Kanuni Sultan Süleyman bir Rus dönmesi olan Hürrem Sultan'ın oyunlarıyla ve saraya sonradan giren devşirmlerin fesatlıklarıyla Şehzade Mustafa' yı boğdurur. Yedi dilsiz çadırda Padişah'ın görgüsünde, bu bilgide yüksek, kırk yaşını aşkın şehzadeye hücum ederler .Çadırın dışında da,şehzadenin ağası ile Lalası boğdurulur. Ordu bu hadiseye karşı ayaklanır. Kanunî bu yaklanmaları yaıştırmak için bu hadiselere sebep gösterilen Rüstem Paşayı azleder. Bu hadiselerin üzüntüsünden Şeh zade Cihangir ölür. Bütün bu olanlar dönerken Şehzade Bayezt Kütahya' da, Şehzade Selim ise Manisa'da bulunurlar. Şehzade Selim bu taht kavgalarına ve cinayetere bir son bulmaya yemin eder. Bir ordu toplar ve ayaklanr ama ordusu Konya'da yenilir. Dört evlâdı ile büyük güçlükler içinde İran hududunu geçer ve Şaha sığınır. Sonradan Kanuni'ye yazdığı mektupları ve şiirleri ve Padişahın ona verdiği şiir gibi cevaplar edebiyatımızın renkli bir sahifesi olarak kalmıştır..
Şehzade Bayazıt'ı önceleri İran Şah'ı pek güzel karşılar Ama uzun ısrarlar neticesinde Radişah'ın gönderdiği adamlar Şahı onu öldürmeye ikna ederler. Van Valisi. Hüsrev Paşa ile beraber giden cellatlar ölüm fermanını da götürürler.Şehzade Bayezıt'ın saçlarını ,sakalını kestirirler Üzerine eski elbiseler giydirirler. Dört oğlunu da Şehzade
Selim'in gönderdiği All ağaya teslim ederler. Pek Insafsız bir kişi olan All ağa onları hunharca boğar. Üç yaşındaki en küçük Şehzadesi de Bursa da annesinin kucağından zorla alınarak boğdurulur.
Şehzade Bayezit ise o gün bir hadiseye sebebiyet vermemek için gece celladın önüne getirilir. Dua etmek için bir ara izin ister ve;
- Bu gün ne gündür? Diye sorar.
-10 Muharremdir Hz. Hüseyin'in Şehid olduğu gündür, cevabını alınca;
-Ne ibretli tesadüfler diye içini çekerek cellåda boynunu uzatır.
Kendisinden ve çocuklarından emanet kalan eşyalarını büyük bir iş yapmış gibi iftiharla padişaha getirirler.. Bu hadise Anadolu'da kulaktan kulağa yayılır. Tanıyıp bllenler Hüsrev Paşadan için için nefret ederler. Padişahın bir çok bağışlarda bulunduğu işte bu Hüsrev Paşa konağında büyük Ramazan sofraları hazırlattırır.
Bir gün mahallenin fakir Bektaşisi yoksulluktan bell bükülmüş rengi solmuş giderken yolunu bir tanıdığı çevirir.
-Baba erenler haberin yok mu Hüsrev Paşanın konağına git de açık sofrasında karnını iyice doyur, der.
Bektaşi güler ve;
- Bazı kimselerin sofraları beni açmaz ben çifte havuzları olmayan konakta yemek yemem der...
Bu söz Paşanın kulağına gidince meraklanır acaba gizliden gizliye bildiği bir şey mi var diye onu çağırttırır ve der ki;
- Bak ihtiyar bizim konağımızda çifte havuzlar yok mu sanırsın? Hele bir bahçeyi gez de gör, diye usulünce çı kışır kl: Bektaşi sözlerinin yanlış anlaşıldığını düşünerek der
-Bizim kast ettiğimiz havuzlar gönül konağında olandır. Insan hangisinde yıkanırsa ferahlar.
Şöyle ki:
Sabırla- Çalışma
Akılla-İman
Dua- Yardım
Korku -Sevgi
Maddi kazanç- İlâhi kazanç -
Adalet - Merhamet
Şöhret ve Tevâzu
Sonra bunları kısa kısa açıklayarak der ki:
Sabır da, çalışmak da beraber olduklarınca suları nice başarı tarlalarını verimli kılar.
Çalışmadan sabırlı olmak el avuç açtırır.
Sabırlı olmadan çalışmak herşeyi yarım bıraktırır.
Akılla imânda masmavi suları akan çifte havuzlardır. Fıskiyeleri heyecan ve başarıdır.
Akıl yalnız başına kalırsa işlerini şeytana satar. Aklın suları imânın havuzunda billûrlaşırlar...
Dua ile yardımda bitişik akan şadırvandır. İnsan merhametince insandır...
Dua havuzunun suları yardım merhamet havuzuna geçmezse, kaynağı kurur.
Korku ile sevgide cifte havuzlardır. Gönül konağında akan suları insanı ürperterek serinletir.
Kişinin halktan ailesinden ilâhi âlemden korkusu sevgi ile beraber olursa havuzlardan akan sular nice gül bahçelerini de serinletirler. Rabbin sevgisini kaybetmek korkusu insanı insan yapan ne güçlü hayat suyudur.
Maddi kazançla manevî kazanç birlikte suları dolup boşalan çifte havuzlardır.
Herkesin dünyada bir görevi vardır. Bu görevi maddi kazancını temin eder. Ama bu görevin kendisine hak emaneti olduğunu bilerek iş gören mânâdaki yerini de kazanır.
Ne hoştur birbirine akıp geçen, rengini gök yüzünden almış bu çifte havuzlar...
Merhametle adalet havuzu bir düzeyde kıl kadar farklı değillerdir. Birinin suyu diğerinden fazla olsa taşar.
Adaleti hükümlerinde hislerine yer veren veya hislerinde katılması gerektiği yere kuru bir kanun insanı olan her ikisini ayarlayamayan kişiye gerçekten yazık olur. Zira tek taraflı giderse mutlaka yanılır .Onun için nice sırları veren bir çok ilim adamlarına adalet damgası altında cinayetler işlenmiştir....
Bazanda adaletle verilmesi gereken hükümler hislerin çamurunda bulanmıştır.. Ne mutlu bu cifte havuzlarda gerçeği gibi yıkanan kişiye. Şöhret ve tevazů da çifte havuzlardır....
Biraz ayakları yükselen burnunu havaya kaldırır da bastığı yeri bilmezse önündeki kuyuyu görmez ayaktan da olur....
Bektaşı babasının sözleri burada bitince Hüsrev Paşa keh, keh güler ve;
Derviş kişi saf oluyor gönlünde böyle lafla çifte havuzlar kurar durur... İlâhl baba bende sahiden çifte havuzlu bir konak İstiyorsun sanmıştım. Anladık senin cifte havuzlarını hele bir de benim bahçedekilerini gör der. Bektaşı konaktan çıkınca;
- Allahım senin sırlarını çözmek ne güç? Diye ellerini kaldırıp gönül konağında çifte havuzlardan habersiz olan pek çok insanın çifte havuzlu konakları var der...
Ramazan kutlu bir ay. Ama çifte havuzlarda yıkanmadan sadece aç kalmakla oruç tuttuğuna inanan kişinin çabaları yorgunluktan ibâret kalır...