Inferno’nun üçüncü bölümünde şairlerimizi cehennemin kapısında görüyoruz. Şiirin bu dizeleri zihinlerde yer etmiş çok meşhur bir imgedir. Youtube de İtalyan sanatkârlar Komedya’nın çeşitli kantolarını okuyorlar. Orijinalini dinlediğinizde sanki kilise çanlarının çalması gibi insanlara bir uyarı olarak, Cehennem Kapısı üzerine yazılmış olan sözler kulağımızda yankılanıyor.
Fransız heykeltraş Rodin bu satırlardan ilham alarak mermerden Cehennem Kapısı (Gates of Hell- La Porte de L’Enfer) tasviri yapmıştır. Düşünen adam heykelinin orijinali de bu kapının üzerinde “Niye düştük bu duruma?” der gibi düşünmektedir. Dikdörtgen şeklindeki kapının üzerinde Komedya’dan sahneler işlenmiş, en tepeye de kimliği belirsiz, azap çekmekte olan üç ruh yerleştirilmiştir.
Ben bugün yazıyı hazırlarken Cehennemin Kapısı sözüyle Esat’ın hapishanelerinin açılan kapılarını düşündüm, o görüntüler geldi gözümün önüne, yerin dibine konulmuş yemeden- içmeden, gün ışığından, temiz havadan, en önemlisi günün birinde oradan kurtulma ümidinden mahrum bırakılmış insanlar geldi gözümün önüne.
Tanrıdan ümit kesilmez, kapı açıldı, onlar kurtuldu. Allah yardım etsin, bundan sonra dışarıda ilk kez temiz havada derin bir nefes aldıktan sonra yeni hayatlarına sıfırdan başlayacaklar.
Şimdi Cehennemin Kapısı’ndan geçip, Cehennemin dibine düşme sırası Esat’a geldi. Ona da “Allah bildiği gibi yapsın” diyorum. “Mazlumun ahı, indirir şahı” atasözümüzün doğruluğu bir kez daha kanıtlandı.
Tabii burada sadece fail ve mağdurlar yok. Bir de olayı bildiği halde sesini çıkarmayanlar, failin boynunu vurmayanlar var. Zulüm karşısında tarafsız kalanlar var. Bu Filistin meselesinde de aynı şekilde karşımıza çıkıyor.
Tarafsız kalan aslında taraf, failin veya mağdurun tarafı değil sadece kendi tarafını tutuyor.
Bugün sosyal medyada sıklıkla bu meseleye atıf yapılıp “Dante Cehennemin en ateşli yerini haksızlık karşısında susanlara, tarafsız kalanlara ayırmıştır” türünden yazılar görüyoruz. Aslı aşağıda göreceğimiz şekilde bu kantodur.
Bu dizelerin olması da Vietnam Savaşına karşı çıkan Martin Luther King’in Dante’ye atıfla bu sözleri söylemesi, haksızlık karşısında susmayacağını ifade etmesiyle olmuştur:
Now, I’ve chosen to preach about the war in Vietnam because I agree with Dante, that the hottest places in hell are reserved for those who in a period of moral crisis maintain their neutrality. There comes a time when silence becomes betrayal.
(Şimdi Vietnam Savaşı hakkında vaaz vermeyi seçtim, çünkü Dante’ye katılıyorum, Cehennemin en sıcak yeri, ahlaki kriz karşısında tarafsız kalmayı seçenlere ayrılmıştır. Öyle bir zaman gelir ki sessizlik ihanet olur) 30 Nisan 1967 tarihli konuşmasından.
Hazreti Muhammed’ e veya Hazreti Ali’ye ait olduğu düşünülen “Haksızlık karşısından susan dilsiz şeytan” sözü de bizim dilimizde bunu karşılayan bir sözdür.
Evet bu yazı Suriye için olsun, bütün ezilenler için olsun, açılan Cehennem kapılarından, haksız yere çekilen eziyetlerden kurtulanlar için olsun. Allah memleketimize de, bölgemize de daha iyi günler göstersin.
İnferno 3
“Bu kapıdan Azap şehrine girilir. Bu kapıdan sonsuz acıya geçilir,
Bu kapıdan kaybolmuşların yoluna çıkılır,
Adalet bunu gerektirir.
Beni inşa eden, İlahi emirdir
En yüce Hikmet, en yüce Sevgidir.
Benden önce -sonsuza kadar yaşayacak olanlar dışında-
Bir şey yaratılmamıştır. Ezelden Ebede kadar kalıcıyım.
Ey, bu kapıdan giren kişi,
Ümidi geride bırak!”
Kapının üzerinde, siyah mermer üstüne bu sözler yazılıydı
“Bu çok zor Efendim” dedim.
Hemen halimi anlayarak; “Endişeyi bırak, korkaklığı da,
Dertliler ülkesine geldik, daha evvel söylediğim gibi,
Akıldan ayrılanların yanına” diyerek, gülümsedi.
Elini, elimin üzerine koydu, teselli etti, içimi rahatlattı.
Sonra, bana saklı dünyayı gösterdi:
Yıldızsız gökyüzüne çığlıklar, yalvarmalar, ağlamalar yükseliyordu;
Acı haykırışları işitince ağlamaya başladım.
Bozuk konuşmalar, her dilden yankılanıyordu.
Korkunç sesler, ıstırap dolu kelimeler, öfke;
Yüksek sesler, sessiz iniltiler, patlayan şamar sesleri,
Hepsi birleşmiş uğulduyor, simsiyah atmosferde bir kum fırtınası, girdap olmuş dönüyordu.
Korku içinde; “Bu sesler ne?” dedim “Eza çekenler kim?”
“Bu zavallıların çarpık yoludur. Öyle bir hayat yaşadılar ki, kendilerine ne bir suçlama,
Ne de bir övgü geldi. Şimdi kendileri gibi olan meleklerle beraberler.
O meleklerin bir kısmı, ne şeytanın peşinden gitti, Ne de Tanrı’ ya sadık kaldı.
Öylece durdular, hareketsiz; kendi başlarına.
Ne Cennet alır bunları, ne de Cehennem!” dedi.
“Bunlar nasıl bir darbe alıyorlar ki, bu kadar bağırıyorlar?”
“Hiç ölmeyecek gibi, kör bir hayat yaşadılar, şimdi o hayatı değişmek isterler.
İsimleri hiçbir yerde geçmeyecek. Dünyada onları hatırlayan olmayacak.
Bu insanları gördün yeteri kadar, şimdi yolumuza devam edelim”
Bir bayrak geçti hızla ve pek çok kişi o bayrağı takip etti. Nefes almaya vakitleri yoktu.
Böylelerinin, dünyada bu kadar çok olduğunu bilmiyordum. İçlerinden bazılarını tanıdım.
Birisi, reddetmişti görevi korkudan.
Hemen anladım, buradakilerin kimler olduğunu.
Hem Tanrı’ yı, hem de Tanrı düşmanlarını kızdırdılar. Bunlar aslında hiç yaşamamış sayılır.
Çıplaktılar ve devamlı arılar, sinekler, böcekler tarafından sokuluyorlardı.
Yüzleri kan ve gözyaşı içindeydi. Akan gözyaşı ve kanı solucanlar böcekler yalıyordu.
Sonra biraz ilerde, geniş bir ırmak kıyısında toplanmış kalabalığı gördüm. Hemen sordum:
“Bunlar kim ve niye büyük bir istekle karşı kıyıya geçmeyi bekliyorlar?”
“Biraz dinleneceğiz Acheron ırmağı kıyısında. O zaman anlayacaksın ne olup bittiğini.”
Gözlerimi yere indirdim, biraz utanmıştım,
Irmak kıyısına varana kadar, başka bir şey sormadım. Onu rahatsız etmek istemiyordum.
Saçı, sakalı ağarmış yaşlı bir adam, “Yazıklar olsun size, bundan böyle gökyüzünü görmeyi unutun.
Sizi karşıya geçireceğim, sonsuz karanlığa. Acı, buz ve ateşe.
Sen kimsin öyle, yaşayan adam?
Bunların yanından ayrıl. Buradakilerin hepsi ölüdür” dedi.
Baktı ki; ben hareket etmiyorum,
“Bu yoldan değil, başka yoldan gideceksin kıyıya varmak için,
Daha hafif bir tekne lazım sana.” dedi.
Virgil, “Karon mesele çıkarma. Bütün isteklerin emir sayıldığı yerden emredildi.
Tartışacak bir şey yok.” diyerek itiraz etti.
Çamurlu ırmağın kaptanından başka bir ses çıkmadı. Gözlerinin etrafında ateş halkaları vardı.
Ama etraftaki çıplak ruhlar titremekteydi. Renkleri değişiyor, dişleri takırdıyordu.
Karon’ un konuşmasını duyunca, hem Tanrıya, hem de anne-babalarına lanet okudular.
Bütün insanlığa, doğdukları yere, tohumlarına, Dünya’ya gelmelerine neden olan olaya,
Kendi doğumlarına lanet okudular.
Kalabalığın içinde birbirlerine sokuldular. O kötü ırmağın yanında yüksek sesle ağladılar.
O ırmak, Acheron, Allah korkusu olmayanları beklemekteydi.
Zebani Karon, gözleri kor gibi parıldayarak çağırdı onları; “Toplanın” dedi.
Oyalananların üzerine küreğini indirdi. Sonbahar yaprakları gibi hemen döküldüler.
Âdem’ in kötü tohumları, teker, teker ırmağa doğru gitti.
Karon’ un başıyla işaret etmesi üzerine, hepsi itaat etti.
Onlar daha karşı kıyıya varmadan, bu tarafta bir gurup daha toplaştı.
“Oğlum, Allah’ın gazabı altında ölenler, buraya her memleketten, her iklimden gelmişlerdir.
Öbür tarafa geçmeyi kendileri isterler çünkü Adalet bunu gerektirir.
Korkuları isteğe dönüşür. Hiçbir ‘iyi ruh’ buradan geçmez.
Karon’ un ne demek istediğini anlamışsındır şimdi.”
Bunu söyler söylemez, karşı kıyı bir depremle sarsıldı;
Şimdi bunları hatırlarken, yine ter içinde kaldım.
Yer yarıldı, kırmızı lava fışkırdı. Bir rüzgârla, ışıldadı,
O ışıkla kendimden geçip, yığılıp kaldım.
Dante ve Virgil Cehennemin kapısına gelirler, kapıda ürkütücü bir yazı yazmaktadır. Buraya giren bir daha çıkamayacak, aydınlığı göremeyecektir. Dante bu kapıdan geçmekten haklı olarak korkuyor ama Virgil’ e de pek bir şey söyleyemiyor, onun duygularını incitmek istemiyor. Çünkü, Virgil’ de Cennet' e gidemeyecekler arasında. Virgil, onu girmesi için yüreklendiriyor. “Korkaklığı bırak” diyor. Girdiklerinde acı çekenleri görüyorlar; haykırışlar yeri göğü inletiyor. Dante bunların kim olduğunu sorduğunda, “kötülük karşısında tarafsız kalanlar, hiçbir şey yapmamayı tercih edenler” cevabını alıyor. Hiçbir şey yapmamak da, tarafını seçmemek de bir seçim aslında.
Bu ruhların arasında, Tanrı şeytanı kovduğunda, ne şeytanla giden, ne de Tanrı’ ya sadık kalan, şeytana tepkisiz kalan melekler de var. “Buradakilere fazla bakma, geç; bunlara bakmaya değmez” diyor Virgil. Bu kişilerin isimleri de belirtilmiyor. İyi veya kötü bir şey yapmamışlar, korkaklar, isimlerini anmaya gerek olmadığını düşünüyorlar.
Dante, içlerinde bazısını tanıyor, bu kişi, görevi reddetmekle suçladığı Boniface’ den evvel, Papa olan Celestine. Görevi üstlenip, hakkıyla yerine getirmektense tarafsızlığı tercih etmiş. Boniface, onu istifa etmeye ikna etmiş ve kendisini Papalığa seçtirtmiş. Sonra da, bazı kötülükler yapmış, bu sebepten Dante her ikisini de sevmiyor. Bir başka yorum, sorumluluğu reddeden kişinin İncil’de ismi geçen Roma’nın Kudüs’teki valisi Pontus Pilate olduğu yolundadır. Pontus Pilate kendisi karar vermeyerek, Hazreti İsa’nın çarmıha gerilme kararını Yahudilere bırakmış.
Dünyada hareketsiz, tepkisiz kalanların cezası, arılar tarafından sokulmak, böcekler tarafından ısırılmak. O hareketsizliğin tersine, şimdi sürekli hareket halindeler, elleri kollarıyla arıları savmaya uğraşıyorlar. Akan kanları -iyilik yolunda akıtmadıkları kanları- şimdi böceklere, solucanlara yem oluyor.
Yaşadığı dönemde, Sokrat’ a “at sineği” diyorlarmış. Sinek veya arı nasıl sakin hayvanı soktuğunda, at yerinden fırlarsa, onun fikirleri de, toplumu harekete geçiriyordu. Filozofun görevi, bu halkı uyandırmak. “Kötülüklere karşı sessiz kalma” demek.
Dünyada kendi çıkarı için susanlar, hareket etmeyenler, öğüt almayanlar burada sineklere böceklere maruz kalıp, hareket etmek zorunda kalıyorlar.
Bunları gördükten sonra ilerliyorlar, ırmak kıyısına gidiyorlar. Irmağın öte tarafı, karanlıktan görülmüyor. Buradan sonra karşıya geçecek olan, Cehennem yolcuları, kendi istekleriyle geçiyorlar; çünkü dünyada, kötülüğü seçtiler, şimdi de gidecekleri yer belli, yani seçim daha evvelden yapılmış durumda.
Onları karşı kıyıya geçirecek olan kayıkçı Yunan mitolojisinde ismi geçen Karon. Dante’nin yaşayan biri olduğunu anlayınca, “senin burada işin yok” diyor. Virgil durumu anlatıp, izinleri olduğunu söylüyor. O sırada büyük bir deprem oluyor.
Dante korkusundan bayılıyor…
- Başka yol: Cehennemlik olmayanlar ya direkt Cennete gidiyorlar ya da çoğunlukla denizin ortasında bir ada olan Araf kayalıklarına meleğin kayığıyla gidip Araf dağını tırmanıyorlar. Karon sadece Cehennemlikleri götürüyor.