Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

GURBET

Aeneas ve arkadaşları artık yanıp, yıkılmış Truva şehrinde kalamayacaklarını anlayınca, yeni gemiler inşa ettiler, yol hazırlığı yaptılar. İlk durak Trakya’daydı. Tam da bugünkü Yunanistan sınırına yakın bir yere vardılar. Gittikleri yerde hemen tanrılara kurban kestiler. Burası aslında Truva’ya dost bir şehirdi. O yüzden güvence da olması için, Priam oğullarından birini oraya göndermişti. Ancak Priam’ın oğlu Polydorus’un yanında hazine olduğu için, Trakyalılar onu öldürüp altınlarını çalmışlar. Aeneas yerde kan gördü, çalı çırpı toplarken kopardığı dallar da kanıyor, inleme sesi geliyordu. Meğer bu çalı çırpıdan, sazlardan Polydorus’un inleme sesi geliyormuş, o çalı çırpı dile geldi: “Beni öldürdüler, cenaze merasimi yapmadan gömdüler” dedi. Truvalılarda dini adetlere uymak çok önemliydi. Derhal ayin yapıldı. Bu görev yapıldıktan sonra nereye gitmeleri gerektiği Apollo’dan soruldu. Truva’nın kurucularından birisinin geldiği yere gidilecek dendi. Acaba hangisiydi, neresiydi. Düşündüler “Girit olmalı” dediler. Eskilerin anlattığı hikayelere göre ninelerden biri Giritliymiş. Girit’te kuraklık ve hastalıkla karşılaştılar. Orada şehir kurma çabaları sonuçsuz kaldı. Yanlarında taşıdıkları küçük tanrı heykelleri (household gods) rüyalarına girdi, “İtalya’ya gideceksiniz” dediler. (Tanrılara adaklar adanıyor ayinler yapılıyordu ama şimdiye kadar bir faydasını göremediler, hatta tanrılar Truva’yı yakıp yıktı ama onlar gene de evlerinden küçük heykelcikleri yanlarında getirdiler ve onlardan bir medet ummaya devam ediyorlar) Mecburen tekrar yola çıktılar. Fırtına onları Yunan adalarından birine attı. Burada da kadın yüzü olan ama kendisi korkunç bir kuş olan Harpi adı verilen yaratıklarla karşılaştılar. Harpiler bu sürgünleri adalarında istemedi, yiyecek vermedi, onların bulup, yemek istedikleri yiyeceklerin üzerine pislik attılar. “Sizin gideceğiniz yolda çok zorluklar var. Açlık çekeceksiniz” dediler. Odysseus Destanı’nda anlatılan Odysseus’un on sene süren yolculuğu gibi, Aeneas ve arkadaşları da tam yedi yıl oradan oraya sürüklendiler. Bu yolculukta bir sonraki durak Actium’du.  Orada biraz dinlenip, spor karşılaşmaları düzenlediler. (Eski adetlerini devam ettiriyorlar) Actium’dan yola çıkıp, Arnavutluk kıyısında Butrint’e gittiler. Orada bazı Truvalılarla karşılaştılar, önce şaşırdılar sonra hasret giderdiler. Herkes birbirine eşin dostun akıbetini sordu. Orada Hektor’un kâhin olan kardeşi Helenus vardı. O da kehaneti tekrarladı. “İtalya’ya gideceksiniz,” dedi. Hektor’un eşi Andromahi de kölelikten kurtulmuş, oradaydı. Onlar evlenmişler, birlikte kendilerine yeni bir şehir kurma çabası içindeydiler. (Hâlâ eskiye bağlılığı simgeliyor, oysa Aeneas’ın yeni bir yolu ve kaderi var) Helenus, Akdeniz’in tehlikeli olduğunu bazı kötü ruhların olduğunu ayrıca her yerde Truvalılara düşman Yunanlıların bulunduğunu, en iyisi Sicilya’ya gitmelerini ve Juno (Hera)’ ya dua etmeleri gerektiğini anlattı. Sicilya’ya vardıklarında beklenmedik bir şekilde Aeneas’ın babası Anchises öldü. İtalya’nın batısına doğru tekrar yola çıktıklarında Juno duruma müdahale etti. Hava ilk başta çok güzel güneşliyken, Juno rüzgâr tanrısı Aeolus’a rüzgarları yollamasını söyledi. Buna karşılık en güzel peri kızıyla evlendireceğini vadetti. Aeolus mızrağın sapını dağa vurdu, dağın altında hapis bütün rüzgârlar dışarı fırladı. Kafile birden fırtınaya yakalandı. O kadar korktular ki “keşke Truva’da ölseymişiz, şimdi burada boğulacağımıza” dediler. O sırada Neptün (Poseidon) denizin dibinden çıkıp, “Denizlerin yönetimi bana ait, buraya kimse karışamaz” diyerek, rüzgârlara bir bakış fırlattı. Rüzgârlar korkarak geldikleri dağa kaçtılar.  Hava birden açtı. Ancak, İtalya’ya gitmeye çalışan kafile kendisini Afrika kıyısına savrulmuş buldu. Kartaca’ ya gelmişlerdi. Truvalıların bu kadar eziyet çekmelerine üzülen Afrodit (Venüs) babası Zeus’a (Jüpiter) serzenişte bulundu. “Oğlum Aeneas niye bu kadar zahmet çekiyor” dedi. Zeus da ona Aeneas’ın başarılı olacağını eninde sonunda İtalya’ya gidip, yerleşeceklerini söyledi. Aeneas ve arkadaşları kıyıda nereye gideceklerini düşünürken, Venüs karşılarına bir başka kılıkta çıkarak onlara yol gösterdi. Kartaca ’nın güzel kraliçesi Dido onları iyilikle karşıladı. Gene Venüs’ün aşk tanrıçası gücünü kullanmasıyla Dido Aeneas’ı sevdi. Dido esasında Lübnan kıyılarında Tyre şehrinin kraliçesiymiş, kocası bir siyasi cinayete kurban gidince, saklı hazineleri alıp, kaçmak zorunda kalmış. Onun hikayesi de Truvalıların hikayesine benziyordu. “Kendim de yurdumdan uzakta olduğum için halden anlarım” dedi. Dido ve beraberindekiler Kartaca adında yeni bir şehir kurmaktaydılar. Etrafındakiler Dido’nun Aeneas ile evlenmesini ve bu yeni şehrin iki halk tarafından birlikte kurulmasını uygun buldular. Zaten Truva savaşının haberi taa Afrika’ya kadar gitmiş, yeni yapılan tapınakların içindeki duvar resimlerine konu olmuştu. Aeneas bu resimleri görünce duygulandı. Bütün hikayeleri bu resimlere işlenmişti. Hatta bir savaş sahnesinde kendi resmini bile gördü. Bir gün Aeneas ve Dido dolaşırlarken Venüs ve Juno (Afrodit ve Hera) iş birliğiyle bir hava muhalefeti yarattılar. Fırtınadan kaçan iki genç aşık bir mağaraya sığınmak zorunda kaldı. Orada ne olduysa oldu, aralarında bir yakınlık yaşandı. Bu Dido’ya göre bir evlilikti ama Aeneas durumdan tam emin değildi. Çünkü onun kaderi İtalya’ya gitmekti. Başlarına gelenleri yaptıkları zor yolculuğu Dido’ya anlatmıştı tanıştıklarında. Bu aşk hikayesinin sonu pek iyi görünmüyordu. Dido Aeneas’ın eninde sonunda gideceğini biliyor ama yine de seviyordu onu.  
Ekleme Tarihi: 01 Ocak 2025 - Çarşamba

GURBET

Aeneas ve arkadaşları artık yanıp, yıkılmış Truva şehrinde kalamayacaklarını anlayınca, yeni gemiler inşa ettiler, yol hazırlığı yaptılar. İlk durak Trakya’daydı. Tam da bugünkü Yunanistan sınırına yakın bir yere vardılar. Gittikleri yerde hemen tanrılara kurban kestiler. Burası aslında Truva’ya dost bir şehirdi. O yüzden güvence da olması için, Priam oğullarından birini oraya göndermişti. Ancak Priam’ın oğlu Polydorus’un yanında hazine olduğu için, Trakyalılar onu öldürüp altınlarını çalmışlar.

Aeneas yerde kan gördü, çalı çırpı toplarken kopardığı dallar da kanıyor, inleme sesi geliyordu. Meğer bu çalı çırpıdan, sazlardan Polydorus’un inleme sesi geliyormuş, o çalı çırpı dile geldi: “Beni öldürdüler, cenaze merasimi yapmadan gömdüler” dedi.

Truvalılarda dini adetlere uymak çok önemliydi. Derhal ayin yapıldı. Bu görev yapıldıktan sonra nereye gitmeleri gerektiği Apollo’dan soruldu. Truva’nın kurucularından birisinin geldiği yere gidilecek dendi. Acaba hangisiydi, neresiydi. Düşündüler “Girit olmalı” dediler. Eskilerin anlattığı hikayelere göre ninelerden biri Giritliymiş.

Girit’te kuraklık ve hastalıkla karşılaştılar. Orada şehir kurma çabaları sonuçsuz kaldı. Yanlarında taşıdıkları küçük tanrı heykelleri (household gods) rüyalarına girdi, “İtalya’ya gideceksiniz” dediler. (Tanrılara adaklar adanıyor ayinler yapılıyordu ama şimdiye kadar bir faydasını göremediler, hatta tanrılar Truva’yı yakıp yıktı ama onlar gene de evlerinden küçük heykelcikleri yanlarında getirdiler ve onlardan bir medet ummaya devam ediyorlar)

Mecburen tekrar yola çıktılar. Fırtına onları Yunan adalarından birine attı. Burada da kadın yüzü olan ama kendisi korkunç bir kuş olan Harpi adı verilen yaratıklarla karşılaştılar. Harpiler bu sürgünleri adalarında istemedi, yiyecek vermedi, onların bulup, yemek istedikleri yiyeceklerin üzerine pislik attılar. “Sizin gideceğiniz yolda çok zorluklar var. Açlık çekeceksiniz” dediler.

Odysseus Destanı’nda anlatılan Odysseus’un on sene süren yolculuğu gibi, Aeneas ve arkadaşları da tam yedi yıl oradan oraya sürüklendiler. Bu yolculukta bir sonraki durak Actium’du.  Orada biraz dinlenip, spor karşılaşmaları düzenlediler. (Eski adetlerini devam ettiriyorlar)

Actium’dan yola çıkıp, Arnavutluk kıyısında Butrint’e gittiler. Orada bazı Truvalılarla karşılaştılar, önce şaşırdılar sonra hasret giderdiler. Herkes birbirine eşin dostun akıbetini sordu. Orada Hektor’un kâhin olan kardeşi Helenus vardı. O da kehaneti tekrarladı. “İtalya’ya gideceksiniz,” dedi. Hektor’un eşi Andromahi de kölelikten kurtulmuş, oradaydı. Onlar evlenmişler, birlikte kendilerine yeni bir şehir kurma çabası içindeydiler. (Hâlâ eskiye bağlılığı simgeliyor, oysa Aeneas’ın yeni bir yolu ve kaderi var)

Helenus, Akdeniz’in tehlikeli olduğunu bazı kötü ruhların olduğunu ayrıca her yerde Truvalılara düşman Yunanlıların bulunduğunu, en iyisi Sicilya’ya gitmelerini ve Juno (Hera)’ ya dua etmeleri gerektiğini anlattı.

Sicilya’ya vardıklarında beklenmedik bir şekilde Aeneas’ın babası Anchises öldü.

İtalya’nın batısına doğru tekrar yola çıktıklarında Juno duruma müdahale etti. Hava ilk başta çok güzel güneşliyken, Juno rüzgâr tanrısı Aeolus’a rüzgarları yollamasını söyledi. Buna karşılık en güzel peri kızıyla evlendireceğini vadetti.

Aeolus mızrağın sapını dağa vurdu, dağın altında hapis bütün rüzgârlar dışarı fırladı. Kafile birden fırtınaya yakalandı. O kadar korktular ki “keşke Truva’da ölseymişiz, şimdi burada boğulacağımıza” dediler.

O sırada Neptün (Poseidon) denizin dibinden çıkıp, “Denizlerin yönetimi bana ait, buraya kimse karışamaz” diyerek, rüzgârlara bir bakış fırlattı. Rüzgârlar korkarak geldikleri dağa kaçtılar.

 Hava birden açtı. Ancak, İtalya’ya gitmeye çalışan kafile kendisini Afrika kıyısına savrulmuş buldu. Kartaca’ ya gelmişlerdi. Truvalıların bu kadar eziyet çekmelerine üzülen Afrodit (Venüs) babası Zeus’a (Jüpiter) serzenişte bulundu. “Oğlum Aeneas niye bu kadar zahmet çekiyor” dedi. Zeus da ona Aeneas’ın başarılı olacağını eninde sonunda İtalya’ya gidip, yerleşeceklerini söyledi.

Aeneas ve arkadaşları kıyıda nereye gideceklerini düşünürken, Venüs karşılarına bir başka kılıkta çıkarak onlara yol gösterdi.

Kartaca ’nın güzel kraliçesi Dido onları iyilikle karşıladı. Gene Venüs’ün aşk tanrıçası gücünü kullanmasıyla Dido Aeneas’ı sevdi.

Dido esasında Lübnan kıyılarında Tyre şehrinin kraliçesiymiş, kocası bir siyasi cinayete kurban gidince, saklı hazineleri alıp, kaçmak zorunda kalmış. Onun hikayesi de Truvalıların hikayesine benziyordu.

“Kendim de yurdumdan uzakta olduğum için halden anlarım” dedi. Dido ve beraberindekiler Kartaca adında yeni bir şehir kurmaktaydılar. Etrafındakiler Dido’nun Aeneas ile evlenmesini ve bu yeni şehrin iki halk tarafından birlikte kurulmasını uygun buldular.

Zaten Truva savaşının haberi taa Afrika’ya kadar gitmiş, yeni yapılan tapınakların içindeki duvar resimlerine konu olmuştu. Aeneas bu resimleri görünce duygulandı. Bütün hikayeleri bu resimlere işlenmişti. Hatta bir savaş sahnesinde kendi resmini bile gördü.

Bir gün Aeneas ve Dido dolaşırlarken Venüs ve Juno (Afrodit ve Hera) iş birliğiyle bir hava muhalefeti yarattılar. Fırtınadan kaçan iki genç aşık bir mağaraya sığınmak zorunda kaldı. Orada ne olduysa oldu, aralarında bir yakınlık yaşandı. Bu Dido’ya göre bir evlilikti ama Aeneas durumdan tam emin değildi. Çünkü onun kaderi İtalya’ya gitmekti. Başlarına gelenleri yaptıkları zor yolculuğu Dido’ya anlatmıştı tanıştıklarında.

Bu aşk hikayesinin sonu pek iyi görünmüyordu. Dido Aeneas’ın eninde sonunda gideceğini biliyor ama yine de seviyordu onu.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.