Napoleon Sent-Helen Adasında son demlerini yaşadığı bir gün müthiş sıkıntı ve buhran geçirir. Hemen bir İngiliz doktoru kendisini muayeneye gelir. Sabık imparator yanına her işine bakan adamını çağırarak:
- Bertan sana söyleyeceklerimi aynen bu doktora tercüme et: -İngiltere burada beni yavaş yavaş katletti. Ben İngiliz milletinin misafirperverliğine güvenmiştim fakat İngiltere hühûmetinin zincirle karşılık göstereceğine ihtimal verememiştim. Burada kayaların üstünde herşeyden mahrum olarak beni hayattan yakında silecekler ama Fransa'nın kalbindeki yerimi hiç bir zaman silemeyeceklerdir. der.
Saat beşe doğru adanın üzerinde müthiş bir fırtına başlar. Deniz görülmedik şekilde kudurur. Güneş ufuk ta kaybolurken de imparatorun kalbi durur. Cenazesini (Marengo) muharebesinde arkasına giydiği, mavi mantosu ile örterler. İngiltere, cesedin Fransaya nakline müsaade etmez. Adada sağlığında pek sevdiği bir söğüt ağacının dibine gömerler. Mezarının başına dikilen nöbetçi cesedin Fransa'ya nakledilmesine kadar, tam on dokuz yıl bekler. Bu vaziyet karşısında bazı Avrupalı tarihçiler:
- Devirlerin öyle simaları vardır ki, milletler onların ölülerinden bile korkarlar. Arkalarından sevgi izlerini silecek ve küçük düşürecek kampanya açtıkları gibi, mezarlarını bile unutturmaya çalışırlar.
Nihayet (Lui Filip)'in krallığı zamanında cesedin Fransaya getirilmesi hakkında bir kanun yapılır. Tabutu Paris'e getirildiği zaman yer yerinden oynar. O devir de Fransa'nın Victor Hugo gibi büyükleri, hiç bir kampanyanın hiç bir kötü cereyanın onun tarihteki büyük yerini ve Fransa’nın kalbindeki yerini silemiyeceğini konuşmalarında söylerler
Tarih bunun gibi yüzlerce örneklerle doludur ki, şahsiyeti sağlığında olduğu kadar, öldükten sonra da düşmanlar ve istismarcılar için korkulacak bir kuvvet olacak simaları, karalayıcılarla silmek isterler. Din büyükleri, Önderler, Kumandanlar ve daha bir çokları, hayatlarında oldukları kadar, öldükten sonra da taş yağmuruna tutulmak istenmişlerdir.
Atatürk gibi devirlerin ötesine atlamış bir kumandanın arkasından da, dinî inançları şöyleydi, böyleydi, diye halkın imâna olan zaafını istismar ederek, kötülemek isteyenler, onun ölüsünden bile korkan memleket düşmanlarının âletleri olmuşlardır. Küçük insanlar daima kanaat ve hükümlerini "mişler " ve" mişler "gibi duyduklarına göre köklendirirler. Halbuki insanın bu türlü nakledilen sözleri, tetkik ve mantığın süzgecinden geçirebilmesi gerçek yoldur.
Atatürk'ün Balıkesir hutbelerini, nutkunu, ve saltanatın kaldırılması dolayısıyle Mecliste yaptığı konuşmalarında dini, işlerine gelmeyenleri karalamak ve kendi çıkarlarına bir basamak yapmak isteyenleri şikâyet ederek, der ki: «Beşeriyetle din hakkındak ihtisas ve vukuf her türlü hürâfelerden tecerrüd ederek hakiki ulüm ve fünun nurlarıyla musaffa ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde tesadüf olunacaktır.»
Bir başka sözünde «Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dinimiz akla mantığa uygun olmasaydı bu kadar mükemmel ve dinlerin sonuncusu olmazdı.» Demiştir.
Memleket, hayatını yoluna koymuş büyük evlatlarının sevgisini, her türlü karalayıcılardan koruyabilecektir. Çünkü Türk milleti vefalıdır, kıymet bilir ve sevgisine güvenilirdir. Halkın hassasiyetine sokulan karalayıcıların bir başka yolları da insanlığın küçük zaaf ve kusurlarını kötü düşüncelerine âlet ederek halka habbeyi kubbe yaparak, yaymaktır. Bunlar millette her devirde bulunurlar.
Halbuki insanlar noksan sıfatlar üzerine yaratılmışlardır. Büyük insanların memleketlerine yaptıkları, büyük fedakârlık ve çalışmalarını, küçük hesaplarla değişmek yerine, bu büyüklük içinde, bazı küçük insanlık zaaflarının eriyip gittiğini düşünebilmek, kıymetleri yok yere harcamamak için zarurettir. Kur'an-ı Kerim Şûra Sûresinde: «Kim zulme karşı savunursa bu çeşit kişileri suçlu saymaya bir yol yoktur» demiştir.
Türk milleti, memleketi uğruna hayatını ortaya koymuş, zulme ve zalimlere karşı yoklular içinde çalışmış, başarmış, büyük evlâtlarının aziz hatıralarına hep beraber eğilirken bu büyük kitlenin ara yerlerinde karalayıcılara bir yol kalmayacaktır.