Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
Köşe Yazarı
Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
 

DOĞUDAN BATIDAN NÜKTELERLE AYNALAR

Ney üstadı ve şair olan Neyzen Tevfik (1879 - 1953) Fazla içkinin verdiği dengesizlikle akıl hastanesine yatırıldığı zaman pek çok dostları gelir kendisini ziyaret. ederler. Yine toplandıkları bir gün aralarında Mısır'dan gelen bir dostu da bulunur. Söz böylece Mısır'la ilgili konuşmalara dökülür. Mısır'lı misafir der ki: -Kahire şehrinin karşısında ve Nil nehri boyunca uzayan dağın eteklerinde irili ufaklı 65 piramid vardır. Eski Mısır'lılar dünyanın her yirmi altı bin yılda bir kere kâinattaki eski yerini alacağını ve bu arada ruhların cesetlerine kavuşacaklarına inandıkları için cesetleri muntazam mumyalatıp mezarlarına koyarlar. Sind denilen çürümeyen bir ağaçtan yapılmış sandukaya konularak üzerini bakır veya altın yaprakla sıkı sıkıya sararlar. Yanlarına da kıymetli eşyalarını bırakırlar. Asırlar sonra bu mezardaki kıymet biçilmez eserler tarihi müzelere taşınır. Arkeologlardan biri Fravun Tutam Kemo'nun mezarında gümüş çerçeveli bir ayna bulur. Çok usta bir sırla sıvanmış olan bu ayna ona bakanları fevkalâde bir renk ve güzellikte gösterir. Bu aynanın ne gibi madde ile sıvandığını kimyagerler aynı mumyaların maddesindeki araştırmaları gibi çözemezler... Her bakan bu aynada kendisini güzellikte müstesna ilahi bir ifadede görür. Amma kısa bir zaman sonra bu ayna müzeden esaslı bir şekilde kaybolur gider.. Neyzen Tevfik sözün burasında ellerini dizlerine vura vura katıla katıla güler ve; -Ayol,  o aynayı ben buradan oturduğum yerden buldum. Bizim meclis binasına koymuşlar. Görmüyor musunuz bir kere oradan girip aynada kendini gören bir daha babasını bile beğenmez oluyor, der... * Doğunun ünlü şair ve mutasavvıflarından Şeyh Sadi'-i  Şirazi devrin hükümdarına bir meseleden dolayı gücenir ve "Aynasız " der. Bu söz hükümdarın kulağına gidince çok kızar. Kendisini saraya çağırttırarak meselenin aslını sorar ve; - Sen benim sarayımda altın ve gümüş çerçeveli aynalar olduğunu bilmiyor musun ? diye sitem eder... Înce şâir özür diledikten sonra der ki; -Sultanım sizin sarayınızda müstesna aynalar olduğunu biliyorum. Ama bence bir hükümdarın aynası halkıdır. Halka baktığınız zaman onların hayatlarında idare edenlerin kimliklerini şahsiyetlerini akıl yeteneklerini açıkça görebilirsiniz. Ben bu sözle kendi iş ve eğlencelerinizden halkınıza bakmayı unuttuğunuzu hatırlatmak istemiştim, der. Hükümdar bu ince nükteyi pek beğenir. - Öyle ise söyle, benim aynam halkım ya senin aynan nedir? der. Şeyh Sadi - i Şirazi, gülerek: - Aşk sevgiliyi gösteren aynadır. İnsan gönlündeki aşkın büyüklüğüne parlaklığına göre Rabbini görür. Bizim gibi fakir bir şairin altın ve gümüş çerçeveli aynası olur mu? der!... * Hz. Ömer'e bir gün dostlarından biri der ki  - Ya Ömer sen elinde kılınçla Hz. Muhammedi öldürmek üzere gittin. Müslüman olarak odasından çıktın. Bu iş nasıl oldu, o an ne hissettin doğrusu meraka deger?.. Hz. Ömer derki : - Hz. Peygamberle karşılaştığım an kalbim sanki bir ayna gibi oldu. Rabbimi ve bütün gerçekleri yine rabbimin nurundan yansıyan ışıkla gördüm. İnsanın ilâhî bir gönül açıklığı ile bir saniyede gördükleri yetmiş yılda öğrendikleri ile tartılamaz... * Bektaşinin bir komşusu yahudi ile araları arsa yüzünden kırılır. Ona bir aracı ile; «Tevrat' ı açsın okusun Hz. Musa doğru yolda gidin» demiş sözleriyle haber gönderir. Yahudi bu söze çok kızar ve; Ben kendi dinimin yolunu ondan mı öğreneceğim? cevabını verir. Bektaşi bu cevabı alınca güler;  - Hz. Musa'nın elini bilmeyen yolunu ne bilir? der. Bu sözleri duyan yahudi «İhtimal Hz. Musa'ya ait bir sır biliyor, bu el ne demek?» diye merak eder.. Şu ihtiyarın arsası için belki bir anlaşma yolu bulurum, hem de merakımı sorarım diye çıkar gider.. Bektaşi yahudi'yi pek hoş karşılayıp, kendisine ikramlar eder.. Biraz hoş-beşten sonra yahudi sırasını getirip: -Kuzum bu Hz. Musa'nın elini bilmiyor ki, sözlerinden neyi kasdetmiştin? diye sorar. Bektaşi derki; - Din kitaplarının bildirdiğine göre Hz. Musa'nın sağ eli yedi rengi aksettiren mucizevi bir ışıklı halde imiş... Buna «Yedi Beyza» denilir.. Bu ışığın bir de içinde sır anlayışı vardır. Şöyle ki; Para - Fakirlik, şöhret - bilinmezlik mutluluk - bedbahtlık arkadaşlık yalnızlık, başarı mağlubiyet, ortaklık, bencillik, sanat ve duygusuzluk iki tarafı gösteren yedi aynadır. Herkes hayatın ve kaderinin yolu icabı bu aynalardan yoluna düşende, kendini görür. Yükseldiğinde varlıkta dostlukta şöhrette mutlulukta arkadaşlıkta, başarıda, sanatta azmayan, aynaların tersi olan fakirlikte, bilinmezlikte, bedbahtlikta, yalnızlıkta sabır ederek çalışma yolunu tutan yedi aynanın ışığında yedi renk ışığını görür. Yahudi inceden ince derinden derin bilgisi olduğuna inandığı bu ihtiyara saygı gösterir. İstediği değeri vermeye razı olur ve; - Siz Hz. Musa'yı böylesine nasıl biliyorsunuz der? Bektaşi güler ve: - Allah ben yerlere göklere sığmam ama gerçek kulumun kalbine sığarım demiştir. Onun bulunduğu yerden fışkıran ışıkla dünyanın her yeri her şeyi ayna gibi olur, cevabını verir...  
Ekleme Tarihi: 29 Aralık 2024 - Pazar

DOĞUDAN BATIDAN NÜKTELERLE AYNALAR

Ney üstadı ve şair olan Neyzen Tevfik (1879 - 1953) Fazla içkinin verdiği dengesizlikle akıl hastanesine yatırıldığı zaman pek çok dostları gelir kendisini ziyaret. ederler. Yine toplandıkları bir gün aralarında Mısır'dan gelen bir dostu da bulunur. Söz böylece Mısır'la ilgili konuşmalara dökülür. Mısır'lı misafir der ki:

-Kahire şehrinin karşısında ve Nil nehri boyunca uzayan dağın eteklerinde irili ufaklı 65 piramid vardır. Eski Mısır'lılar dünyanın her yirmi altı bin yılda bir kere kâinattaki eski yerini alacağını ve bu arada ruhların cesetlerine kavuşacaklarına inandıkları için cesetleri muntazam mumyalatıp mezarlarına koyarlar.

Sind denilen çürümeyen bir ağaçtan yapılmış sandukaya konularak üzerini bakır veya altın yaprakla sıkı sıkıya sararlar. Yanlarına da kıymetli eşyalarını bırakırlar. Asırlar sonra bu mezardaki kıymet biçilmez eserler tarihi müzelere taşınır. Arkeologlardan biri Fravun Tutam Kemo'nun mezarında gümüş çerçeveli bir ayna bulur. Çok usta bir sırla sıvanmış olan bu ayna ona bakanları fevkalâde bir renk ve güzellikte gösterir. Bu aynanın ne gibi madde ile sıvandığını kimyagerler aynı mumyaların maddesindeki araştırmaları gibi çözemezler... Her bakan bu

aynada kendisini güzellikte müstesna ilahi bir ifadede görür. Amma kısa bir zaman sonra bu ayna müzeden esaslı bir şekilde kaybolur gider..

Neyzen Tevfik sözün burasında ellerini dizlerine vura vura katıla katıla güler ve;

-Ayol,  o aynayı ben buradan oturduğum yerden buldum. Bizim meclis binasına koymuşlar. Görmüyor musunuz bir kere oradan girip aynada kendini gören bir daha babasını bile beğenmez oluyor, der...

*

Doğunun ünlü şair ve mutasavvıflarından Şeyh Sadi'-i  Şirazi devrin hükümdarına bir meseleden dolayı gücenir ve "Aynasız " der. Bu söz hükümdarın kulağına gidince çok kızar. Kendisini saraya çağırttırarak meselenin aslını sorar ve;

- Sen benim sarayımda altın ve gümüş çerçeveli aynalar olduğunu bilmiyor musun ? diye sitem eder...

Înce şâir özür diledikten sonra der ki;

-Sultanım sizin sarayınızda müstesna aynalar olduğunu biliyorum. Ama bence bir hükümdarın aynası halkıdır. Halka baktığınız zaman onların hayatlarında idare edenlerin kimliklerini şahsiyetlerini akıl yeteneklerini açıkça görebilirsiniz. Ben bu sözle kendi iş ve eğlencelerinizden halkınıza bakmayı unuttuğunuzu hatırlatmak istemiştim, der.

Hükümdar bu ince nükteyi pek beğenir.

- Öyle ise söyle, benim aynam halkım ya senin aynan nedir? der.

Şeyh Sadi - i Şirazi, gülerek:

- Aşk sevgiliyi gösteren aynadır. İnsan gönlündeki aşkın büyüklüğüne parlaklığına göre Rabbini görür. Bizim gibi fakir bir şairin altın ve gümüş çerçeveli aynası olur mu? der!...

*

Hz. Ömer'e bir gün dostlarından biri der ki

 - Ya Ömer sen elinde kılınçla Hz. Muhammedi öldürmek üzere gittin. Müslüman olarak odasından çıktın. Bu iş nasıl oldu, o an ne hissettin doğrusu meraka deger?..

Hz. Ömer derki :

- Hz. Peygamberle karşılaştığım an kalbim sanki bir ayna gibi oldu. Rabbimi ve bütün gerçekleri yine rabbimin nurundan yansıyan ışıkla gördüm. İnsanın ilâhî bir gönül açıklığı ile bir saniyede gördükleri yetmiş yılda öğrendikleri ile tartılamaz...

*

Bektaşinin bir komşusu yahudi ile araları arsa yüzünden kırılır. Ona bir aracı ile;

«Tevrat' ı açsın okusun Hz. Musa doğru yolda gidin» demiş sözleriyle haber gönderir.

Yahudi bu söze çok kızar ve;

Ben kendi dinimin yolunu ondan mı öğreneceğim? cevabını verir. Bektaşi bu cevabı alınca güler; 

- Hz. Musa'nın elini bilmeyen yolunu ne bilir? der. Bu sözleri duyan yahudi «İhtimal Hz. Musa'ya ait bir sır biliyor, bu el ne demek?» diye merak eder..

Şu ihtiyarın arsası için belki bir anlaşma yolu bulurum, hem de merakımı sorarım diye çıkar gider.. Bektaşi yahudi'yi pek hoş karşılayıp, kendisine ikramlar eder..

Biraz hoş-beşten sonra yahudi sırasını getirip:

-Kuzum bu Hz. Musa'nın elini bilmiyor ki, sözlerinden neyi kasdetmiştin? diye sorar.

Bektaşi derki;

- Din kitaplarının bildirdiğine göre Hz. Musa'nın sağ eli yedi rengi aksettiren mucizevi bir ışıklı halde imiş... Buna «Yedi Beyza» denilir..

Bu ışığın bir de içinde sır anlayışı vardır. Şöyle ki; Para - Fakirlik, şöhret - bilinmezlik mutluluk - bedbahtlık arkadaşlık yalnızlık, başarı mağlubiyet, ortaklık, bencillik, sanat ve duygusuzluk iki tarafı gösteren yedi aynadır. Herkes hayatın ve kaderinin yolu icabı bu aynalardan yoluna düşende, kendini görür.

Yükseldiğinde varlıkta dostlukta şöhrette mutlulukta arkadaşlıkta, başarıda, sanatta azmayan, aynaların tersi olan fakirlikte, bilinmezlikte, bedbahtlikta, yalnızlıkta sabır ederek çalışma yolunu tutan yedi aynanın ışığında yedi renk ışığını görür.

Yahudi inceden ince derinden derin bilgisi olduğuna inandığı bu ihtiyara saygı gösterir.

İstediği değeri vermeye razı olur ve;

- Siz Hz. Musa'yı böylesine nasıl biliyorsunuz der? Bektaşi güler ve:

- Allah ben yerlere göklere sığmam ama gerçek kulumun kalbine sığarım demiştir. Onun bulunduğu yerden fışkıran ışıkla dünyanın her yeri her şeyi ayna gibi olur, cevabını verir...

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.