Kardeşi Menelaus’un düelloyu kazandığına inanan Agamemnon, artık Helen’i alıp gitmeleri gerektiğini söyler. Ona göre artık bu savaş burada bitmiştir. Helen’i gelirken yanında getirdiği hazinesiyle beraber alıp, Argos’a geri dönecekler, giderken Truvalılardan savaş tazminatı isteyecekler. Böylelikle döndüklerinde kendilerini savaşın galibi ilan edecekler. Komutanın kararı böyleydi. Truvalılar da artık savaştan bıkmıştı.
Bu durumu Olimpos’ dan seyreden Zeus da artık barış olmasını ve bu savaşın bitmesini istiyordu. Ancak Hera ve Athena barış olmasına rıza göstermediler. Hera için Truvalıların yenilmiş olması yeterli değildi, kıskançlığı öyle çoktu ki şehrin tamamen yakılıp, yıkılmasını istiyordu. Zeus ise en sevdiği şehrin Truva olduğunu söyledi, devrinin en düzgün yönetilen, en medeni şehrinin yıkılmasını istemiyordu. (Zeus düzeni, kültürü temsil ediyor).
Hera ile aralarında bir pazarlık oldu. Hera Zeus’un çok kuvvetli olduğunu ama kendisinin de bir tanrıça olarak hem de Kronus’un büyük çocuğu olarak bazı haklara sahip olduğunu, Truva’nın yıkılmasını istediğini ancak buna karşılık Zeus’un isterse onun çok sevdiği Argos, Mikene ve Sparta’yı yıkabileceğini söyledi. Bu ısrar üzerine Zeus, Athena’yı savaş meydanına gönderdi, Hera’ya “Priam’ı ve oğullarını yesen doymazsın” dedi. (Bu şekilde Kronus’un evlatlarını yediğini -sonradan bir şekilde kurtuluyorlar- Hera’nın da babası Kronus gibi zalim olduğunu anlatıyor.)
Athena, Truvalı okçu Pandoras’ı bularak, Menelaus’u öldürmesini, bu sayede üne ve servete kavuşacağını söyleyerek kandırdı.
“Akılsız” diye tanımlanan Pandoras, fazla düşünmeden bu teklifi kabul ederek, okunu Menelaus’a yöneltti. Athena’nın asıl maksadı Menelaus’un ölmesi değil yaralanmasıydı. Derhal koşarak bebeğinin yüzünden sinek kovalayan bir anne gibi hafif bir hareketle okun yönünü değiştirip Menelaus’u kurtardı.
Esasında kalbine atılan olan ok, savaşçıyı bacağından yaralamıştı. Menelaus’un bacağından aşağıya kan boşandı. Bunun üzerine savaş meydanında büyük bir karışıklık yaşandı. Agamemnon kardeşi öldü zannederek ağıt yakmaya başladı. Bu ağıtlarda hem kardeşinin ölümüne üzülmesi hem de kendi memleketine eli boş dönmenin acısı ve utancı vardı.
Kardeşinin ölümü ile savaş sebebi ortadan kalkacak, Helen’i alamadan dönmüş olacaklardı. O böyle sızlanırken, Menelaus “Ben ölmedim, boşuna telaşlanma, sadece bacağımdan yaralandım” dedi. Hemen doktor çağırdılar. Menelaus’un iyileşeceği anlaşılınca yeniden savaş hazırlıkları başladı.
Agamemnon hem Truvalılara “ateşkesi niye bozdunuz?” diye bağırıyor hem de çeşitli komutanları ziyaret ederek, onları savaş için ikna etmeye çalışıyordu. Komutanlarla konuşurken onlara babalarının yaptıkları kahramanlıkları hatırlatarak, bu neslin de aynı kahramanlıkları yapması, babalarından geri kalmamaları gerektiğini söyledi.
Bir kişinin aptallığı, kolay kanması savaşı yeniden başlatmıştı…
Diomedes
Savaşın yeniden başlamasıyla Diomedes sahneye çıktı. Asil’den sonra en kuvvetli savaşçı olan Diomedes, Athena’nın yardımıyla kuvvetini gösterecektir. Ancak Pandoras’ın okları onu da buldu. Beklemediği bir anda vurulan Diomedes Athena’yı yardıma çağırdı. Athena ona tanrılarla insanları savaş meydanında birbirinden ayırt edebilecek bir güç verdi. (Normalde insanlar tanrıları göremiyor)
Diomedes önce Pandoras’ı, sonra diğer Truvalıları öldürdü, Afrodit’in oğlu olan Aeneas’ı yaraladı. Aeneas’ın yaralanınca, meşhur atlarını Diomedes alıp, Yunan tarafına götürdü ve Aeneas’ı işini bitirmek için döndü. Aeneas’ın annesi Afrodit, durumu görüp yardıma koştu. Paris’i savaş meydanından kaçırdığı gibi, oğlu Aeneas’ı da kaçırmak istiyordu ancak Diomedes onu tanıyıp, mâni oldu.
Athena ona Afrodit’i yaralama yetkisi vermişti. Aralarındaki mücadelede Afrodit bileğinden yaralandı. Bu yaranın etkisiyle Aeneas’ı düşüren Afrodit, korku ve inanmazlıkla Olimpos dağına kaçtı, annesine giderek ağladı. (Bütün savaş onun yüzünden başladı, onca insan öldü ama o bileğinden yaralandığı için ağlıyor) Zeus ona “Senin görevin aşk meşk, sen savaştan anlamazsın” diyerek, bir daha savaşa karışmasını yasakladı.
O sırada durumu gören Apollo, Aeneas’ı yere düşmeden yakalayıp, tedavi olması için Bergama Tapınağı’na götürdü çünkü o da Truva’yı tutuyordu.
Truva tarafında savaşmak için savaş tanrısı Ares (Latince de Mars) de meydana indi, Hektor’un yanında çarpışmaya başladı. Onun gelmesiyle savaş çok şiddetlendi. Yunanlılar geri çekilmeye başladılar.
Athena ve Hera Yunanlılara yardıma koştu. Athena’nın cesaretlendirmesiyle Diomedes Ares’i yaraladı. (Tanrıları yaralayarak haddini aşıyor) Ares kızgınlıkla savaştan çekilerek, Olimpos dağına çıktı, Diomedes’i Zeus’a şikâyet etti.
Zeus bu duruma aldırmadı, “sen kavgacı olduğun için başın belaya giriyor ama merak etme, tanrı olduğun için kısa sürede iyileşeceksin” dedi.
Ares’in yaralanmasından sonra Athena ve Hera da Olimpos dağına geldi.
Artık savaşta insanlar yalnızdı…
İlyada’da kader unsuru, insanların kendi seçimleri kadar, tanrıların verdiği kararlarla da yaşamlarının bir anda değişebileceği vurgusu yapılmaktadır.