Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
Köşe Yazarı
Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
 

MERAKLAR ve CEVAPLAR

Birçok din adamına ve bu hususlardaki araştırmalara göre kader değişmez. Öyle ise durum dualarda çene yormaktan ibaret. Mademki önceden belli bir kaderimiz var, her şeye boyun eğip gidelim. Sizce böyle bir düşünce İslâm felsefesinde var mı? KESİNLİKLE hayır. İslam felsefesinde her yolu bulup çalışmak, zengin olup etrafına hayırlı olmak temel kaidelerden biridir. Duaya gelince; yalvarı bir çok bakımdan kutludur. Zira insan yalvarı ile Rabbini ulular... Bağışlayıcı ve kudret verici olarak Yaradanını görmede bir ibadettir. Ona yalvarıdan sakınma bir anlamda kibirdir. İkinci çok mühim hususta kaderi kesin olarak belirtmek yolsuzluktur. İslam düşüncesinde kader sır içinde sırdır. Ancak bu sırdan Ra'd suresinde bir pencere aralanmış. Orada denilir ki «Allah dilediğini bozar, dilediğini yazar. Kitabın aslı esası onun katındadır. Yani, çalışma, iyi niyet, gayret, sabır ve dua ile her şey iyi yola girebilir... Kitabın yazısı onun katındadır, dilerse değiştirir... Bazı köylerimizde dilek kuyusu vardır köylüler buralara bir dileklerinin olması için seslenir veya bir taş atarlar. Bunların sizce bir aslı var mıdır, tarihi bir gelenek midir?.. Anadolu’nun birçok yerinde hâlâ böyle batıl adetler vardır. Vaktiyle URFA tarafında bir dilek kuyusu pek meşhur olur. Önceleri tatlı bir suyu olan kuyu, yavaş yavaş dolar. Halk arasında yayılan söylentiye göre kimin bir dileği varsa gelip bu kuyuya yedi taş atar... Kuyu ağzına kadar dolduğu yıllarda memlekette korkunç bir kuraklık olur. Halk kitle halinde yağmur duasına çıkarlar ama nâfile hiç bir şey kâr etmez... Bu sıralarda Urfa'da tanınan Kâdiri büyüklerinden bir dede talebelerini alıp kuyunun başına gelir. Halkın şaşkın bakışları arasında talebeleriyle beraber kuyuyu temizlemeye başlar. Taşları biten kuyunun suyu ışıl ışıl görünmeye başladığı zaman havada yağmur bulutları da toplanır. Sonra sağnak halinde başlayan tanelerle herkes bayram şenliği yapar. O zaman ihtiyar bilgin der ki: - Halka hizmet etmek gerçek bir dilek kuyusudur. Çünkü halkın memnunluğundan geçen bir yol ilahi rızaya gider. Gerçek dilek kuyusu da budur. Yağmur bizim bu kuyuyu halka açıp onun ardından yalvarışa açılan ellerimizin karşılığıdır... Hadiseden sonra o yörede adak için kuyu açmak adet olagelir… Anadolu'nun birçok yerinde hâlâ böyle adetler vardır. İnsan bir dilek için yedi taş atmasının bir anlamı da şudur: Sabır, gayret, düşünce, çalışmak, saygı, anlayış, bilgi yedi taşı hedefine ulaştıranın dileği olur demektir. Bunun dışında her şey masaldan ibaret kalır... İçişleri Bakanlığı Polis Kolejine alınacak öğrencilerle ilgili bir yönetmelik hazırlamış. Bundan böyle Zenci olanlar polis olamayacaklarmış... Bu karar bizim inancımıza aykırı değil midir? Ülkemizde rengi siyah pek çok vatandaşımız vardır. Ataları Osmanlı İmparatorluğu zamanında Afrika'dan ve ya diğer başka sıcak ülkelerden gelmişlerdir. Birçokları beyazlarla evlenmiş aramızda kaynaşmış ve bu yurdun evlâtları olmuşlardır. İslam dini bundan on dört asır evvel ırk ayırımını kesinlikle kaldırmıştır... Kur'an-ı Kerim bunu bir çok âyetlerinde açıklamıştır. Buna karşılık Anayasamızın on ikinci maddesi de açıktır. Burada denilir ki: «Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefe, inanç, din ve mezhep, ayırımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir»... Eğer sayın okuyucumun söylediği yönetmelik yürürlüğe girerse bu durum hem inancımıza hem de anayasamıza aykırı düşmektedir. Ama ne yazık ki memleketimizde birçok aykırılıkları görmesi gerekenler henüz kendi aykırılıklarını düzeltmiş durumda değillerdir... Bir hadiste «Kadınlar anlayışlı ve bilgili erkeklere galip, cahil erkeğe ise mağluptur» denilmektedir. Bu sözlerden kast edilen nedir? Bu ince nükteli sözlerdeki galip ve mağlup tabirleri askerî bir galibiyet ve hakimiyet gibi anlaşılmamalıdır. Bilgili ve anlayışlı bir erkek kadına bir insan olarak veya bir eş olarak değer vermesini bilir. Hatta zamanını, yorgun hâlini onunda öfkelenebileceğini bir fikirde aykırı düşünebileceğini hesaba katar. İşlerinde onunda düşüncelerini sorar... Bir iş buyururken emretmez. Böylece görünüşte kadının hakimiyeti altına girmiş gibi durur. Aslında böylesine bir yol tutarak yaşanan bir hayat her iki tarafıda daha mutlu eder... Kadını bir hizmetkâr, satın alınan bir mal gibi gören kişi ise gerçekten câhildir. Anlayıştan yoksundur. Onu sert, haşin, korkutucu ve yumruk altında tutucu davranışı ile emrinde tutmayı mârifet sayar. Burada bahis edilen câhillik okumuş olmamak değil hak ve hakikat ilmin den nasibi olmamaktır. Zira nice diplomalı câhiller vardır. «Karı milletinin aklı ermez» «karı milleti şeytandır»> <<saçı uzun aklı kısadır» gibi tâbirlerle kadına kaba muamele eder. Halbuki islâmda kadının yeri çok büyüktür. Kadın erkeğe ve cemiyete Allahın bir emânetidir. Emâneti ince tutmak kur'anı kerimin emirlerindendir. Hz. Mevlâna bu hadisi mesnevisinde incelemiş ve üzerinde durmuş. Aynen şöyle açıklıyor: «Kadınlar ârif olan kimselere galip cahile ise mağlûp tur» çünkü câhiller haşin ve kırıcı olurlar. Her şeyi kaba kuvvetleri ve hakaretleri ile emirlerinde tutmayı mârifet sayarlar. Kadın ateş misâli ise erkek su misâlidir. Görünüşte su ateşe galiptir. Su ateşi söndürür kül eder... Ama bu haşin su terbiye denen bir kaba konunca ateşin üzerinde kaynar durur»... Haşin dalgalar sahillerdeki kayaları oyar gemileri batırırlar. Ama sakin bir denizde yol alan gemi sanki suya hâkim gibi görünür... Haşin bir yağmur filizleri kırar tomurcukları döker. Sâkin bir yağmur toprağa bereket getirir... Bütün dünyanın sözlerine kul köle olduğu Hz. Peygamber bile gerektiği yerde «<konuş sende fikrini söyle ya Aişe» demiştir... Ancak bu yumuşaklık bu saygı ve şefkat hiç bir zaman her sözün yapılması anlamına değildir. Mantıktan akıldan yoksun bir itaât zaaf olur. Bir insan zaaflarının esiri oluncada felaketlerin eşiğine girer. Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişah bile Hürrem Sultana olan zaafı dolayısiyle Şehzade Mustafayı boğdurmuştur. Şefkat, sevgi, anlayış, nezâket ayrı, körü körüne itaat ayrıdır.    
Ekleme Tarihi: 11 Haziran 2024 - Salı

MERAKLAR ve CEVAPLAR

Birçok din adamına ve bu hususlardaki araştırmalara göre kader değişmez. Öyle ise durum dualarda çene yormaktan ibaret. Mademki önceden belli bir kaderimiz var, her şeye boyun eğip gidelim. Sizce böyle bir düşünce İslâm felsefesinde var mı? KESİNLİKLE hayır. İslam felsefesinde her yolu bulup çalışmak, zengin olup etrafına hayırlı olmak temel kaidelerden biridir. Duaya gelince; yalvarı bir çok bakımdan kutludur. Zira insan yalvarı ile Rabbini ulular... Bağışlayıcı ve kudret verici olarak Yaradanını görmede bir ibadettir. Ona yalvarıdan sakınma bir anlamda kibirdir. İkinci çok mühim hususta kaderi kesin olarak belirtmek yolsuzluktur. İslam düşüncesinde kader sır içinde sırdır. Ancak bu sırdan Ra'd suresinde bir pencere aralanmış. Orada denilir ki «Allah dilediğini bozar, dilediğini yazar. Kitabın aslı esası onun katındadır. Yani, çalışma, iyi niyet, gayret, sabır ve dua ile her şey iyi yola girebilir... Kitabın yazısı onun katındadır, dilerse değiştirir...

Bazı köylerimizde dilek kuyusu vardır köylüler buralara bir dileklerinin olması için seslenir veya bir taş atarlar. Bunların sizce bir aslı var mıdır, tarihi bir gelenek midir?..

Anadolu’nun birçok yerinde hâlâ böyle batıl adetler vardır. Vaktiyle URFA tarafında bir dilek kuyusu pek meşhur olur. Önceleri tatlı bir suyu olan kuyu, yavaş yavaş dolar. Halk arasında yayılan söylentiye göre kimin bir dileği varsa gelip bu kuyuya yedi taş atar... Kuyu ağzına kadar dolduğu yıllarda memlekette korkunç bir kuraklık olur. Halk kitle halinde yağmur duasına çıkarlar ama nâfile hiç bir şey kâr etmez... Bu sıralarda Urfa'da tanınan Kâdiri büyüklerinden bir dede talebelerini alıp kuyunun başına gelir. Halkın şaşkın bakışları arasında talebeleriyle beraber kuyuyu temizlemeye başlar. Taşları biten kuyunun suyu ışıl ışıl görünmeye başladığı zaman havada yağmur bulutları da toplanır. Sonra sağnak halinde başlayan tanelerle herkes bayram şenliği yapar.

O zaman ihtiyar bilgin der ki:

- Halka hizmet etmek gerçek bir dilek kuyusudur. Çünkü halkın memnunluğundan geçen bir yol ilahi rızaya gider. Gerçek dilek kuyusu da budur. Yağmur bizim bu kuyuyu halka açıp onun ardından yalvarışa açılan ellerimizin karşılığıdır...

Hadiseden sonra o yörede adak için kuyu açmak adet olagelir…

Anadolu'nun birçok yerinde hâlâ böyle adetler vardır. İnsan bir dilek için yedi taş atmasının bir anlamı da şudur: Sabır, gayret, düşünce, çalışmak, saygı, anlayış, bilgi yedi taşı hedefine ulaştıranın dileği olur demektir. Bunun dışında her şey masaldan ibaret kalır...

İçişleri Bakanlığı Polis Kolejine alınacak öğrencilerle ilgili bir yönetmelik hazırlamış. Bundan böyle Zenci olanlar polis olamayacaklarmış... Bu karar bizim inancımıza aykırı değil midir?

Ülkemizde rengi siyah pek çok vatandaşımız vardır. Ataları Osmanlı İmparatorluğu zamanında Afrika'dan ve ya diğer başka sıcak ülkelerden gelmişlerdir. Birçokları beyazlarla evlenmiş aramızda kaynaşmış ve bu yurdun evlâtları olmuşlardır.

İslam dini bundan on dört asır evvel ırk ayırımını kesinlikle kaldırmıştır... Kur'an-ı Kerim bunu bir çok âyetlerinde açıklamıştır. Buna karşılık Anayasamızın on ikinci maddesi de açıktır. Burada denilir ki: «Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefe, inanç, din ve mezhep, ayırımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir»... Eğer sayın okuyucumun söylediği yönetmelik yürürlüğe girerse bu durum hem inancımıza hem de anayasamıza aykırı düşmektedir.

Ama ne yazık ki memleketimizde birçok aykırılıkları görmesi gerekenler henüz kendi aykırılıklarını düzeltmiş durumda değillerdir...

Bir hadiste «Kadınlar anlayışlı ve bilgili erkeklere galip, cahil erkeğe ise mağluptur» denilmektedir. Bu sözlerden kast edilen nedir?

Bu ince nükteli sözlerdeki galip ve mağlup tabirleri askerî bir galibiyet ve hakimiyet gibi anlaşılmamalıdır.

Bilgili ve anlayışlı bir erkek kadına bir insan olarak veya bir eş olarak değer vermesini bilir. Hatta zamanını, yorgun hâlini onunda öfkelenebileceğini bir fikirde aykırı düşünebileceğini hesaba katar. İşlerinde onunda düşüncelerini sorar... Bir iş buyururken emretmez. Böylece görünüşte kadının hakimiyeti altına girmiş gibi durur. Aslında böylesine bir yol tutarak yaşanan bir hayat her iki tarafıda daha mutlu eder...

Kadını bir hizmetkâr, satın alınan bir mal gibi gören kişi ise gerçekten câhildir. Anlayıştan yoksundur. Onu sert, haşin, korkutucu ve yumruk altında tutucu davranışı ile emrinde tutmayı mârifet sayar. Burada bahis edilen câhillik okumuş olmamak değil hak ve hakikat ilmin den nasibi olmamaktır. Zira nice diplomalı câhiller vardır. «Karı milletinin aklı ermez» «karı milleti şeytandır»> <<saçı uzun aklı kısadır» gibi tâbirlerle kadına kaba muamele eder.

Halbuki islâmda kadının yeri çok büyüktür. Kadın erkeğe ve cemiyete Allahın bir emânetidir. Emâneti ince tutmak kur'anı kerimin emirlerindendir.

Hz. Mevlâna bu hadisi mesnevisinde incelemiş ve üzerinde durmuş. Aynen şöyle açıklıyor:

«Kadınlar ârif olan kimselere galip cahile ise mağlûp tur» çünkü câhiller haşin ve kırıcı olurlar. Her şeyi kaba kuvvetleri ve hakaretleri ile emirlerinde tutmayı mârifet sayarlar. Kadın ateş misâli ise erkek su misâlidir. Görünüşte su ateşe galiptir. Su ateşi söndürür kül eder... Ama bu haşin su terbiye denen bir kaba konunca ateşin üzerinde kaynar durur»... Haşin dalgalar sahillerdeki kayaları oyar gemileri batırırlar. Ama sakin bir denizde yol alan gemi sanki suya hâkim gibi görünür... Haşin bir yağmur filizleri kırar tomurcukları döker. Sâkin bir yağmur toprağa bereket getirir... Bütün dünyanın sözlerine kul köle olduğu Hz. Peygamber bile gerektiği yerde «<konuş sende fikrini söyle ya Aişe» demiştir...

Ancak bu yumuşaklık bu saygı ve şefkat hiç bir zaman her sözün yapılması anlamına değildir. Mantıktan akıldan yoksun bir itaât zaaf olur. Bir insan zaaflarının esiri oluncada felaketlerin eşiğine girer. Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişah bile Hürrem Sultana olan zaafı dolayısiyle Şehzade Mustafayı boğdurmuştur. Şefkat, sevgi, anlayış, nezâket ayrı, körü körüne itaat ayrıdır.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.