Türkiye Cumhuriyeti kolaylıkla kurulmadı, bunu hepimiz biliyoruz ya da bilmeliyiz demek daha doğru olur. Maalesef kimi zaman bilmiyormuşuz gibi davranıyoruz. Yarınlar yokmuşçasına maddi ve manevi değerlerimiz başta olmak üzere, her şeyi tüketiyoruz bencilce. Bu durum, bu ülke için başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve genç, yaşlı, kadın erkek demeden ölüme giden insanlara ihanettir.
Hep övündüğümüz genç neslimiz artık yaş almadan yaşlanıyor ve umutsuzluğun çıkmazında. Kimi okulu bırakıp hayallerinden vazgeçiyor geçim derdine, kimi biraz daha şanslıysa okulu bitirip yurtdışına çıkma yolları arıyor, kimi de umutsuzluk çemberinden kurtulamayıp canından vazgeçiyor.
Kendi öğrencilik ve gençlik dönemimi düşündüğümde, çok fazla harçlık almamama rağmen arkadaşlarımla bir yemek yiyebiliyor, bir pastaneye oturabiliyor, sinema ve tiyatroya gidebiliyorduk. Ya şimdi? Gençler arkadaşlarıyla sosyalleşemiyorlar bile. Öğrenci sinema bileti 275 TL, bir kahve 100 TL olmuş, yemeği söylemiyorum bile. Sonra da onlara asosyal, sosyal medya bağımlıları diyoruz.
Peki, yarınımızı emanet edeceğimiz bu gençlere bu kadarcık bile bir nefes alma alanı sağlamadan, onlardan ne bekleyebiliriz? Okullarını bitirdiklerinde uzmanlıklarına uygun, yaşamlarını sürdürebilecekleri bir iş sunamıyorsak, zira asgari ücretle büyük şehirlerde kira dahi ödenemiyor, nasıl yurt dışına gitmeyin, beyin göçü kötüdür diyebiliriz? Ama beyin göçü gerçekten çok kötü. Hastanelerde birkaç yıla kadar Türk doktor kalmayacak böyle giderse. Aynı şey diğer meslek grupları için de geçerli. Ve ne yazık ki bu gençler, Batıya özendiklerinden vatanlarını terk etmiyorlar, yalnızca biraz daha rahat ve insanca yaşamak için çok sevdikleri vatanlarından gitmek zorunda kalıyorlar.
İktidardan muhalefete, toplumun tüm kesimleri bu tehlikenin artık farkına varmalı ve bu gidişata bir çözüm üretilmeli. Çünkü bu büyük sorunun siyasetle hiçbir alakası yok. Kendi çocuklarımız yerine her meslek grubundan dışarıdan gençler getirtebiliriz, ancak hepimiz biliyoruz ki (mutlaka istisnalar olacaktır) “ vatan söz konusuysa” genel olarak hiçbir yabancı “gerisi teferruattır” demeyecektir. Tarihe baktığımızda Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünde bunu açıkça görebiliriz. Ermeni ve Rumların nesiller boyunca bu topraklarda ayrıcalıklı bir şekilde yaşamalarına karşın, nasıl Batılı güçlerin teşvikiyle ayaklanıp, Osmanlı imparatorluğunu arkadan vurduklarını görebiliriz.
Bu nedenle, bu günlerin yarınları da var, gençlerimize şarkıda dediği gibi “SEN HOŞÇAKAL” dememeliyiz. Bu, ülkemiz için son derece tehlikelidir.