Mayısta yapılan seçim ve mahalle delege seçimleri ile başlayan kurultay sürecinde, partinin kurumsal yapısından neler kaybettiği gözler önüne çıkmıştır. Kuşkusuz, burada siyasetin devre dışı kalmasının da büyük rolü vardır. Atatürk'ün partisinde CHP çizgisine sahip bir yönetim anlayışının ve kadrolaşmasının olmaması nedeniyle seçim sürecinin yükü var olan yapı tarafından taşınamamıştır. Duayen(!) milletvekilleri tarafından 2400 MV aday adayı böylece buharlaşmıştır. Sonrasında, arkadaşlar kendi kendilerini MV olarak atamışlardır ve yukarıdakilerin hiçbirinın itirazı olmamıştır. Acaba sıra belediyelere mi gelmiştir! Aslında şu anda ortada, ne yazık ki partiyi nasıl toparlarız çabası yerine kişiler üzerinden var olanı nasıl paylaşırız mücadelesi vardır.
O nedenle eğer partiyi toparlama niyeti varsa, öncelikli olarak kendi parti üyesi ve seçmeniyle helalleşmesi gerekir. Ancak o zaman insanların seçime isteyerek, koşarak katılması ve katkı vermesi mümkün olabilir. Bunun ilk adımı, CHP'nin, Atatürk'ün toplum projesinin temel taşlarından birisi olan demokrasinin parti içinde yaşamasını sağlamasıdır. Dolayısıyla parti içi demokrasiyi, ülkeye tartışılmaz ve radikal bir biçimde vazgeçilmez bir model olarak göstermek zorundadır. İşte bunun için, Başkan ve adamları sisteminden, onlara verilen tek adam yetkilerinden ve tüzüğü gerektiğinde yok sayan girişimlerden ivedilikle vaz geçilmelidir.
Kurumsal yapının ciddi biçimde zedelenmesi, CHP'ni sıradan bir seçim partisi olma noktasına getirmiştir. Yukarısı ile aşağısı arasındaki mesafe çok açıldığı gibi, aşağısı yalnızca çalışan ve tıpış tıpış oy vermeye giden bir kitle olarak düşünülmüştür. Ancak bu saatten sonra hem üye ve örgütün hem de seçmenin belli beklentileri olanlar hariç, partideki var olan sistemi kabul etmesi beklenemez. Artık istenen üyenin ve örgütün, söz ve karar sahibi olmasıdır. Parti içinde herkesin insanca, hakça, eşitlikçi bir biçimde ve güven duyarak yaşamasını sağlayacak parti içi demokrasiyi başlatacak bir tüzük değişikliği yapılması kaçınılmazdır
Siyasi çizgimizin ne olduğu da net bir biçimde ortaya konulmalıdır. Böyle bir alt yapısı olmayanların, kendi kendilerine partiye siyasi çizgi yaratmaya çalışmaları abesle iştigal olduğu gibi zaman kaybına ve kafa karıştırmaya neden olmaktan başka bir işe yaramamaktadır. CHP, kurucu partidir, Atatürk'ün partisidir ve demokratik sol bir partidir. Demokratik sol deyimi ilk kez CHP Gençlik kolları tarafından gündeme getirilmiş, sonra Ecevit tarafından kullanılmıştır. 4 yıl enine boyuna tartışıldıktan sonra 1976 da kabul edilerek tüzüğe konmuştur. Öte yandan parti, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini benimser ki bunların hepsi Altıok'un temel anlayışında vardır. Ancak sosyal demokrat partilerle bir doğuş ve kök benzerliği yoktur. O nedenle bu ideolojinin son haliyle bizi ilgilendiren kısmı SHP ile birleşme sürecinde oluşturulan evrensel ilkelerin benimsenmesidir. Ayrıca bunu sürekli kullanmaya çalışanların en azından demokratik parti yapılanması konusunda neler yaptıkları ortadadır!
Partinin içinde bulunduğu durum ne yazık ki kitle partisi olma niteliğini de engellemektedir. Çünkü toplumun çeşitli kesimlerindeki insanları örgütlemek ve partiye kazandırmak gibi bir çabaları yoktur. Oysa Türkiye gibi ülkelerde kitleleri kendi sorunlarıyla ve alanlarıyla ilgili örgütlemek siyasi partilere düşer. Siyasi önderlik yapamayanlar ise yalnızca sağdan soldan topladıkları unsurlarla partiye katılımlar var diye yapay bir görüntü yaratmaya çalışırlar.
80 darbesinde, doğal olarak darbeler iktidara karşı yapılmasına karşın muhalefet partisi CHP'de kapatılmıştır. Ülkeyi şekillendirme projesinde böylece tam isabet sağlanmıştır. Ecevit'in, CHP ile ilerde birlikte olmayacağını tahmin edenler haklı çıkmıştır. Parti 1992 de yeniden açıldığında, ne yazık ki bugünkü durumun tohumları tarlaya serpilmeye başlamıştır. Baraj altında kaldıktan sonraki süreçte başkan ve adamları sistemi partiye egemen olmaya başlamış, günümüzde ise durum bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Peki, bu kadar zamanda hangi kadrolar yetiştirilmiştir. Partinin taşıdığı değil partiye siyasi önderlik edebilecek, onu bireysel bir şeyler düşünmeden taşıyabilecek kadrolar nerededir? Önceliği kendi yerlerini korumaya veren yönetim anlayışı korkudan yeni kadrolar yetiştirmek yerine biat kültürünü partiye hakim kılmıştır. Evet eldeki malzeme halkın beklediği ve istediği gibi değildir. Zaten bu anlayışın nelere mal olduğu ortaya dökülmüştür. Durumu iflastan kurtarmak için kısa vadede elimizdeki tek olanak olan partiyi, koşullar böyle olmasına karşın kısmen de olsa onararak nasıl sahaya çıkarabiliriz. Önümüzdeki soru bunu nasıl yapabiliriz? Konuyla ilgili iki somut önerim şunlardır.
1.Genel Başkan adaylarını bir kenara koyarsak, parti meclisi üyeleri mümkün olduğunca siyasi çizgisi olan parti nedir bilen, gerektiğinde yanlışları, eksikleri söyleyebilecek, söylediklerinin arkasında durabilecek kişilerden oluşmalıdır.
2.Tüzük kurultayı mutlaka yapılmalı ve süreçte uygulanmalıdır. Kuşkusuz, zaten tüzükte var olan ön seçimin yaşama geçmesi sağlanmalıdır.
Var olan durumu, çeşitli bahaneler ve açıklamalar ile sürdürmeye ve saklamaya çalışmak, bugünün koşullarında hem parti için hem de ülke için ateşle oynamaktan başka bir şey değildir!
Batur İlter 02/112023