Demokrasinin araçlarından yalnızca biri olan seçim; “seçenekler arasından seçebilme özgürlüğü ile” milli egemenliğin güvencesidir. Şeklen değil fiilen demokratik ülkelerde bu süreç bazı bazı kızışsa da halkta öyle büyük heyecanlar yaratmaz. Oralarda katılımın bize göre düşük kalması, bazı yurttaşların seçimden ve sonuçlarından bihaberdar kalabilmesi olağan sayılır. Demokratik ülkelerin çağdaş insanları kendisine hizmet edecek olanı seçer, hizmetinden memnun kalırsa tekrar seçer, olmadı değiştirir bitti gitti. Biz şimdi yine bir seçim arifesinde yine niye paralanıyor, niye birbirimize giriyoruz yahu?
En önemli seçim bu, bu sandık en büyüğü diye diye kaç seçim geçirmiş milletiz. 14 Mayıs seçimini varlık yokluk meselesine ilk olarak çeviren bizzat iktidar kanadı. 21 yıllık iktidarında demokrasimizin geçirdiği tersine evrim muhalif kesime de bundan sonrası şeklen seçim dedirtmiş olabilir tabi kabul. Taraflar kışkırdı, seçmeni de kışkırttı sonuçta.
İktidar yüzü görmeyen tarafın fena hırs yapması anlaşılır da, bu yarışa giren muktedir zat-ı muhteremler kendi sahalarında, kendi hakemlerinin gözetiminde, üstelik dopingli olarak maça çıktıkları halde niye bu denli telaştalar? Kendilerini iktidara taşıyan seçim kurallarının tamamını değiştirmişler, değişmeyen tek şey önümüze gelen sandık kalmış diyebilirim. En basiti demeyeceğim değişikliklerin en fenası ve tehlikelisi devletin makamlarında oturmaya devam edip, devletin olanaklarıyla aday oluyor, propaganda yapabiliyor olmaları.
Deprem enkazları tozumaktayken AFAD kolilerini seçim otobüsüne yükleyen bakan var ortamlarda. Ve de milletvekili adayı. Makam uçağından inip, makam arabasına geçiyor, atadıkları valilerin organize ettiği mitinglerde, devlet memurlarının “katılıma ikna edilmesiyle” kalabalıklaşan kitleye hitap ediyorlar. Vali demişken seçim çalışmalarını organize etmeleri yetmez gibi, adayın yanına oturup buna oy verin diyenini gördük. Aday dediğin seçenektir. Muktedir “seçenekler” şehrimize şeref verdiniz sayın cumhurbaşkanım, sayın bakanım diye karşılanıyor. Peki muhalif seçenekler hangi koşullarda sahada?
Daha seçilme yarışına girmekle bile darbeci ilan edilen muhaliflere vah. Yarışacağım diyorsun, bunların niyeti bizi yenmek diye halka şikayet ediliyorsun. Şaka gibi ama keşke olsaydı. İktidarı yenmeden iktidara gelmenin başka bir yolu yok ki muhterem. Yani demokratik bir yolu yok. Yarışır gibi yapayım ama sen kazan mı diyelim?
Hepimiz seçeneğiz ama hepimiz muarrem. Güzel olur mu öyle? Olduramıyorsun tabi. O yüzden de vay terörist vay bilmem ne. Yetkili ağızlarını koca koca açarak, yetkili gözlerini devire devire “siyasi” rakiplerine sayıp sövmece. Türlü şekilde semirtilmiş yandaş medya yetmez gibi devletin kanallarında muktedire 32 saat, muhalife 32 dakika yer vererek yarışmanın adı demokrasi olabilir mi? İktidar olanın devasa posteri kamu binalarına, tarihi surlara, dağa taşa asılırken muhaliflere yassah hemşerim çekiliyor. İktidarın adayları miting alanlarına anlı şanlı girebilsin diye tüm yollar tutulurken, muhalif aday alana ulaşan açık yol, cadde bakınıyor.
Tam da şu an başka bir örnek düştü önüme, mevcut first lady zafer işareti yapınca mesele etmeyen içişlerimizin bakanı fist lady aday adayı bir hanımefendinin aynı işareti yapmasına atarlanmış, terörist işareti yaptı diyesiymiş. Kendine Müslüman denir hani, kendine demokrat bunlar. Aynı bakanın yetkisine haddine bakmadan paralel seçim kurulu oluşturma girişimini de not düşelim. Ham bakan, hem aday, hem paralel seçim kurulu olunabilen bir seçim olacakmış bu, kazanma garantisi varsa demokrasi tersi olursa adı darbe.
Evet biz telaşlıyız, kaygılıyız ama temelleri var, paranoya değil. Adil yarışmanın koşulları zaman içerisinde ortadan kalktığı için, önceki seçimlerde sayım sürerken kural değiştiği için, kazanılmış seçimleri bile sudan bahanelerle tekrarlandığınız için, bu defa sandığa seçmen ithal ederek girildiği ve hatta bazılarıyla aynı evde oturduğumuz iddia edildiği için vs vs çok kaygılıyız. Kaygının kısa özeti iktidarda olan cephenin hileli, ölümüne, kural tanımaz, gözü dönmüş şekilde rakiplerine saldırması. Yarışması demiyorum, saldırı maalesef doğru terim.
Ben yoksam devlet yok diyecek kadar koltuğa yapışan taraf, kaybedecek şeyi ne kadar da büyükmüş dedirtiyor. İktidarı kaybetmek elbet küçümsenmez ama artık bu kaybetme korkusu falan değil hezeyan.
Apartman yöneticiliğine yapışıp kalan, zamanla apartmanı kendisinin zanneden histerik emekli amcalar geliyor gözümün önüne. Tüm çabasına rağmen seçimi kaybettiğinde denetlenmemiş, açıklamaya muhtaç durumlar, belgesiz mesnetsiz ödentiler, saçmalıklar devreder hani yeni yöneticiye. Öyleyken böyle mi acaba?
Seçmene de sirayet eden bu saldırı ve nefret hali dilerim artmaz, seçimden sonra da tez biter Gerçek gündemimize, başta deprem bölgeleri olmak üzere acil ihtiyaçlarımıza, yapmamız gerekenlere odaklanırız. Bunun bir an önce olabilmesi için de seçme seçilme işinin ilk turda son bulması en ideali. Aklımıza gelen gelmeyen türlü kışkırtmaya maruz kalıyor, dozun da arttığına şahit oluyorken demokrasi şöleni yalan, seçimi geç can güvenliği umut. Süreç demokratik ve etik kurallara uygun geçmiyor olsa da bu defa yarışanlar vicdan, kazanan liyakat sahibi olsun, seçen de layık olduğunu bulsun diliyorum.
5 Mayıs 2023
Cansel GÜVEN