İlhan Selçuk böyle yazmış, 8 Eylül 2009’da.
Atatürk Namık Kemal’den özgürlükçü düşünceyi, Tevfik Fikret’ten devrim ruhunu, Ziya Gökalp’ten ulusçuluk anlayışını almış.
Henüz vatan yokken, Namık Kemal “vatan” demiş, Fikret ise henüz özgürlük yokken özgürlük şiirleri yazmıştır.
Varoluşumuzda yazarların katkısı olağanüstüdür.
Mayamızda, insanlığın kökeninde şiir-yazı vardır.
Önce söz, kelam vardı, diyor kutsal kitaplar...
Sosyal Bilim insanın durumunu anlatır.
Edebiyat ise insanın dramını dile getirir.
İnsanın dramını çözmek için durumunu bilmeli ve iyileştirmeliyiz.
Sosyal adalet başta olmak üzere, özgürce insanı ve toplumu ilerletmeli, toplumsal mutluluğu yerleştirmeliyiz.
Bilimle, sanatla, felsefeyle, aklın önderliğinde yapmalıyız tüm bunları...
Bir yazarın büyük idealleri, küçük duyarlılıkları olmalı.
Toplumsal iyilik, güzellik ve doğruluk etrafında yoğunlaşır idealler.
Hayatın her ayrıntısında duyarlı olmalı yazarlar. Küçük duyarlıklar bir araya getirir bizi..
Her yazarın yarısı ürünleri, yarısı da insanlığa karşı duruşudur.
Büyük yazar-şair ve düşünürlerin hepsinde görürsünüz bunu.
Hem eserleri büyüktür hem de insanlık ülküleri, halk sevgileri kocamandır.
Onlar hiçbir zaman sıradan bir popülerliği amaçlamazlar.
Toplumsal dönüşüme katkı için kaliteli popülerliği, günün geçerli teknik ve araçlarını kullanarak işe koyulurlar.
Amaçları şan-şöhret değil, kalıcı eser vermek, yaşamın iyileşmesine büyük katkı sunmaktır.
Post modern felsefenin tuzağına düşmeden, egemenlerin geliştirdiği çarpıtmacı düşüncelere aldırmadan mücadele ederler.
24 Ocak 1980 ekonomi kararlarıyla yaygın biçimde liberalizm girmiştir ülkemize.
Özelleştirme- kuralsızlaştırma tüm alanları sarmıştır.
Kamuculuk-devletçilik-toplumculuk gözden düşürülmeye çalışılmıştır.
1990’da Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla dünya emekçi sınıflarının rolü her alanda azaltılmaya çalışılmıştır.
Ülkemizde de toplumcu düşüncelere “liberal bir renk” katılmaya çalışılmış ve Cumhuriyet değerlerine savaş açılmıştır.
“Demokratikleşme” adı altında numaracı cumhuriyetçiler türemiştir.
Edebiyatta ve kültürde bunun karşılığı “post-modern felsefe” adı altında yürütülmektedir.
Kimliği silen ya da göklere çıkaran eserler öne çıkarılmaktadır.
Ne adına?
Sözüm ona “özgürlük” “demokrasi” adına...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri sağlamdır, akılcıdır, gerçekçidir, birleştirici ve bütünleştiricidir.
Bunu anlamak için bir kez daha güneyimize, Suriye ve Irak’a, Ortadoğu’ya bakmak yeterlidir.
Emeği ve emekçileri önceleyen, sosyal adaleti ve toplumsal kalkınmayı hedefleyen bir Cumhuriyet ulus için en geçerli çözümdür.
Bu hedefte, büyük ülküde bize düşen sorumluluk düşünce üretmek, yazıp çizmek, estetik biçimlendirmeyle sanatımızı halka ulaştırmak ve toplumsal dönüşüme katkı vermektir.
Bazen baskıcı yönetimler sanata-edebiyata sansür getirirler.
O zamanlarda tarihsel roman, muhalefeti ifade etmenin bir aracı olarak kullanılır. Geçmiş betimlenerek bugün eleştirilir.
Örneğin, Suriye edebiyatında tarihsel kurgunun bir alt türü olarak büyülü gerçekçilik çokça yer alır. Şimdiki zamana örtülü eleştiri de yer alır bu teknikte.
Selim Bereket, bu türün öncü isimlerindendir.
Çağdaş Suriye edebiyatında bilimkurgu ve fütüristtik ütopyalar da mevcuttur ve bunlar muhalefet aracı olarak kullanılmaktadır.
Edebiyat, özellikle toplumsal gerçekçi edebiyat ruhu inceltir, yüreği ve beyni güçlendirir, umudu ve direnci arttırır, insanların gerçek dramlarını çözmeye, iyileştirmeye yardım eder.
Bunu yaparken büyük çelişkiyi-emek ve sermaye çelişkisini- unutmaz, yaşamın diyalektik deviniminden öğrenir.
Yazarlar hem düşünceleriyle hem davranışlarıyla toplumsal kalkınmaya katkı ve yön vermeye devam edecekler, geleceği büyük insanlık için oluşturacaklardır.
Sevgiyle ve üretkenlikle kalınız...