Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

NE OLACAK FLORANSA’ NIN HALİ?

Dante burada Guelf ve Ghibelline çatışmasını anlatıyor. Papalık yanlısı Guelfler imparatorluk yanlısı Ghibellinleri sürdükten sonra kendi aralarında Siyah ve Beyaz olarak ikiye ayrılmış, iktidar mücadelesi yaşamış, sonunda bir dalavere ile Beyazlar da sürülmüştü. Bunların arasında yolsuzlukla suçlanan Dante de vardı. Bu kantoda Dante, Cehennem’de Floransalı bazı ruhlarla karşılaşıyor. Geçen bölümde Francesca ve Paolo’nun hikayesinden etkilenip bayılmıştı, gözünü açtığında kendisini başka bir fırtınanın içinde buldu. İnferno 6 O ikisinin üzüntüsü benim aklımı karıştırmıştı; Kendime geldiğimde yeni fırtınalar; fırtınaya tutulmuş yeni ruhlar gördüm. Ben hareket ettikçe, onlar da etrafımda dönüyorlardı. Baktığım her yerde onlar vardı. Böylece, üçüncü halkaya gelmiştik. Ağır bir yağmur hiç durmaksızın yağıyor; soğuk, belalı, Hiç değişmeden, hiç azalmadan; hiç çoğalmadan yağıyor... Yağmur ve kocaman dolu parçaları pis sudan; Kar pis havadan oluşuyordu. Toprak kötü kokuyor, ıslandıkça daha beter oluyordu. Cerberus- acayip yaratık- zalimce, üç ağzından birden, Yerde sürünen çamura batmış ruhlara doğru, kurt gibi uluyordu. Kırmızı gözleri, siyah yağlı sakalı vardı; karnı şiş, pençeleri kocamandı. Onu gören kaçıyordu. Yağmur altında kalan ruhlar da, hayvanlar gibi sesler çıkarıyor; Yağıştan kurtulmak için birbirlerini siper almaya çalışıyor, dönüp duruyorlardı. Cerberus, pis solucan, bizi görünce üç ağızından birden sövmeye başladı. Her yeri nefretle titriyordu; Liderim ellerini açtı kocaman, yerden bolca çamur alarak, Canavarın ağızlarına doğru fırlattı. Kemik için havlayan köpeğin istediği verilince, Hemen sakinleşip kemiğe yumulması gibi susup, yemeğe başladı. Onun susması ruhları mutlu etti; “Keşke sağır olsak da, bunu duymasak” diyorlardı. Ağır yağmurun altında, hepsi yerde sürünen ruhlar arasında yürüyorduk, Et- kemik, insan şeklinde ama hiçbir şeydiler... İçlerinden sadece biri, bizi görür görmez, doğrularak oturur duruma geldi. “İnferno’ dan geçmekte olan ruh, lütfen döndüğünde benden bahset; Ben daha oradayken, doğmuştun sen” dedi bana. “Çekmekte olduğun acıdan olacak, tanıyamadım seni” dedim; “Sanki hiç birbirimizi tanımıyor gibiyiz. Ama bana kendini tanıt ve niye burada olduğunu; Bu acıyı çekmekte olduğunu anlat! Bundan beteri varsa da, bu kadar iğrenç değildir.” dedim. “Güneşin altında yaşarken, o şehirde, kıskançlık hüküm sürüyordu; Senin şehrin, aynı zamanda benim şehrimdi. Orada bana Ciacco (Domuz) derlerdi. Oburluğumun cezası çekmekteyim Dertli bir ruhum ama yalnız değilim, Buradakilerin hepsi aynı dertten mustarip, Benimle aynı suçun cezasını çekmekteler.” Daha fazla bir şey demedi. Ben sordum; “Ciacco, o kadar perişan haldesin ki; senin haline ağlıyorum, Ama söyle bana; eğer söyleyebilirsen, Ne olacak o bölünmüş şehrin hali? Orada adil kimse var mı? Niye bu kadar bölündü o şehir?” “Pek çok kavga olacak ve çok kan dökülecek; Kırsaldaki parti (Beyazlar- Dante’nin partisi), Diğerini (Siyahlar) atmak için şiddete başvuracak. Ama sonra hakimiyeti kaybedecek. Üç sene içinde, öbür parti muzaffer olacak. O tarafsız gözükenin sayesinde. (Papa Boniface) Siyahlar, Beyazları yere batıracak. Kendi kafası da göklerde. Suçlamalar olacak. Senelerce şikâyet edecekler. Bir- iki iyi var aralarında, ama o kadar. İsmini duymazsın bile onların. Kıskançlık, Açgözlülük ve Kibir, Üç günah, o şehrin yangınının nedeni.” Böyle bitirdi sözlerini. Dedim ki; “Biraz daha bilgi alabilir miyim senden? Ne oldu iki onurlu adama; Farinata ve Tegghiaio’ ya Jacopa ve Rusticcucci’ ye; Arrigo ve Mosca’ ya? Ve iyi olmaya kararlı olanlara? Şimdi neredeler? Belki görürüz onları.” Cennette mi, yoksa Cehennemde mi olduklarını öğrenmek istiyordum. “En karanlık ruhların arasındalar. Değişik günahlardan dolayı, Cehennemin dibini boyladılar. Eğer, o kadar derine inersen görürsün onları. Ama o tatlı dünyaya geri dönersen- yalvarırım sana- İnsanlara benden bahset. Artık daha bir şey söylemem, boşuna sorma.” Şaşı gözlerinin biriyle, baktı bir müddet, Sonra başını eğip, yüzüstü gene çamura yattı. Diğer körlerin arasına... “Artık kalkmaz;” dedi Virgil; “Taa ki Sur’a üfleninceye ve karşı çıkılmaz Otorite gelip de, herkes ete kemiğe bürünene kadar. O zaman gömüldükleri yeri bulurlar. Ve son hüküm okunur.”   Bu yapışkan çamurdan geçtik. Ruhların çamura bulandığı yerden, yavaşça yürüyorduk, ona sordum: “Efendim hesap günü gelip de, son hüküm verilince ne olacak? Bunların durumu daha iyi mi olacak, daha kötü mü? Ya da aynı mı kalacak?”   “Biliyorsun sen bunları; ‘İlmini hatırla!” dedi. “Bir şey mükemmel halini alınca, acı da, haz da artar. Bunlar günahkardır; hiçbir zaman mükemmelliğe eremezler, ama yaklaşacaklar.”   O halkayı dönmeye devam ettik, pek çok şey anlattı bana. Tekrar inişe geçilen yere geldik,  *Zenginlik Tanrısı Pluto’ yu, Büyük düşmanı gördük… Klasik eserler nasıl okunmalı? Bence en iyisi zamana yayarak, yazarın hayatını, yaşadığı dönemi inceleyerek, not alarak, altını çizerek, o konudaki düşüncelerimizi kaydederek okunmalı. Modern zamanlardaki best-seller tipi kitaplar, page turner denilen bir çırpıda okunmak ve çabuk tüketilmek için yazılmış kitaplardan farklı olarak dünya edebiyatının klasiklerini okuduğumuzda bu kitaplar, oradaki duygu ve düşünceler bizimle kalıyor. Aradan yüzyıllarda geçse insan tabiatı değişmediği için burada anlatılan olaylarla kendi zamanımızın olayları arasında bağlantılar kurabiliyoruz. *Pluto: Yeraltı tanrısı Pluto’ya Dante “zenginlik tanrısı” diyor çünkü altın gümüş diğer madenler yer altından çıkarılıyor.  
Ekleme Tarihi: 03 Nisan 2025 - Perşembe

NE OLACAK FLORANSA’ NIN HALİ?

Dante burada Guelf ve Ghibelline çatışmasını anlatıyor. Papalık yanlısı Guelfler imparatorluk yanlısı Ghibellinleri sürdükten sonra kendi aralarında Siyah ve Beyaz olarak ikiye ayrılmış, iktidar mücadelesi yaşamış, sonunda bir dalavere ile Beyazlar da sürülmüştü. Bunların arasında yolsuzlukla suçlanan Dante de vardı.

Bu kantoda Dante, Cehennem’de Floransalı bazı ruhlarla karşılaşıyor. Geçen bölümde Francesca ve Paolo’nun hikayesinden etkilenip bayılmıştı, gözünü açtığında kendisini başka bir fırtınanın içinde buldu.

İnferno 6

O ikisinin üzüntüsü benim aklımı karıştırmıştı;

Kendime geldiğimde yeni fırtınalar; fırtınaya tutulmuş yeni ruhlar gördüm.

Ben hareket ettikçe, onlar da etrafımda dönüyorlardı.

Baktığım her yerde onlar vardı. Böylece, üçüncü halkaya gelmiştik.

Ağır bir yağmur hiç durmaksızın yağıyor; soğuk, belalı,

Hiç değişmeden, hiç azalmadan; hiç çoğalmadan yağıyor...

Yağmur ve kocaman dolu parçaları pis sudan;

Kar pis havadan oluşuyordu.

Toprak kötü kokuyor, ıslandıkça daha beter oluyordu.

Cerberus- acayip yaratık- zalimce, üç ağzından birden,

Yerde sürünen çamura batmış ruhlara doğru, kurt gibi uluyordu.

Kırmızı gözleri, siyah yağlı sakalı vardı; karnı şiş, pençeleri kocamandı.

Onu gören kaçıyordu.

Yağmur altında kalan ruhlar da, hayvanlar gibi sesler çıkarıyor;

Yağıştan kurtulmak için birbirlerini siper almaya çalışıyor, dönüp duruyorlardı.

Cerberus, pis solucan, bizi görünce üç ağızından birden sövmeye başladı.

Her yeri nefretle titriyordu;

Liderim ellerini açtı kocaman, yerden bolca çamur alarak,

Canavarın ağızlarına doğru fırlattı.

Kemik için havlayan köpeğin istediği verilince,

Hemen sakinleşip kemiğe yumulması gibi susup, yemeğe başladı.

Onun susması ruhları mutlu etti;

“Keşke sağır olsak da, bunu duymasak” diyorlardı.

Ağır yağmurun altında, hepsi yerde sürünen ruhlar arasında yürüyorduk,

Et- kemik, insan şeklinde ama hiçbir şeydiler...

İçlerinden sadece biri, bizi görür görmez, doğrularak oturur duruma geldi.

“İnferno’ dan geçmekte olan ruh, lütfen döndüğünde benden bahset;

Ben daha oradayken, doğmuştun sen” dedi bana.

“Çekmekte olduğun acıdan olacak, tanıyamadım seni” dedim;

“Sanki hiç birbirimizi tanımıyor gibiyiz.

Ama bana kendini tanıt ve niye burada olduğunu;

Bu acıyı çekmekte olduğunu anlat!

Bundan beteri varsa da, bu kadar iğrenç değildir.” dedim.

“Güneşin altında yaşarken, o şehirde, kıskançlık hüküm sürüyordu;

Senin şehrin, aynı zamanda benim şehrimdi.

Orada bana Ciacco (Domuz) derlerdi. Oburluğumun cezası çekmekteyim

Dertli bir ruhum ama yalnız değilim,

Buradakilerin hepsi aynı dertten mustarip,

Benimle aynı suçun cezasını çekmekteler.”

Daha fazla bir şey demedi. Ben sordum;

“Ciacco, o kadar perişan haldesin ki; senin haline ağlıyorum,

Ama söyle bana; eğer söyleyebilirsen,

Ne olacak o bölünmüş şehrin hali?

Orada adil kimse var mı?

Niye bu kadar bölündü o şehir?”

“Pek çok kavga olacak ve çok kan dökülecek;

Kırsaldaki parti (Beyazlar- Dante’nin partisi),

Diğerini (Siyahlar) atmak için şiddete başvuracak.

Ama sonra hakimiyeti kaybedecek.

Üç sene içinde, öbür parti muzaffer olacak.

O tarafsız gözükenin sayesinde. (Papa Boniface)

Siyahlar, Beyazları yere batıracak.

Kendi kafası da göklerde. Suçlamalar olacak. Senelerce şikâyet edecekler.

Bir- iki iyi var aralarında, ama o kadar. İsmini duymazsın bile onların.

Kıskançlık, Açgözlülük ve Kibir,

Üç günah, o şehrin yangınının nedeni.”

Böyle bitirdi sözlerini.

Dedim ki; “Biraz daha bilgi alabilir miyim senden?

Ne oldu iki onurlu adama; Farinata ve Tegghiaio’ ya

Jacopa ve Rusticcucci’ ye; Arrigo ve Mosca’ ya?

Ve iyi olmaya kararlı olanlara?

Şimdi neredeler? Belki görürüz onları.”

Cennette mi, yoksa Cehennemde mi olduklarını öğrenmek istiyordum.

“En karanlık ruhların arasındalar.

Değişik günahlardan dolayı, Cehennemin dibini boyladılar.

Eğer, o kadar derine inersen görürsün onları.

Ama o tatlı dünyaya geri dönersen- yalvarırım sana-

İnsanlara benden bahset.

Artık daha bir şey söylemem, boşuna sorma.”

Şaşı gözlerinin biriyle, baktı bir müddet,

Sonra başını eğip, yüzüstü gene çamura yattı.

Diğer körlerin arasına...

“Artık kalkmaz;” dedi Virgil;

Taa ki Sur’a üfleninceye ve karşı çıkılmaz Otorite gelip de, herkes ete kemiğe bürünene kadar.

O zaman gömüldükleri yeri bulurlar. Ve son hüküm okunur.”

 

Bu yapışkan çamurdan geçtik.

Ruhların çamura bulandığı yerden, yavaşça yürüyorduk, ona sordum:

“Efendim hesap günü gelip de, son hüküm verilince ne olacak?

Bunların durumu daha iyi mi olacak, daha kötü mü?

Ya da aynı mı kalacak?”

 

“Biliyorsun sen bunları; ‘İlmini hatırla!” dedi.

“Bir şey mükemmel halini alınca, acı da, haz da artar.

Bunlar günahkardır; hiçbir zaman mükemmelliğe eremezler, ama yaklaşacaklar.”

 

O halkayı dönmeye devam ettik, pek çok şey anlattı bana.

Tekrar inişe geçilen yere geldik,

 *Zenginlik Tanrısı Pluto’ yu,

Büyük düşmanı gördük…

Klasik eserler nasıl okunmalı?

Bence en iyisi zamana yayarak, yazarın hayatını, yaşadığı dönemi inceleyerek, not alarak, altını çizerek, o konudaki düşüncelerimizi kaydederek okunmalı. Modern zamanlardaki best-seller tipi kitaplar, page turner denilen bir çırpıda okunmak ve çabuk tüketilmek için yazılmış kitaplardan farklı olarak dünya edebiyatının klasiklerini okuduğumuzda bu kitaplar, oradaki duygu ve düşünceler bizimle kalıyor. Aradan yüzyıllarda geçse insan tabiatı değişmediği için burada anlatılan olaylarla kendi zamanımızın olayları arasında bağlantılar kurabiliyoruz.

*Pluto: Yeraltı tanrısı Pluto’ya Dante “zenginlik tanrısı” diyor çünkü altın gümüş diğer madenler yer altından çıkarılıyor.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.