Bugün geldiğimiz noktada, parti sanki CHP olduğunu unutmuş gibi, gelenek ve göreneğini, siyasi çizgisini bir kenara koyup sıradan bir seçim partisi olmaya yönelmiştir. Söz konusu kolaycı siyaseti, yukarıda oturup televizyon ve sosyal medya ile yapmayı ön plana almış ve var olanı paylaşmayı tercih ederek, biat kültürünü öne çıkarmıştır. Bu da, hem keyfiliği sahaya salmış hem de var olan son antidemokratik tüzüğün bile duruma ya da kişiye göre devre dışı bırakılmasına ses çıkarılmamasını sağlamıştır. Oysa içerde demokratik bir yaşamın oluşturulabilmesi, ancak parti içi demokrasinin istikrarlı ve ısrarlı bir şekilde kullanılması sonucu mümkündür. Bunu anlamaktan uzak Başkan ve adamları yönetim anlayışı, ne yazık ki yaptıklarıyla partiyi, bugün itibarıyla ne yaptığı belli olmayan, kendi tabanının, seçmeninin anlayamadığı, beğenmediği ve kabul etmediği bir noktaya sürüklemiştir..
Oysa ülke, sıkıntılı bir sürecin iktidar tarafından halka dayatılması noktasına doğru gitmektedir. Seçimlerden sonra ekonomik krizin, hayat pahalılığının, istihdamda düşüşün beklentilerin üstüne çıkması kaçınılmaz gibi gözükmektedir. Ayrıca iktidarın çözümler bulmakta zorlandıkça otoriterleşmeye yönelmesi de onlar dahil herkese ciddi bir toplumsal sorun olarak geri dönecektir. O nedenle, eğer CHP süratle, Atatürk'ün Kurucu partisi olma niteliğinde yeniden doğru yapılanmaya gitmezse hem Türkiye'ye hem de partiye hiçbir katkısı olmayacağı gibi ciddi olumsuz durumlarla karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Artık başarı sağladığı dönemlerde olduğu gibi bir siyasi parti olmalıdır. Kurtuluş ve Kuruluşta,1957 de,1973-1977 de de olduğu gibi siyasi çizgisi ile halkı örgütleyerek ve partiyle bütünleştirerek, çağdaş uygarlığı Türkiye'ye getirme hedefine doğru yürümelidir.
Şu an yaşadığımız seçim sürecinde ise Parti yönetimi ve belediye başkan adayları biran önce biz kazanınca rozetimizi çıkaracağız safsatasından kurtulmalıdırlar. Çünkü belediye başkanları belediye bürokratı değillerdir. Onlar, partinin siyasi çizgisini ve anlayışını topluma yansıtması gereken siyasi unsurlardır. Kendi alanlarında halkla doğrudan ilişki kuran ve onlarla bütünleşmeyi yaptıkları iş ve uygulamalarla sağlayan nitelikte olmaları esastır. Zaten oyları arttırmanın temelinde seçmenin senin siyasi çizgine oy vermesi yatar. Dolayısıyla yerel seçimleri kazanarak iktidara ulaşılması ancak bu yapılanmayla mümkün olabilir.
Bugün net olarak gördüğümüz aslında partide herhangi bir kesimi tasfiye etmek ya da seçimleri kazanmak politikasının ön planda olduğu bir durum değildir. Burada parti içi iktidar, siyasi bir bakış açısını ve ölçülerini bırakarak mezhebe, etnik kökene, hemşeriliğe, eşe dosta ve geçim dünyasına dayalı bir ortamın oluşmasına yol açmıştır. İşte başkan ve adayları sisteminin alt yapısı da bu şekilde afişe olmuştur. Dolayısıyla öncekilerden fazla bir farkı olmadığı ortadadır. Şimdi yapılan politika yalnızca, aman onlar kazanacak oyunuzu bize verin politikası ve CHP isminin kullanılmasıdır. Yani yine geçmişte yapılan ve sonuç alınamamış söz konusu anlayışla seçimlere gidilmektedir. Son üç ay bunun göstergesidir. Belediye başkan ve meclis üyelerinin saptanması süreci de var olan ortamın, hepimiz tarafından izlenen filmidir.
Seçimlerde mümkün olduğu kadar var olanı korumak, muhalefet ve iktidar arasında bir denge oluşturmak anlamında önemlidir. Bu nedenle büyük resme bakarak ve yapılanlarla, kişilerle şu anda uğraşmadan gereken neyse yapılmalıdır. Kuşkusuz durumun sonuçlarıyla beraber değerlendirilmesi seçim sonrasında kaçınılmaz olarak yapılacaktır. Çünkü bugünkü koşullarla 4 yıl daha yola devam etmek, herkes açısından çok zor bir süreç olacaktır. Bu da ülke açısından ciddi bir beka sorunu noktasına gelebilecektir. Seçim sürecinden sonra, parti örgütünün ve seçmeninin yanıtına karar vermesi gereken ivedi soru şudur; Başkan ve Adamları sistemiyle sıradan bir seçim partisi olarak mı devam edilecek yoksa Atatürk'ün kurucu partisi olmaya dönerek ve Demokratik sol Halk partisi olarak mı Türkiye'de gerçek bir değişimle umut ışığı yakılacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki şu anda yapılan mücadele özünde partiyle değil yine küresel emperyalistler ve yandaşlarıyla, Atatürk arasında olmaktadır.