Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
Köşe Yazarı
Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
 

SAKAL ÜZERİNE FIKRALAR

Harun Reşid zamanında "Köse Tâlib Efendi " namı ile tanınan bir imam vaazlarıyla  pek meşhur olur. İlimde ve anlayışta pek ince bir kişi olan Talib Efendiye akıl danışmak için yurdun her tarafından akın akın ppl  gelirler. Pek alçak gönüllü bir kimse olan Talib Efendi halk arasında kendisine ayrı bir pâye verecek kıyafettende sakınır. Hatta o zamanın bilginlerinin giydiği sırmalı cübbeye bile rağbet etmez. Melâmi büyükleri gibi halkla kaynaşarak yaşar. Buna rağmen zamanın dar görüşlü bazı kimseleri ve şekilcilikte kalmış din adamları, "Sakalsız imamın ardında namaz kılınmaz." Diye köse Tâlib efendiye karşı gelirler. Bunu üzerine Harun Reşid kocaman sakalı olan birini imam tâyin eder. Köse Tâlib efendiye çok seven zamanın filozofu Behlül Dans buna çok üzülür. Behlûl bir gün camude iken herkesin  secdeye vardığı sessizlikte olanca sesi ile; -Gel de eşeğimin kuyruğuna bağla! Diye bağırır. Sedi gubbede çın çın öter. Halifenin adamları hemen işe karışıp öfkesini yatıştırmaya çalışarak dışarı çıkarırlar. Harun Reşid pek merak ederek kendisine, -Neden böyle bağırdın? dlye sorar. Behlül gülerek; -Namaz kıldırırken imamın aklı fikri başka yerde idi. «Acaba öğleden sonra bağa gideceğim eşeğimi aşağıdaki zerdali ağacına mı bağlasam, yukardaki söğüde mi bağlasam? deyip duruyordu. Ben de dayanamadım  açıktan açığa bağırıverdim. der.                *** Genç bir delikanlı sakalı göbeğine kadar uzun birine: -Dede uyurken sakalınızı yorganın içine mi sokarsınız yoksa yorganın dışında mı bırakırsınız? der.  -Ihtiyar önce bir düşünür sonra kesinlikle: -Vallahi farkında değilim. der. Ama o gece sakalını yorganın içine alır, uyuyamaz, dışına çıkarır, yine uyuyamaz. Sonra kalkar «Ben her an Allahı düşünen bir kişiydim sakal bana gaile oldu der ve keser..."                       ***   İhtiyarın biri okuduğu bir kitapta «Sakalı bir tutamdan fazla olanın aklı kısa olur.» Cümlesine takılır. Şöyle avucu ile bir tutam kadarını kavrar. Gerisini de ucundan önünde yanan mumun alevine tutar. Ama birden alev alan sakalını elleriyle bastırıncaya kadar orası burası ya nar. Ondan sonra okuduğu kitaptaki cümlenin altına: -Tecrübe ile gerçektir, cümlesini yazar...                       ***  Hz. Mevlana bir gün etrafı ile beraber Meram'dan dönerken beline kadar ağarmış sakalı olan bir papaz selam verir. -Hz. Mevlana gülerek durur ve; -Rahip efendi söyleyiniz, bakalım siz mi yaşlısınız, sakalınız mı? diye sorar. Rahip şaşırarak, - Hazret , şüphesiz ki ben yaşlıyım, çünkü sakalım ben onyedi yaşına girdikten sonra çıktı. der.  Bunun üzerine Hz. Mevlâna; - O halde sakalın senden önce nûra erip ağarmış der. Papaz bu sözden kast edilen manayı anlayarak oracıkta Müslüman olur .... Her inanışta şekilcilikte kalmış bir takım kaideleri vardır. Meselâ papazlar boyunlarına haçlarını takmadan doğum, ölüm, evlenme gibi törenleri idare edemezler. Budist râhipler kendilerine has sarı elbise giyerler. Zerdüşt (Ateşe tapanlar) inanışında olanların rahipleri ellerinde bir meş'ale bulundururlar. Afrika yerlilerinin büyücüleri için sakal kutsaldır. Halktan biri kazara bu sakala değse câza görür. Bâbil devrindeki kabartmalardan, kâhinlerin, yıldızlara bakanların sakallarının çok uzun olduğu kalan mezar kabartmalarından öğrenilmektedir. Firavun Tutamkamenun bardak biçimindeki yuvarlak sakalı târihi mermer kabartmalarda açıkça görülmektedir.   Ancak, İslâm dini bütün şekilcilikten, şekle tapınmaktan arınmış bir dindir. İslâmda her şeyin evveli ilimdir. İlmi anlayışı, ahlakı, kişiliği olmayan insanın sakalı göbeğine kadar olsa, sırmalı cübbe giyse ne kıymeti vardır?   Nitekim Hasan Basri Hazretleri der ki , "Bir takım görünüşe cübbeye, sarığa sakala göre büyüklenen, ben dindarım der gibi halka yukarıdan bakıp kasıla kasıla yürüyen şirk( Allaha ortak koşmak) suçuna düşer."Yunus Emre bir şiirinde; " Yüzüm kara sakal ak.     İzzün celâlin çün hak,     Rahmet nazariyle bak.     Bizi mahrum eyleme.  demiştir.             *** Hâlâ bazı ileriyi düşünemeyen ortamlarda, şekilciliğe kapılıp hatır- gönül kıran kimseler vardır. Şüphesiz insanın temiz, terbiyeye yakışır bir kıyafeti ve görünüşü olması kişiliğinin ifadesi ve dinin emridir.  Ancak şekilciliği her şeyin, ilmin ve irfanın önüne almak yolsuzluktur... Onun için Kur'anı Kerim; -Şüphesiz Allah sizin şekillerinize değil gönüllerinize bakar."demiştir.   -  
Ekleme Tarihi: 09 Eylül 2024 - Pazartesi

SAKAL ÜZERİNE FIKRALAR

Harun Reşid zamanında "Köse Tâlib Efendi " namı ile tanınan bir imam vaazlarıyla  pek meşhur olur. İlimde ve anlayışta pek ince bir kişi olan Talib Efendiye akıl danışmak için yurdun her tarafından akın akın ppl  gelirler. Pek alçak gönüllü bir kimse olan Talib Efendi halk arasında kendisine ayrı bir pâye verecek kıyafettende sakınır. Hatta o zamanın bilginlerinin giydiği sırmalı cübbeye bile rağbet etmez. Melâmi büyükleri gibi halkla kaynaşarak yaşar. Buna rağmen zamanın dar görüşlü bazı kimseleri ve şekilcilikte kalmış din adamları, "Sakalsız imamın ardında namaz kılınmaz." Diye köse Tâlib efendiye karşı gelirler. Bunu üzerine Harun Reşid kocaman sakalı olan birini imam tâyin eder. Köse Tâlib efendiye çok seven zamanın filozofu Behlül Dans buna çok üzülür. Behlûl bir gün camude iken herkesin  secdeye vardığı sessizlikte olanca sesi ile;

-Gel de eşeğimin kuyruğuna bağla! Diye bağırır. Sedi gubbede çın çın öter.

Halifenin adamları hemen işe karışıp öfkesini yatıştırmaya çalışarak dışarı çıkarırlar.

Harun Reşid pek merak ederek kendisine,

-Neden böyle bağırdın? dlye sorar.

Behlül gülerek;

-Namaz kıldırırken imamın aklı fikri başka yerde idi. «Acaba öğleden sonra bağa gideceğim eşeğimi aşağıdaki zerdali ağacına mı bağlasam, yukardaki söğüde mi bağlasam? deyip duruyordu.

Ben de dayanamadım  açıktan açığa bağırıverdim. der.

               ***

Genç bir delikanlı sakalı göbeğine kadar uzun birine:

-Dede uyurken sakalınızı yorganın içine mi sokarsınız yoksa yorganın dışında mı bırakırsınız? der. 

-Ihtiyar önce bir düşünür sonra kesinlikle:

-Vallahi farkında değilim. der.

Ama o gece sakalını yorganın içine alır, uyuyamaz, dışına çıkarır, yine uyuyamaz.

Sonra kalkar «Ben her an Allahı düşünen bir kişiydim sakal bana gaile oldu der ve keser..."

   

                  ***

 

İhtiyarın biri okuduğu bir kitapta «Sakalı bir tutamdan fazla olanın aklı kısa olur.» Cümlesine takılır. Şöyle avucu ile bir tutam kadarını kavrar. Gerisini de ucundan önünde yanan mumun alevine tutar. Ama birden alev alan sakalını elleriyle bastırıncaya kadar orası burası ya nar. Ondan sonra okuduğu kitaptaki cümlenin altına:

-Tecrübe ile gerçektir, cümlesini yazar...

                      *** 

Hz. Mevlana bir gün etrafı ile beraber Meram'dan dönerken beline kadar ağarmış sakalı olan bir papaz selam verir.

-Hz. Mevlana gülerek durur ve;

-Rahip efendi söyleyiniz, bakalım siz mi yaşlısınız, sakalınız mı? diye sorar.

Rahip şaşırarak,

- Hazret , şüphesiz ki ben yaşlıyım, çünkü sakalım ben onyedi yaşına girdikten sonra çıktı. der. 

Bunun üzerine Hz. Mevlâna;

- O halde sakalın senden önce nûra erip ağarmış der.

Papaz bu sözden kast edilen manayı anlayarak oracıkta Müslüman olur ....

Her inanışta şekilcilikte kalmış bir takım kaideleri vardır. Meselâ papazlar boyunlarına haçlarını takmadan doğum, ölüm, evlenme gibi törenleri idare edemezler. Budist râhipler kendilerine has sarı elbise giyerler. Zerdüşt (Ateşe tapanlar) inanışında olanların rahipleri ellerinde bir meş'ale bulundururlar. Afrika yerlilerinin büyücüleri için sakal kutsaldır. Halktan biri kazara bu sakala değse câza görür.

Bâbil devrindeki kabartmalardan, kâhinlerin, yıldızlara bakanların sakallarının çok uzun olduğu kalan mezar kabartmalarından

öğrenilmektedir. Firavun Tutamkamenun bardak biçimindeki yuvarlak sakalı târihi mermer kabartmalarda açıkça görülmektedir.

 

Ancak, İslâm dini bütün şekilcilikten, şekle tapınmaktan arınmış bir dindir. İslâmda her şeyin evveli ilimdir. İlmi anlayışı, ahlakı, kişiliği olmayan insanın sakalı göbeğine kadar olsa, sırmalı cübbe giyse ne kıymeti vardır?

 

Nitekim Hasan Basri Hazretleri der ki , "Bir takım görünüşe cübbeye, sarığa sakala göre büyüklenen, ben dindarım der gibi halka yukarıdan bakıp kasıla kasıla yürüyen şirk( Allaha ortak koşmak) suçuna düşer."Yunus Emre bir şiirinde;

" Yüzüm kara sakal ak. 

   İzzün celâlin çün hak, 

   Rahmet nazariyle bak. 

   Bizi mahrum eyleme.

 demiştir.

            ***

Hâlâ bazı ileriyi düşünemeyen ortamlarda, şekilciliğe kapılıp hatır- gönül kıran kimseler vardır.

Şüphesiz insanın temiz, terbiyeye yakışır bir kıyafeti ve görünüşü olması kişiliğinin ifadesi ve dinin emridir. 

Ancak şekilciliği her şeyin, ilmin ve irfanın önüne almak yolsuzluktur...

Onun için Kur'anı Kerim;

-Şüphesiz Allah sizin şekillerinize değil gönüllerinize bakar."demiştir.

 

-

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.