Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, TBMM Bütçe Görüşmelerinde bakanlığının 2 bin 709 protokolünün bulunduğunu ve bunların 10’unun tarikat-cemaatlerle imzaladığını övünerek açıkladı. Cumhuriyetin dönüştürülmesinde çok emeği, sayısız katkısı var ne kadar büyüklense az.
Kendisiyle ben sendikacı o MEB müsteşarı iken mesaim olduğu yetmez gibi rektörlüğünde akademisyeni olma şansına da erdiğim için tavrının, tarzının, hizmetlerinin yakın şahidiyim. Bakanlık olmadı rektörlük verelim dönemini iyi değerlendiren TEKİN, karma eğitime karşı sivil inisiyatif organizasyonunu kendi üniversitesinde palazlandırırken bakanlık koltuğundan gözünü bir an bile ayırmamıştı. Nitekim koltuğuna kavuştu. Ajanda kalabalık, yapılacak işler listesi hazır, müsteşarken ekilen tohumlar fidan olmuş hatta meyve vermiş, hasat vaktidir.
Meclis konuşması itirazlarla bölünürken yoğun haz aldığına eminim ama ispatlayamam. O itirazları bertaraf etmek yerine benzin dökerek şöyle devam etti (çünkü seviyor, seviniyor):
“Çok hoşunuza gidecek bir şey daha söyleyeceğim. Bakın Milli Eğitim Bakanlığı şu anda, 2023 Yılı itibarıyla geçerli 2 bin 709 tane protokolümüz var. Bu protokollerden 1167 tanesi resmi kurumlarla. 550 tanesi STK’larla. 986 tanesi ise TEMA’dan Kızılay’a bir sürü STK’yla. Bunların içinde sizin tarikat-cemaat dediğiniz bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz.”
Daha önce yapılmamış olsa “ooh ooohh” diye sürdürebilirdi emin olun.
Şimdi sendikalardan, derneklerden yoğun tepkiler, basın açıklamaları yükseliyor, tek tek okuyorum. Bu hayatta kaderimde Yusuf Tekin’le aynı tepkiyi vermek de varmış. Eeee?
Kardaşlarım, yoldaşlarım, çileli partililerim ve eyy Cemaati Milli Eğitim! Ne olacağdı yahu?
Tekinsiz olduğu müsteşarlığı döneminde belli olan, bakanlığı bakan gibi dizayn edip türlü tarikatla protokoller imzalayan kimdi ki? Müsteşarken direnç gösteremediğin kafa bakan olmuş, bıraktığı yerden daha güçlü ve açıktan laik eğitime, karma eğitime, bilimsel eğitime karşı devrimi sürdürmeyecek mi? Sınıflara öğretmen olmayan girmesin kılıfıyla sınıf anneleri dışarı imamlar içeri demeyecek mi?
Basın açıklaması yapalım, kınayalım falan filan. Sendikalar üyenin geçim derdine, kadro ve tayin taleplerine odaklı, müşteri memnuniyeti orada. Ana muhalafet partimize bakıyorum Tekin efendiye gereğince yanıt verecek bırak gölge bakanı öğretmen vekili yok. Öl ki ölem.
Yusuf Tekin geriyor çünkü ne kadar esneyebileceğimizi gördü. Şimdi en yüksek perdeden okullarımızı tarikatlara teslim etmeyeceğiz, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz” diyelim. Aşk ile bir kez daha. Başöğretmen Atatürk demişti onu, oldurmadı, sözünü tuttu. Biz mirasyediler nasıl olsa öyle olmaz, o kadar da olmaz diye işimize gücümüze, üyemize, aidatımıza, oyumuza, sandalyemize baktık. Azcık daha sağa kayalım mı şimdi?
Din derslerinin zorunlusu hukuki ve erken yaşta pedagojik değilken seçmelisi zorunlu oldu, “aman tepki çekmeyelim”. Her dersin içine din serpiştirildi, bilimle çelişiyorsa bilimden vazgeçildi, “çok da şey etmeyelim”. Öğretmenden gayrı kim varsa asaleten, vekaleten, yandan yandan öğretmenliğe soyundu, “şahit yazmasınlar, görmeyelim”. İyi mi böyle?
Devrimci öğretmenler buna izin vermezmiş. Onların çoğu EYT liydi, emekli oldular bilin isterim.
Şimdi biz, birkaç basın açıklaması daha sonra işimize gücümüze bakarız. Devletin okuluna, müfredatına, bakanına, öğretmenine güven olmaz diyerek özel okula sığınanlar taksitini daha bir şevkle denkleştirmeye asılır. Devlet okuluna sığınan veli servise, kırtasiyeye, çocuğunun beslenmesine yetişemediğinden bakan kim, müfredat ne, öğretmen nece düşünmeye mecal bulamaz. Yani su akar, deliler bakar.
Karşı devrimci çok siyasi tanıdım, Yusuf Tekin’i diğerlerinden ayıran şey nadiren takiyye yapması. Zekice gizler ama inkar etmez. Bugün Mecliste yaptığı gibi çat çat yüzünüze söyler, önünüze koyar. Gelebilecek tepkiyi, en fazla ne yapabileceğinizi önceden kestirmiştir. Sarayı ikna etmiş, öyle yapmış, öyle konuşmuştur. Aferin beklemez ama almıştır. Görev adamıdır, işini yapar. Bizim işimiz iş asıl. En erken, en ateşli muhalefeti yapabildik mi? Basın açıklamalarımız basında ne kadar yer bulur, sosyal medya paylaşımlarımız kaç like alır, Atatürkçü üye veya seçmenin yüreğini soğutabildik mi inşallah?
Ben ne kadar Atatürkçü, bir o kadar laik, devrimci vs vs olduğunu kanıtlayabilmek için Yusuf Tekin’e defans çıkan tüm dernekçi, sendikacı ve siyasilere zihin açıklığı ve başarılar diliyorum. Duacınızım.