Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
Köşe Yazarı
Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
 

KALEM HAKKI

Abbası Halifesi kudretli Mansur  (754 - 755) orada burada aleyhine ileri geri lâf ettiği söylenen Yemen'li Yusuf adındaki meczubun aslında İspanya casusu olup, numaradan öyle göründüğünün haberini alınca, hayrette kalır.  Bu haberin bir iftira olabileceği düşüncesi ile onu huzuruna çağırır. Üstü başı perişan, saçı sakalı birbirine karışmış filozof tavırlı ihtiyarı uzun uzun süzen Halife: - Sen benim ne büyük bir hükümdar olduğumu bilmiyor musun, nedir orada burada söylediklerin? Diye çı kışır. İhtiyar hiç çekinmeden: Ey halife, iyi düşün, sen mi büyüksün, ben mi büyüğüm? Der. Mansur bir an adamın aklından zoru olduğuna hükmederek güleceği gelirse de belli etmeyerek : - O halde söyle bakalım neden büyüksün? Diye işi şakaya döker. Yemenli Yusuf : - Adamların günlerdir beni takib ediyorlar. Her işi bırakmış benimle meşgulsünüz. O kadar ki, milletin hayrına akması gereken şu kıymetli saatler bile benimle dolduruluyor. Ben ise kâinatın sırlarını, çözmek için uğraşıyor, Rabbin kudretini düşünüyorum.  İnsan uğraştığı işin yüceliğine göre yücelir. Benim gibi bir fâni ile vaktini ve kafanı yoracağına, milletine ve dünyaya kafanı çevirsen, daha muktedir olursun. Benim uğraştığım mevzu senden büyük olduğu için ben de senden büyüğüm.Der... Mansur aslında sert ve hiç affetmeyen bir hükümdar olmasına rağmen ileri görüşü kuvvetli olduğu için; - Sen gerçekten güzel bir mânâyı savunuyorsun, insan iki âlemde de uğraştığı işe göre derece alır. Diyerek ona ihsanda bulunup serbest bırakır. Bu hâl hayatta ve bilhassa yazarlıkta çok mühimdir.  İnsan kalemini büyük dâvalar, memleket ve insanlık uğruna kullanacak bilgi ve yetkiye ulaştıkça büyük yazar olur. Bugün bir çok gazetelerde tesadüf olunduğu gibi muayyen şahısları çekiştirmeyi ve onu bunu karalamayı ve bu suretle de kendisine üstünlük payı çıkarmayı dâva olarak ele alanların kıymetleri, dâvaları kadardır.  Meselâ, Mecliste bir dayak hadisesinde bir taraf "Nasıl dövmüşler?" , "Bir taraf ta iyi etmişler, hak etmişlerdi."Diye hadiseyi ve düşünce gücünü basite indirenler değil, memlekette kanun saltanatı varsa, "Adaleti bozan gerçek sebep nedir?" Diye ana yola inebilenler daha muktedir kalemlerdir.  Şunu unutmamak gerekir ki, insan noksan sıfatlar üzerine yaratılmıştır. En büyük saydığımız insanların bile, insanlık zaafları vardır. Karalayıcı bir insanın evvelâ " Ben bütün bu kusurlardan uzak, lekesiz bir yaradılışta mıyım?" Diye düşünmesi lâzımdır.  Hele halkın mânâ âlemine olan sevgisinden yararlanarak dini yükselmeye basamak etmek gerçekten küçüklüktür. Herkes ruhunda düşüncesinde bilgisinde geniş ufuklara doğru açıldıkça hoş görürlüğü de genişler, ve muhakkak ki, büyük davaları yalan, hırs, şöhret, kazanç kirlerinden arınmış büyük kalemler dile getirirler... -Sağ gazete mi, sol gazete mi, okuyayım ? Diyen sorunuza gelince: Ben şahsen gazeteleri değil, yazarları seçerim. Sağ gazetede olup, öyle kalemler öyle softa ve geri yazarlarla insan karşılaşıyor ki, "İslam dininin büyükleri, Ayetleri ve dini bu derece tahrif edenleri görmüyorlar mı? doğrusu çok yazık!" Diyeceğiniz geliyor. Kanaatimce Hak ve hakikati savunduğuna inandığımız menfaatinin kölesi olmadığına ve  asla satın alınmayacağına iman ettiğimiz, hiç bir surette ileri hamleleri baltalamayan yazarları seçmek, gazeteleri  seçmekten mühimdir.  Geri tarafı günlük havadisten ibarettir ki, aşağı yukarı bütün gazeteler de birbirine benzer. Ama "Yazarlar kendi gazetesinin tutumuna uymaya mecburdur." Diye bir fikir hatıra gelebilir. Ancak yaşamak kaygısı ile iktisadi bir abluka içinde kalan bir yazar bile vicdanının sesini duyacak kudrette ise, inandığının aksine yazamaz. Gerçek bir yazar, gazetenin tutumuna uymasa da hakikati yazmaktan çekinmez.  Kalem hakkı o derece büyüktür ki, bunu bilen insanın onu daha eline alırken bile ürpereceğini hissediyorum. Voltair,"Vahşilerden hariç her ülke kitapla yönetilir." Demiştir.  Dünyayı yönetenler aslında kalem ve kâğıttır. Muayyen karalayıcılıktan ileri gidemiyen kalemleri olan ülkeler medeniyette de muayyen kadameleri atlayıp geniş ufuklara açılamazlar. Atatürk, «Basın, milletin müşterek sesidir. Bu milleti aydınlatma, ve irsadda, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermede hulása, bir milletin hedefi saadet olan müşterek istikamette yürümesini teminde basın başlı başına bir kuvvet bir mektep, bir rehberdir» Demiştir. Kur'an-ı Kerimde bütün insanlığa açıklanan kalemden kasıd, herşeyin hakikatidir. Her şeyin hakikatini savunan kalem büyük kalemdir. Hz. Ali, «Kalem benim, levha benim, arş ve kürsü bendedir» Demiştir. İnsan olmanın ve benliğinin bu derece büyük yaratıldığını idrâk edenler onu yine yüce işler yoluna adarlar.    
Ekleme Tarihi: 24 Eylül 2024 - Salı

KALEM HAKKI

Abbası Halifesi kudretli Mansur  (754 - 755) orada burada aleyhine ileri geri lâf ettiği söylenen Yemen'li Yusuf adındaki meczubun aslında İspanya casusu olup, numaradan öyle göründüğünün haberini alınca, hayrette kalır. 

Bu haberin bir iftira olabileceği düşüncesi ile onu huzuruna çağırır. Üstü başı perişan, saçı sakalı birbirine karışmış filozof tavırlı ihtiyarı uzun uzun süzen Halife:

- Sen benim ne büyük bir hükümdar olduğumu bilmiyor musun, nedir orada burada söylediklerin? Diye çı kışır.

İhtiyar hiç çekinmeden:

Ey halife, iyi düşün, sen mi büyüksün, ben mi büyüğüm? Der.

Mansur bir an adamın aklından zoru olduğuna hükmederek güleceği gelirse de belli etmeyerek :

- O halde söyle bakalım neden büyüksün? Diye işi şakaya döker. Yemenli Yusuf :

- Adamların günlerdir beni takib ediyorlar. Her işi bırakmış benimle meşgulsünüz. O kadar ki, milletin hayrına akması gereken şu kıymetli saatler bile benimle dolduruluyor. Ben ise kâinatın sırlarını, çözmek için uğraşıyor, Rabbin kudretini düşünüyorum. 

İnsan uğraştığı işin yüceliğine göre yücelir. Benim gibi bir fâni ile vaktini ve kafanı yoracağına, milletine ve dünyaya kafanı çevirsen, daha muktedir olursun. Benim uğraştığım mevzu senden büyük olduğu için ben de senden büyüğüm.Der... Mansur aslında sert ve hiç affetmeyen bir hükümdar olmasına rağmen ileri görüşü kuvvetli olduğu için;

- Sen gerçekten güzel bir mânâyı savunuyorsun, insan iki âlemde de uğraştığı işe göre derece alır. Diyerek ona ihsanda bulunup serbest bırakır.

Bu hâl hayatta ve bilhassa yazarlıkta çok mühimdir. 

İnsan kalemini büyük dâvalar, memleket ve insanlık uğruna kullanacak bilgi ve yetkiye ulaştıkça büyük yazar olur.

Bugün bir çok gazetelerde tesadüf olunduğu gibi muayyen şahısları çekiştirmeyi ve onu bunu karalamayı ve bu suretle de kendisine üstünlük payı çıkarmayı dâva olarak ele alanların kıymetleri, dâvaları kadardır. 

Meselâ, Mecliste bir dayak hadisesinde bir taraf "Nasıl dövmüşler?" , "Bir taraf ta iyi etmişler, hak etmişlerdi."Diye hadiseyi ve düşünce gücünü basite indirenler değil, memlekette kanun saltanatı varsa, "Adaleti bozan gerçek sebep nedir?" Diye ana yola inebilenler daha muktedir kalemlerdir. 

Şunu unutmamak gerekir ki, insan noksan sıfatlar üzerine yaratılmıştır. En büyük saydığımız insanların bile, insanlık zaafları vardır. Karalayıcı bir insanın evvelâ " Ben bütün bu kusurlardan uzak, lekesiz bir yaradılışta mıyım?" Diye düşünmesi lâzımdır. 

Hele halkın mânâ âlemine olan sevgisinden yararlanarak dini yükselmeye basamak etmek gerçekten küçüklüktür.

Herkes ruhunda düşüncesinde bilgisinde geniş ufuklara doğru açıldıkça hoş görürlüğü de genişler, ve muhakkak ki, büyük davaları yalan, hırs, şöhret, kazanç kirlerinden arınmış büyük kalemler dile getirirler...

-Sağ gazete mi, sol gazete mi, okuyayım ? Diyen sorunuza gelince: Ben şahsen gazeteleri değil, yazarları seçerim. Sağ gazetede olup, öyle kalemler öyle softa ve geri yazarlarla insan karşılaşıyor ki, "İslam dininin büyükleri, Ayetleri ve dini bu derece tahrif edenleri görmüyorlar mı? doğrusu çok yazık!" Diyeceğiniz geliyor. Kanaatimce Hak ve hakikati savunduğuna inandığımız menfaatinin kölesi olmadığına ve  asla satın alınmayacağına iman ettiğimiz, hiç bir surette ileri hamleleri baltalamayan yazarları seçmek, gazeteleri  seçmekten mühimdir. 

Geri tarafı günlük havadisten ibarettir ki, aşağı yukarı bütün gazeteler de birbirine benzer. Ama "Yazarlar kendi gazetesinin tutumuna uymaya mecburdur." Diye bir fikir hatıra gelebilir. Ancak yaşamak kaygısı ile iktisadi bir abluka içinde kalan bir yazar bile vicdanının sesini duyacak kudrette ise, inandığının aksine yazamaz. Gerçek bir yazar, gazetenin tutumuna uymasa da hakikati yazmaktan çekinmez. 

Kalem hakkı o derece büyüktür ki, bunu bilen insanın onu daha eline alırken bile ürpereceğini hissediyorum.

Voltair,"Vahşilerden hariç her ülke kitapla yönetilir." Demiştir. 

Dünyayı yönetenler aslında kalem ve kâğıttır. Muayyen karalayıcılıktan ileri gidemiyen kalemleri olan ülkeler medeniyette de muayyen kadameleri atlayıp geniş ufuklara açılamazlar.

Atatürk, «Basın, milletin müşterek sesidir. Bu milleti aydınlatma, ve irsadda, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermede hulása, bir milletin hedefi saadet olan müşterek istikamette yürümesini teminde basın başlı başına bir kuvvet bir mektep, bir rehberdir» Demiştir.

Kur'an-ı Kerimde bütün insanlığa açıklanan kalemden kasıd, herşeyin hakikatidir. Her şeyin hakikatini savunan kalem büyük kalemdir.

Hz. Ali, «Kalem benim, levha benim, arş ve kürsü bendedir» Demiştir. İnsan olmanın ve benliğinin bu derece büyük yaratıldığını idrâk edenler onu yine yüce işler yoluna adarlar.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.