"Erdoğan ve Esad artık medya üzerinden haberleşmeyi bırakıp önce karşılıklı diplomatik ilişkiyi başlatmalı ve çabucak birer büyükelçi teatisi yapmalılar. Ardından da Dışişleri Bakanları, Milli Savunma Bakanları düzeyinde doğrudan görüşmeleri başlatmalılar. Bu ihtiyaç her iki devlet için de acil. İki devletin kafa kafaya vermesi iki devleti de iki milleti de rahatlatır."
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, Cuma namazı çıkışında Suriye ile ilişkiler hakkında yaptığı açıklamalarda “Suriye ile ilişkilerin yeniden kurulmaması için hiçbir sebebin olmadığını” söyleyerek geçmişteki ailece temaslara kadar olan ilişkileri hatırlattı. Aslında Erdoğan, benzer açıklamaları yaklaşık iki yıldır yapıyor çeşitli vesilelerle.
Esad da dün (27 Haziran) yine yaptığı açıklamada ülkesinin Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan girişimlere açık olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesine, bu sürecin egemenliğe saygı ve Suriye devletinin egemenliğini tüm ülke toprakları üzerinde yeniden tesis etme arzusuna dayanması halinde olumlu yaklaşmaktadır.”
Kuşkusuz, Erdoğan’ın son açıklamaları, Esad’ın bir gün önceki açıklamalarına bir karşılık niteliğindeydi. Esad’ın diyalog ve ilişkiler için şartı hiç değişmiyor; Erdoğan’ın aslında son iki üç yıldır diyalog çağrılarını hep aynı dün de değindiği şartla değerlendiriyor.
Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği de…
Aslında Türkiye de Suriye de “Suriye’nin egemenliği, yani toprak ve siyasi birliği” zemininde duruyor ilke olarak. Fakat ortada başka gerçekler de var; Suriye’nin stratejik davetli ortağı Rusya Federasyonu güçleri dışında Suriye topraklarında ABD var; onun “kara gücü” olarak tanımladığı ve eğitip donattığı YPG güçleri var. AK Parti hükümetlerinin izlediği yanlış ve ne yazık ki ulusal çıkarlarımıza da çok aykırı olan Suriye politikasının sonucu olarak güneydeki 900 km’lik uzun sınırımızda oluşan güvenlik açığı sonucunda ister istemez YPG/PYD kantonlarının birleşmesini engelleme amaçlı operasyonlar ve fiilen eğitilip donatılan ÖSO eliyle tutulan Suriye toprakları söz konusu. Yani, Suriye topraklarının bir bölümünde Türk askeri birlikleri ve kontrolündeki ÖSO da var. Kısacası ilke olarak savunulan Suriye’deki toprak birliği ve siyasi birlik fiilen hayata geçme noktasında oldukça sorunlu.
ABD’nin kayığına binmenin inanılmaz maliyeti
Tabii, Erdoğan ve ekibinin 2011’in ortalarından itibaren izlediği son derece çapsız politikası ve ABD’nin kayığına binerek kurduğu hayaller Türkiye’yi de, Suriye’yi de çok zor duruma düşürdü. Cumhurbaşkanı Sezer döneminde gelişen olumlu diyalog ve ilişkiler; Adana Mutabakatı; ortak bakanlar kurulu süreci; Erdoğan döneminde vizelerin kalkmasının söz konusu olması, ailece görüşmelerden vb. sonra BOP eş başkanlığı hayallerinin Erdoğan’ı 180 derece dönüşe götürmesi her şeyi alt üst etti! Erdoğan yönetimi, Suriye’nin dinamiklerini, Rusya ile askeri ve siyasi stratejik anlaşmasını ve daha pek çok etkeni göz ardı etti. ABD’ye güvenerek çok büyük bir hata yaptı. Oysa ABD’nin niyeti başkaydı; kuzeydeki Kürtleri PKK ile birleştirip eğitip donatarak kara gücü haline getirerek bölgenin denetimini vesayeti altında onlara bırakmaktı. Erdoğan o kadar siyasi okumadan yoksun ki, Habur süreci ve YPG/PYD sorumlusunun Ankara’da ağırlanması gibi ağır gaflara da imza attı. Sonuçta PKK/YPG/PYD ile, yani ABD’nin kara gücü ve bir yerde ABD ile komşu olduk 900 km’lik sınırda! Türkiye’nin güvenliği Suriye’nin güneyinden başlarken şimdi Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis’ten başlıyor! Güvenlik derinliği kalmadı. Bu büyük güvenlik açığı Türkiye’nin enerjisini ve ekonomik gücünü büyük ölçüde yutuyor 13 yıldır.
Sadece güvenlik açığı mı? Türkiye’nin kontrol etmekle karşı karşıya kaldığı Suriye’ye ait kasaba ve köylerdeki mali harcama çok büyük. ÖSO’yu beslemenin maliyeti çok büyük. Operasyonların maliyeti çok büyük. Onca şehit de verdik ve vermeye devam ediyoruz. Bir de Suriyeli ‘misafirlerimiz’ var! Saylarının 5-6 milyon olduğu anlaşılıyor. 13 yıldır Türkiye’de doğan Suriyeli çocuk sayısı kendi vatandaşlarımız kadar vardır! Ülkemizdeki Suriyelilerin bütçeye getirdiği yük çok ağır. Bir de bunun toplumsal ve sosyo-psikolojik maliyeti söz konusu.
Oysa zamanında, 2011’de ilk andan itibaren dönemin CHP dış politika kurmayı, genel başkan yardımcısı E. Büyükelçi Osman Korutürk ve arkadaşları Erdoğan’ı AK Parti sıralarının mecliste gözüne bakarak çok uyardı Suriye’ye ilişkin hatalı politika konusunda. O süreçte Korutürk’ün danışmanıydım ve süreci çok yakından izleyerek gereken uyarıları yaptık. Ne yapsak kar etmedi! Erdoğan ve arkadaşları bir kere binmeye yemin etmişlerdi ABD’nin kayığına zahar!
Esad’ın güvercin tedirginliği
Bu arada ilginç bir gelişme oldu; Erdoğan ve Esad İstanbul’da WOW Otel’de vizelerin kaldırılacağı da açıklanan iftar yemeğinde buluştular. Çeşitli çevrelerden katılımın olduğu yemekteydim ısrarlı bir davet üzerine ve Esad’la da Erdoğan’la birlikte masalarına geçerken yanımızdan tanıştık, ayak üzeri konuştuk. O sırada dikkatle yüzüne, gözlerine baktım. Oldukça tedirgin gözüküyordu. Bir güvercin tedirginliği okunuyordu yüzünden. Nitekim, gelişmeler Esad’ın neden tedirgin olduğunu ortaya koydu. Erdoğan tam da bir ‘Bizans’ oyununa girdi Suriye’ye karşı ve aslında kendi ülkesinin başına da büyük bir bela açtı! Atatürk ne öğüt vermişti mealen; “Komşularla iyi geçinin; Araplar arasındaki anlaşmazlıklarda taraf olmayın, karışmayın; Ruslarla ilişkilerde dikkatli olun”. Erdoğan, maalesef Atatürk ne öğüt verdiyse tam tersini yaptı!
Kuzey Suriye’deki seçimin etkisi
Yeniden önceki güne ve düne, Esad ve Erdoğan’ın açıklamalarına dönelim. Bu iki açıklamanın ilk kez olmasa da peş peşe gelmesinin nedeni Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD’nin seçim yapma girişimi olsa gerek. Gerçi seçim ABD’nin ayarıyla ertelendi ve ağustosa çekildi ama ABD’nin bölgede ikinci bir İsrail ihtiyacı nedeniyle buradaki YPG/PYD aparatlarının bir devletçik haline gelmesi düşüncesi ister istemez seçim eğilimini canlı tutacak. Zaten silahlı gücü olan ve arkasına ABD’yi alan güçler bir de seçim yaparsa ortaya çıkacak tablo Suriye için de Türkiye için de tüyleri diken diken edici olacak. İşte bu durum Ankara ve Şam arasındaki diyalogu başlatabilir. Başlamalı da zaten.
Barış yapmayı bilmiyorsanız savaşmayacaksınız
Ankara ve Şam’ın çıkarı bölgeden ABD’nin çıkarılmasındadır. YPG/PYD’nin silahtan arındırılmasındadır. O zaman Türkiye de bölgeden çekilecektir. ÖSO’nun varlığı da anlamsızlaşacaktır. Bütün bunlar için Ankara-Şam diyalogu aracısız başlatılmalıdır. Rusya da ABD’nin bölgeden çıkmasını ister. Suriye’deki Kürtler de Şam yönetimi ile diyalog kurarak birlikte yaşama konusunda bir formül ortaya çıkarabilirler. Bütün bunlar hiç kolay değil, uzun, ince ve çetin bir yoldan geçiyor çözüm. Ancak bir yerden başlamak da gerekiyor.
Birbiriyle savaş yapanlar barış yapmaz diye bir şey yok. Zaten bir söz der ki; “barış yapmayı bilmiyorsanız, savaş yapmayın.” Atatürk, Türkiye’yi 1919’da işgal eden emperyalist destekli Yunanistan’ı ülkeden söküp attı 1922’de ve sadece 12 yıl sonra 1934’te Venizelos ile barış ve iyi komşuluk, dostluk anlaşması imzaladı. Ankara-Şam arasındaki çatışmanın üzerinden 13 yıl geçti ve artık bir barış penceresi açılması şart.
Bakın, Türkiye, hiperenflasyon ve yıkıcı etkileri altında inim inim inliyorsa bunun önde gelen nedenlerinden birisi de Erdoğan’ın Suriye’de attığı yanlış adımlardır. Nedenleri üzerinde kısaca durdum. Buna Suriye ile ticareti de ekleyelim. Suriye’de her yer Türk malları ile doluydu iç savaş öncesinde. Güney illerimiz Suriye ile ticaretle nefes alıyordu. Bu kapı da kapandı 2011 sonrasında.
Ankara-Şam diplomatik ilişki kurarak doğrudan görüşmelere başlamalı
Erdoğan ve Esad artık medya üzerinden haberleşmeyi bırakıp önce karşılıklı diplomatik ilişkiyi başlatmalı ve çabucak birer büyükelçi teatisi yapmalılar. Ardından da Dışişleri Bakanları, Milli Savunma Bakanları düzeyinde doğrudan görüşmeleri başlatmalılar. Bu ihtiyaç her iki devlet için de acil. İki devletin kafa kafaya vermesi iki devleti de iki milleti de rahatlatır.
Bu arada, CHP’nin de bu süreçte rol alması anlamlı olur. CHP Dış Politika Danışma Kurulu’nda olan ve 2011-2015 arasında Suriye meselesi çok sıcakken partide yetkili kurullarda mesai harcayan Korutürk ve Loğoğlu’ndan da Suriye politikasına ilişkin yararlanılmalıdır.