arasında gazlı içecek şişeleri var. Adam şişelerden birini alıyor, kapağını dişleriyle açıyor, kafaya dikiyor.
Sonra arkadaşlarına da ikram ediyor. Kapışıyor adamlar. Ne yapsınlar…hava çok sıcak.
Şaka gibi, değil mi?
Grup büfeden ayrılırken komutan elini cebine atıyor ve çıkardığı bir avuç , muhtemelen CFA bozuk parasını tezgaha bırakıyor. Büfeci çocuk korkudan ölmediyse herhalde şaşkınlıktan gidecek diye düşünüyorum.
(Ara not: CFA, Commnaute Financiere Africaine yani 8 eski Fransız sömürgesinin bağımsızlıktan sonra oluşturdukları (daha doğrusu, onlar için oluşturulan) Afrika Ekonomik ve Finansal Birliğinin kullandığı ortak para birimidir).
20 savaşçı Cumhurbaşkanlığı Sarayının (“külliyesi” mi demeliydim acaba?) bulunduğu meydana ulaştıklarında, beklemedikleri bir durumla karşılaşmış olsalar gerek “zınk” diye duruyorlar.
İki katlı, mütevazi “külliye yavrusu”nun önünde Benin ordusunun tüm tankları (yani sadece 2 tank) ile üzerine makineli tüfek yerleştirilmiş üç beş kamyon dizilmiş, namlularını gelenlere yöneltmiş. Ayrıca kum torbalarından yapılmış derme çatma bir siperin arkasında mevzilenmiş Benin askerleri onları bekliyor.
Böyle sürpriz bir karşılama savaşçıların liderini hiç korkutmamış olmalı ki eliyle yanındakilere saldırı için yayılmalarını işaret ediyor.
Tam saldırı emrini verecekken elindeki telsizi kulağına yaklaştırıyor. Bu arada sağ elini yumruk yaparak kaldırıp adamlarına durmalarının işaret ediyor.
Komutan bir süre telsizi dinledikten sonra yumruk yaptığı elinin işaret parmağı ile havada bir kaç daire çiziyor.
Geri dönüyorlar.
Geldikleri yoldan koşar adımlarla uçaklarına ulaşıyorlar.
….veeee…..
Uçak kısa süre sonra gökyüzünde kayboluyor.
……………….
Çıkarları zarar görem çevreler, Afrika’da daha önce bir çok kere yaptıkları gibi, ECOWAS Zirve Toplantısına gideceğini hesapladıkları Benin Devlet Başkanı Kerekou’yu devirmek ve yerine kendi “kuklalarını” (uçakta bekleyen gözlüklü adamı) oturtmak için parayı bastırıp 20 savaşçı tutmuşlar. Ancak kulağına “kar suyu kaçan” /veya kaçırılan, fısıldanan) Kerekou Lagos’a gitmeyince evdeki hesap Porto Nuvo’daki pazara uymamıştı.
“Ben bu filmi gördüm” diyorsunuzdur biliyorum , ama bu film değil gerçekti ve ben onu sinema salonunda değil, Lagos’daki evimin salonunda televizyonda izledim.
…………………
Peki, kimdi bu 5 beyaz ve 15 zenci savaşçı?
Onu da gelecek yazımda anlatayım desem kızar mısınız bana?