Tasavvufta geçen bayramın mânâsı nedir.
1.Mahmut devri nişancılarından olan Hâlet Efendi (1761 1822) Bağdat'ta iken, zamanın Rüfai şeyhlerinden birini bayramda ziyaret eder, elini öper. Hoş beşten sonra Şeyh ona der ki:
- Bak evlâdım yaşadığın müddetçe üç büyük bayram vardır. Bunlardan ilk ikisi vezirdir, üçüncüsü her yerde hazırdır. Bu üçünden haberi olmayana ara yerdekiler vazır vuzırdır. Hâlet Efendi bu sözlerden bir şey anlamıyarak önüne bakınca da şöyle izah eder:
«İnsan olmak için ilk bayram doğumdur. Dünyaya Hakka muhatap olan sıfatlarla donatılmış olarak düşünen bir beyinle doğmak gerçek bir bayramdır. İkinci bayram insanlara hayırlı olduğuna inandığı zaman, ruhunda sevinç duyanların kutladığı bayramdır. Bu öyle bir seviyedir ki; başkalarının bayramını benliğine katmayı bilen insan bu sevinçle yoğruldukça kutlu ve mutlu olur.
Üçüncü bayram her yerde hazır olan ölümdür. Ama bu bayram fâni âleme geçiş kapısı olan ölümün bir dünya kapısında bir ahiret kapısında kutlanır. Öyle yaşamaya dik kat et kim, öldüğün zaman arkanda kalanlar değil karşılayanlar bayram yapsın. İlk iki bayram idrak edemeyenlerin dünyadan ayrılmasıyla arkasında bayram edenler çok olur. Ara yerdeki bayramlar vazır vuzırdır dedim. Çünkü insanlık âlemi için bu üç bayramı idrakten âciz olanlar ramazan bayramını kurban bayramını ve diğer her çeşit bayramı da gerçek mânâda yaşayamaz, bir gürültü gibi geçirip hayvanî bedenlerle yaşar giderler. Oysaki asıl bayramlar ruhta yaşananlardır der.
Bir çok vazifelerden sonra nişancı olan Halet Efendi on yıl devleti ve padişahı avucunun içine alarak istediğini yapar. Hâlet Efendinin bu nüfusu çok kere devletin zararına işler. Yeniçeri ocağını himaye ettiği için askerî islahata da mânî olur. Rumları korumak bahasına Tepedelenli Ali Paşayı ezmek isteyerek padişah üzerinde baskı yapar. Neticede hem Ali Paşa isyan eder hem Mora ihtilâli alevlenir. Nihayet II. Mahmut tarafından Konya’ya sürülerek, orada idam edilir. Şeyhin basiretinde okunan hayatının son bayramı hakikaten fena bir şekilde kapanır ve arkasından şerrinden kurtulanlar bayram yapar.
Bir şair onun için
Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur.
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehli kubur.
Demiştir.
İnsanın hayata insan olarak ayak basmasını bir bayram olarak kabul edenler, Kur'anı Kerimdeki «Ben insana kendi ruhumdan üfledim» sözlerinin gerçek mânâsını bilenler içindir.
Doğduğu zaman etrafında bayram edilen öyle insanlar vardır ki, hayatları boyunca bu sözlerin mânâsını idrak etmedikleri için, dünyadan ayrıldıkları zaman arkasında kalanlar geniş bir nefes alarak bayram ederler.
Her kalıbı insan olan insan değildir. Gerçek insan, insan olarak doğmanın bağışladığı sorumluluğu ve mutluluğu his edendir. Dünyaya gelişindeki maksadın sadece yiyip içip eylenmekten ayrı gayelerle düğümlü olması gerektiğini bilen insan başkalarına hayırlı olmanın ve başkalarının ruhunda estireceği sevinç ve keder rüzgârlarının kendisi için ne mânâda bir bayram olduğunu da idrak eder. Bu iki bayram hayat denen hükümdarın veziridir. Son bayram ise dünyadan ayrılış kapısı olan ölümle başlar. Bu bayram bazı insanlar için kapının dünyada kalan bölgesinde yapılır. İnsanın yüceliği başka âleminde nasıl bir yüce bayramla karşılanacağına göre mertebelidir. Bunu idrak edenler, mânâ âlemindeki rütbelerin bu âlemdeki işlere göre verildiğini de bilenlerdir ki, hayırlı gayeleri için, icâb ederse hayatlarını da koymaktan çekinmezler. Tıpkı Hz. Hüseyin gibi.
İşte bu üç bayramı ruhunda şekillendirememiş mânâlandıramamış insan, ara yerdeki her bayramı da yalnız kendisi için yaşayıp güler, oynar, yer içer, etrafa lâkayt kalır. Ama bu hâl ve bayramlar onun rütbe defterine hiç bir yıldız ilâve etmediği için ara yerde vazır vuzır kalir. Tıpkı bayram çocuğunun bir döner dolapta işittiği neş'eli çığlıkların bayramdan sonra hafızasında kalan silik sesleri gibi. Onun için "Doğduğun zaman herkes gülerken sen ağlıyordun, öyle hayat yaşaki, öldüğün zaman herkes ağlarken sen gül "demişlerdir.