DURUŞ - Ünal Çeviköz - E.Büyükelçi-TBMM 27.Dönem Milletvekili
Köşe Yazarı
DURUŞ - Ünal Çeviköz - E.Büyükelçi-TBMM 27.Dönem Milletvekili
 

AVRUPA'NIN GELECEĞİNE TÜRKİYE'DEN BAKIŞ

Tüm dünyada seçimlerin ve değişimin gündem oluşturduğu 2024 yılının ikinci yarısına girdik. Geride kalan örneklere bakılırsa, bu yılın bir değişim yılı olacağına yönelik tahminlerin yanlış çıktığını söylemek zor. Önümüzde 5 Kasım'da yapılacak ABD seçimleri kaldı ki onun da sonucunun artık neredeyse belli olduğu görüşü yaygınlaşıyor. Hükümetlerin değişmesi doğal olarak politikaların da değişmesine yol açar. Nitekim, şu sırada bu konuları  yakından takip edenleri "ABD seçimlerini Trump kazanırsa Rusya-Ukrayna savaşının akıbeti ne olacak?" sorusu meşgul ediyor. Bu soru önemli zira Trump'ın ve onun başkan yardımcısı adayı Vance'in söylemlerine bakılırsa, ABD bu savaşla pek ilgilenmeyecek, hatta Rusya ile ABD arasında bir "detant" sürecinin başlaması bile söz konusu olabilecek. Böyle bir yaklaşımın da Avrupa ile ABD'nin, en azından Ukrayna konusunda, aynı görüşte olmayı sürdüremeyecekleri anlamına geliyor. 18 Temmuz tarihinde Birleşik Krallık'ta yapılan dördüncü Avrupa Siyasi Topluluğu Zirve toplantısı Ada ile Kıta arasında Brexit ile birlikte başlayan ve giderek derinleşen ayrılık sayfasının kapanması için yeni bir zemin oluşturdu. Başbakan Keir Starmer için aslında bu zirveye ev sahipliği yapmak büyük bir fırsat oluşturuyordu. Bir hafta önce Vaşington'da yapılan NATO zirvesi de Starmer'ın dünya liderleriyle tanışması için bir imkan yaratmıştı ama akabinde bir suikastten kurtulan Trump'ın seçimleri kazanma şansının arttığı söylentileri Birleşik Krallık'ın ABD ve zaten üye olduğu NATO ile ilişkilerinden çok AB ile ilişkilerinin geleceğinin merak konusu olmasına yol açtı. Son yıllarda Avrupa'da önemli bir lider boşluğu yaşanıyor. Dolayısıyla, ayağının tozuyla Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesine ev sahipliği yapan Starmer'ın performansı önemliydi. Başbakan hiç de hayal kırıklığı yaratmadı. Yaptığı konuşmada verdiği mesajlar geride kalan Muhafazakar Parti iktidarı sırasında hiç de kullanılmayacak söylemleri içerirken, Avrupa'ya da adeta güven verdi. Starmer, Birleşik Krallık'ın "Avrupa'nın dostu, ortağı ve ayrılmaz bir parçası" olduğunu söyledikten sonra "ilişkilere ideolojik bir bakış açısı yerine pragmatik bir bakışla yaklaşacağını" açıklayınca, bu ifadelerin Emmanuel Macron, Pedro Sanchez ve Olof Scholz tarafından  memnuniyetle karşılandığı gözlerden kaçmadı. Starmer devamla, göç krizine de "insancıl ve uluslararası hukuka derin bir saygı" ile yaklaşacağının altını çizdi. En önemlisi ise, İşçi Partisi hükümetinde Birleşik Krallık'ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekilmesinin söz konusu olmayacağını vurgulamasıydı. Malum, özellikle Rwanda'lı göçmenler konusu gündemi yoğun bir şekilde meşgul ettiği sıralarda önceki Muhafazakar Parti hükümeti çevrelerinde bu sözleşmeden çıkılması tartışmaları bile başlamıştı. Önümüzdeki dönemde Avrupa'nın geleceğine ilişkin denklemlerde önemli bir rolü de AB Komisyonu başkanlığına Ursula von der Leyen'in yeniden seçilmesi oynayacak. Von der Leyen ikinci beş yıllık döneminde Avrupa siyasetinde Keir Starmer ile birlikte görev yapacak. Leyen'in, belki Trump yönetimindeki bir ABD ile Avrupa arasında bazı uyumsuzluklar çıkabileceği varsayımı ile, bir Avrupa Güvenlik Birliği kurulmasını  istediği biliniyor. Ancak böyle bir girişimin NATO'nun konumunu zayıflatacağı düşüncesi bu isteğin gerçekleştirilmesini zorlaştıracak sebeplerden biri olarak görülüyor. Bu nedenle, Birleşik Krallık ile AB arasındaki yeni dönem ilişkilerinde savunma alanında iş birliği önem kazanabilir. Birleşik Krallık'ın NATO üyesi olması da, NATO ile AB arasındaki ilişkilerin yeni döneme yönelik ayrıntılarının yeniden şekillenmesine yardımcı olabilir. Avrupa'nın unutmaması gereken bir gerçek var: Türkiye de, tıpkı Birleşik Krallık gibi AB üyesi olmayan bir NATO ülkesi! Birleşik Krallık ile AB arasında şekillenecek bir güvenlik işbirliği modelinin Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde de öncelikli bir alan haline gelmesini engelleyen faktörleri samimiyetle ele almak ve bunları aşmak sadece Türkiye'ye değil, Türkiye-AB ilişkilerine ve AB'nin güvenliğine de fayda sağlayabilecek bir dosya olurdu. Esasen, çok değil daha iki yıl önce İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği için Madrid'de imzalanan üçlü mutabakat, bu iki ülkenin Türkiye'nin AB savunma ve güvenlik politikalarına entegrasyonu konusunda destek vermelerini de öngörüyordu. İsveç ve Finlandiya NATO üyeliğini elde ettikten sonra bu mutabakat ortadan kalkmadı, aksine şimdi Türkiye'nin Avrupa güvenlik mimarisindeki yerinin daha sağlam bir şekilde tanımlanabilmesi için önemli bir referans belgesi haline de geldi. Bu konuları iktidar ne kadar takip ediyor bilemiyoruz, ama muhalefetin ilgilendiğine dair ikna edici bir işaret de göremiyoruz. Avrupa Siyasi Topluluğu'nun Birleşik Krallık'taki zirvesine Türkiye'nin katılmaması da dünya gündeminden ne kadar kopuk olduğumuzun göstergesi olarak dikkat çekiyor. "Üçüncü dünya savaşına hazır olmak" yetmiyor.               
Ekleme Tarihi: 21 Temmuz 2024 - Pazar

AVRUPA'NIN GELECEĞİNE TÜRKİYE'DEN BAKIŞ

Tüm dünyada seçimlerin ve değişimin gündem oluşturduğu 2024 yılının ikinci yarısına girdik. Geride kalan örneklere bakılırsa, bu yılın bir değişim yılı olacağına yönelik tahminlerin yanlış çıktığını söylemek zor. Önümüzde 5 Kasım'da yapılacak ABD seçimleri kaldı ki onun da sonucunun artık neredeyse belli olduğu görüşü yaygınlaşıyor.

Hükümetlerin değişmesi doğal olarak politikaların da değişmesine yol açar. Nitekim, şu sırada bu konuları  yakından takip edenleri "ABD seçimlerini Trump kazanırsa Rusya-Ukrayna savaşının akıbeti ne olacak?" sorusu meşgul ediyor. Bu soru önemli zira Trump'ın ve onun başkan yardımcısı adayı Vance'in söylemlerine bakılırsa, ABD bu savaşla pek ilgilenmeyecek, hatta Rusya ile ABD arasında bir "detant" sürecinin başlaması bile söz konusu olabilecek. Böyle bir yaklaşımın da Avrupa ile ABD'nin, en azından Ukrayna konusunda, aynı görüşte olmayı sürdüremeyecekleri anlamına geliyor.

18 Temmuz tarihinde Birleşik Krallık'ta yapılan dördüncü Avrupa Siyasi Topluluğu Zirve toplantısı Ada ile Kıta arasında Brexit ile birlikte başlayan ve giderek derinleşen ayrılık sayfasının kapanması için yeni bir zemin oluşturdu. Başbakan Keir Starmer için aslında bu zirveye ev sahipliği yapmak büyük bir fırsat oluşturuyordu. Bir hafta önce Vaşington'da yapılan NATO zirvesi de Starmer'ın dünya liderleriyle tanışması için bir imkan yaratmıştı ama akabinde bir suikastten kurtulan Trump'ın seçimleri kazanma şansının arttığı söylentileri Birleşik Krallık'ın ABD ve zaten üye olduğu NATO ile ilişkilerinden çok AB ile ilişkilerinin geleceğinin merak konusu olmasına yol açtı.

Son yıllarda Avrupa'da önemli bir lider boşluğu yaşanıyor. Dolayısıyla, ayağının tozuyla Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesine ev sahipliği yapan Starmer'ın performansı önemliydi. Başbakan hiç de hayal kırıklığı yaratmadı. Yaptığı konuşmada verdiği mesajlar geride kalan Muhafazakar Parti iktidarı sırasında hiç de kullanılmayacak söylemleri içerirken, Avrupa'ya da adeta güven verdi. Starmer, Birleşik Krallık'ın "Avrupa'nın dostu, ortağı ve ayrılmaz bir parçası" olduğunu söyledikten sonra "ilişkilere ideolojik bir bakış açısı yerine pragmatik bir bakışla yaklaşacağını" açıklayınca, bu ifadelerin Emmanuel Macron, Pedro Sanchez ve Olof Scholz tarafından  memnuniyetle karşılandığı gözlerden kaçmadı. Starmer devamla, göç krizine de "insancıl ve uluslararası hukuka derin bir saygı" ile yaklaşacağının altını çizdi. En önemlisi ise, İşçi Partisi hükümetinde Birleşik Krallık'ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekilmesinin söz konusu olmayacağını vurgulamasıydı. Malum, özellikle Rwanda'lı göçmenler konusu gündemi yoğun bir şekilde meşgul ettiği sıralarda önceki Muhafazakar Parti hükümeti çevrelerinde bu sözleşmeden çıkılması tartışmaları bile başlamıştı.

Önümüzdeki dönemde Avrupa'nın geleceğine ilişkin denklemlerde önemli bir rolü de AB Komisyonu başkanlığına Ursula von der Leyen'in yeniden seçilmesi oynayacak. Von der Leyen ikinci beş yıllık döneminde Avrupa siyasetinde Keir Starmer ile birlikte görev yapacak. Leyen'in, belki Trump yönetimindeki bir ABD ile Avrupa arasında bazı uyumsuzluklar çıkabileceği varsayımı ile, bir Avrupa Güvenlik Birliği kurulmasını  istediği biliniyor. Ancak böyle bir girişimin NATO'nun konumunu zayıflatacağı düşüncesi bu isteğin gerçekleştirilmesini zorlaştıracak sebeplerden biri olarak görülüyor. Bu nedenle, Birleşik Krallık ile AB arasındaki yeni dönem ilişkilerinde savunma alanında iş birliği önem kazanabilir. Birleşik Krallık'ın NATO üyesi olması da, NATO ile AB arasındaki ilişkilerin yeni döneme yönelik ayrıntılarının yeniden şekillenmesine yardımcı olabilir.

Avrupa'nın unutmaması gereken bir gerçek var: Türkiye de, tıpkı Birleşik Krallık gibi AB üyesi olmayan bir NATO ülkesi! Birleşik Krallık ile AB arasında şekillenecek bir güvenlik işbirliği modelinin Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde de öncelikli bir alan haline gelmesini engelleyen faktörleri samimiyetle ele almak ve bunları aşmak sadece Türkiye'ye değil, Türkiye-AB ilişkilerine ve AB'nin güvenliğine de fayda sağlayabilecek bir dosya olurdu. Esasen, çok değil daha iki yıl önce İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği için Madrid'de imzalanan üçlü mutabakat, bu iki ülkenin Türkiye'nin AB savunma ve güvenlik politikalarına entegrasyonu konusunda destek vermelerini de öngörüyordu. İsveç ve Finlandiya NATO üyeliğini elde ettikten sonra bu mutabakat ortadan kalkmadı, aksine şimdi Türkiye'nin Avrupa güvenlik mimarisindeki yerinin daha sağlam bir şekilde tanımlanabilmesi için önemli bir referans belgesi haline de geldi.

Bu konuları iktidar ne kadar takip ediyor bilemiyoruz, ama muhalefetin ilgilendiğine dair ikna edici bir işaret de göremiyoruz. Avrupa Siyasi Topluluğu'nun Birleşik Krallık'taki zirvesine Türkiye'nin katılmaması da dünya gündeminden ne kadar kopuk olduğumuzun göstergesi olarak dikkat çekiyor. "Üçüncü dünya savaşına hazır olmak" yetmiyor. 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.