Hani yarışma programları vardır “ 100 kişiye sorduk” diye başlayan”, bilirsiniz.
İşte ben de bugünkü yazıma “ Gündüzleri Bodrum biiç’lerine güneşlenen, geceleri restoranları , barları, diskoları şenlendiren 100 tatilciye aşağıdaki soruları sordum…..kaçı kaçını doğru cevapladı?” cümlesiyle başlamak istiyorum . Böylece amacım, Bodrum’un sadece deniz ve eğlence yeri değil, aynı zamanda, tarih, kültür, sanat beldesi de olduğunu ortaya koymak.
Sorularım şöyle:
- Kentin girişinde, ak saçlı, gülümseyen bir adamın sizi “Bodrum’a hoşgeldiniz” diyerek karşıladığı büyük bir pano var. Bu adamın kim olduğunu biliyor musunuz, hiç merak ettiniz mi?
- Kentin ana caddesine adı verilen Cevat Şakir kimdir, biliyor musunuz?
-Peki, ya “Halikarnas Balıkçısı” sizce bir balık restoranının adı mı?
-“Halikarnas” dedik yukarıda. Burası nerenin adı? Şimdi kapanmış olan o dünyaca meşhur disko’nun mu?.
-Bodrum’un adı nereden geliyor. Burası “bodrum”sa, üst tarafı “Ala çatı” mı?
-O “biiç”i, bu diskoyu dolaşıyorsunuz da, Paşa’nın, Neyzen’in , Müzeyyen’in, Cevat Şakir’in, Ertegün’ün evlerini, bırakın görmeyi, nerede olduğunu biliyor musunuz?
-O “haydi eller havaya” diyerek sizi coşturan şarkıcının verdiği konseri izlediğiniz Antik Tiyatroyu kimin, ne zaman yaptırdığını düşünmek hiç aklınıza geldi mi?
- Ya Gümüşlük’te sahilde, su kabaklarından oyularak yapılan renkli, renkli lambaların aydınlattığı restoranlarda rakı-balık yaparken aynı yerde sizden asırlar evvel oturmuş olan o kişiyi hatırlayıp “Sen de mi Brütüs” dediniz mi hiç?.
-“Dünyanın Yedi Harikası” diye başlasam bunlardan birinin, hangisinin Bodrum’da olduğunu söyleyebilir misiniz? ( “Gidip gördünüz mü?”diye soracak cesareti bulamıyorum.)
……………………
Soruları daha uzatabilirim ama alacağım cevapları bildiğimden boşuna vakit kaybetmek istemiyorum.
Yurdumuzun hemen her tarafında olduğu gibi Bodrum’da da ayağınızın ucuyla toprağı eşeleseniz ….tarih fışkırır…..asırlar öncesine giden tarih ve o dönemlere ait kalıntılar karşınıza çıkar.
Biz bunları umursamayız; ya yabancıların çalıp götürmelerine kulak asmayız, ya üstlerine evler, oteller, diskolar yaparız.
Son zamanlarda, yukarıda kaydettiğim iki umursamazlık hususunda da çok önemli gelişmeler kaydedilmeye başlandı. Yani kazılar yapılıyor, müzeler açılıyor, koruma önlemleri alınıyor.
“Yetmez ama evet”.
Bir de bunların, sadece yabancılara değil, kendi vatandaşlarımıza da yeterli tanıtılması yapılabilse….
Türkçe ve yabancı dillerde broşürler, tabelalar yaygınlaştırılsa, reklam kampanyaları hazırlansa, çuval yükü döviz dökülüp çekilen ve yabancı televizyonlarda yayınlanan kliplerde sadece plajlara, yemeklere değil sahip olduğumuz tarihi zenginliklere de yer verilse…
Yetkililerimiz unutmamalıdırlar ki dünyada deniz, güneş, plaja sahip birçok ülke var. Ama bunların yanı sıra tarihi zenginlikleri de içeren ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Konuyu sadece Bodrum’a odaklayacak olursak, ne yaptığı veya ne yapmadığı hususu çok tartışılabilecek olan Belediye bu alanda “kendisi için küçük ama Kentin tanıtımı için büyük bir adım” atarak, yaz aylarında komilik, garsonluk dışında iş bulamayan yabancı dil bilen öğrencileri, önce bir kurstan geçirdikten sonra, akmasa da damlar düzeyinde mütevazi bir ücret karşılığı “Kentsel Turizm Gönüllüleri” olarak görevlendirse…….fena mı olur?
……………………..
Üstümüze vazife olmayan işleri bırakıp dönelim asıl konumuza.
Şehire gelen yabancı ve yerli turistler…hatta burada yazlığı olan dostlar…..Kaldığınız yerin şimdiki değil de eski, orijinal adını kaçınız biliyor?
Örneğin Halikarnassos’un veya Petrium’un içinde mi kalıyorsunuz?
Yoksa mesela Padesa eteklerinde mi? Telmisos’ta mı? Mindos’ta mı?
Termera’da mı? Urania’da mı?, Madnesa’da mı? Sibde’de mı? Teansela’da mı? Syangela da mı? Bargilya’da mı?
Belki de komşu Mylesa’da ve yakınlarındaki Heraklia’da, Kindya’da, Hydisıos’ta, Hydai’de, Ruromos’ta, Lagnia’da, Stratonikeia’da kalıyorsunuz. Ama oralarda deniz yok diyorsanız İasos’u, Keramoısos’u deneyebilirsiniz.
Ya da bir ihtimal Gökova Körfezinin karşı tarafındaki Knidos’u.
Haa, diğer bir olasılıkla, aldığınız pet veya damacana su şişelerinin markası olan Labranda’da yazlık tatilinizi geçiriyorsunuzdur.
Padesa etekleri (Konacık), Telmisos (Gürece), Mindos (Gümüşlük), Termera (Aspat), Urania (Yalıkvak) Sibda (Gölköy), Madnesa (Türkbükü) Syangela (Yalıçiftlik), Bargilia (Boğaziçi köyü), Teansela (Mumcular), Mylesa (Milas), İasos (Kıyıkışlacık), ; Keramousas (Ören), Knidos (Datça)
(Ören/Keramousos sanatta çok önemli br yere sahiptir…Keramnik/sersmik. sözcüğü Keramousos, Kermamos’tan gelir)
……………………
Tarihin beşiği olan Anadolu’nun ilk sakinlerinin Luvi’ler olduğu genellikle kabul görüyor. Haklarında fazla bilgi yok ama Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya geldiklerini düşünenler var. Irk ve dil grubu bakımından bunların eski atalarımız olabileceğini düşünmüş büyük Atamız, Mustafa kemal Atatürk’ümüz. Araştırmalar yaptırmış.
Luviler Hititlerden önce hüküm sürmüşler Anadolu’da. Sonlara doğru bir ara birlikte yaşamışlar.
Luviler bir merkeze bağlı gevşek, esnek bir federasyon oluşturmuşlar.
Batı Anadolu’da, Ege ve Akdeniz Kıyılarında şehir devletlerinden oluşan bölgesel birlikler bu federasyonun parçalarını teşkil ediyor. En kuzeyden başlarsak Çanakkale yöresindeki Troas birliği bunlardan ilki, hemen altında Lidya, Frigya, Misya, geliyor.
Ege ile Akdeniz’in birleştiği yörede Karya Birliği yer alıyor. Haritaya göre onun sağında, Akdeniz kıyılarında Likya ve Antalya civarındaki Pamfilya var.
Karya Birliğinin başkenti önce Mylisa’ymış. Sonra Halikarnas olmuş. Geçmişi 4 bin yıl öncesine, MÖ 2000’lere uzanan Halikarnas’ın ismi Luvice. Asırlar sonra adı.Pertium olarak değişmiş. Yukarıda saydığım diğer isimler de Likya birliğini oluşturan şehir devletleri.
(Yabancı kelimeleri telaffuz özürlü olmamızdan dolayı “Petrium”u yurdum insanı “Bodrum”a çevirmiş. Bilmeyenler, öğrenmek için çaba göstermeyenler, ilgisizler, meraksızlar, “bana ne”ciler şimdi anladınız mı “Bodrum”un adının nereden geldiğini)
Karya Birliği, özellikle bulunduğu yerin askeri, ticari ve denizcilik alanlarındaki stratejik konumu nedeniyle çeşitli kavimlerin, askeri güçlerin istilasına, işgaline uğramış. Lelegler, Lidyalılar, Persler, Dorlar, Helenler, Bizanslılar, Aziz Jean Şövalyeleri, Osmanlılar, hatta 1.Dünya Savaşından sonra, Mondros Mütarekesini takiben bir süreliğine İtalyanlar…
Aaa, az kalsın unutuyordum…bir de yaşı küçük, ünvanı Büyük İskender var. Anadolu’ya geçen Büyük İskender MÖ 334 yılında Persleri Biga Çayında yendikten sonra (Bu savaş İskender’in kazandığı ilk büyük savaştır) güneye ilerlemiş ve Sard’ı (Sardes) Milet’i (Miletos) aldıktan sonra Halikarnas önlerine gelmiş . Pers ordusunu bir kez daha yendikten sonra Halikarnas’ı yakmış, yıkmış, yerle bir etmiş….ardından çekip gitmiş.
……………………….
Halikarnassos veya halikarnas’ın en büyük kralı Mousselos’muş. o Kızkardeşi 2.Artemisia ile evliymiş. O dönemlerde ahlak anlayışı farklı; ana oğluyla, baba kızıyla, kardeşler birbirleriyle evlenebiliyor ve bu ensest ilişki garipsenmiyor.
Bu evlilikleri belki de “mal yabancıya gitmesin diye. Veya kan bağı devam etsin düşüncesiyle yapıyorlarmış….kim bilir.
Kral Mouselos’un , bugün Türkçe dahil bir çok dilde “anıt mezar” anlamında kullanılan Mozolesi gelecek yazıya kaldı.
Çene düşük, yer dar olunca “Bodrum Yazıları” maalesef ancak böyle ulaşıyor sizlere.