Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

ROTA FORTUNAE / ÇARK-I FELEK

İnsanların da, ülkelerin de talihi, aynı kalmaz sürekli değişir. Eskiler bunu şans talih tanrıçası Fortuna’ya bağlamışlar. Bizde Çark’ı Felek, İngilizcede Wheel of Fortune denilen bir büyük çark hayal etmişler. “Talihin iyiyken en yukarı çıkıyorsun ancak gene de dikkatli ol, gurura kapılma biraz sonra inişe geçeceksin. Dibi gördüğünde, sakın ümidini kaybetme, buradan sonrası tekrar yukarı çıkış” demişler. Doğrudur, “Düşmez kalkmaz bir Allah” deniz. İnsanların şansı, kısmeti değişebilir. Misal, güvendiğin dağlara kar yağabilir, aşklar bitebilir. Halkın çok değer verdiği kişiler, partiler oy kaybedebilir. Bir bakarsın, Kusura bakma işi işten geçti, Olamayız artık eskisi gibi” şarkısı çalmaya başlamış… İnferno’nun yedinci kantosu şifreli bir şekilde “Pape, Satan, Aleph” diye başlıyor. Dante’nin dönemin Papası Boniface ile yaşadığı sorunlar ve onun yüzünden sürgün edildiği düşünülürse ilk iki kelime Papa ve Şeytan olmalı. Aleph ise İbranicenin ilk harfi, (Yunanca Alpha, Arapça Elif) ebced hesabında karşılığı bir- Tanrının birliğini ve lideri simgeliyor. İbranice de Boğa simgesi aynı zamanda. Hz. Musa on emri almak için dağa çıktığında kavmi başlarında peygamberleri olmayınca (Hazreti Harun’u da dinlemeyip) yeniden buzağıya tapmaya başladı, ellerindeki metal eşyayı eritip buzağı heykeli yapmaya çalıştı. Bu hikâye insanın ne kadar kolay doğru yoldan çıkabileceğini, Tanrı inancını bırakıp materyal değerlere yönelebileceğini gösteriyor. Aleph harfini yazının simgesi olarak düşünürsek ikna etme gücü olan kimsenin (yazarların siyasetçilerin vs.) sözle, yazıyla insanları kandırabileceğini veya yanlış fikirler de aşılayabileceğini anlayabiliriz. Dante dördüncü kantoda (bkz. Limbo başlıklı yazı) kendisini en büyük altı şair arasında görüp gururlanmıştı. En büyük şair yazar, bilim adamı ve filozofların arasında bulunmaktan çok mutlu olmuştu. Sonraki kantoda Francesca’nın hikayesinde, kendisininkilere benzer aşk şiirlerini çağrıştıran edebi bir konuşmayı Francesca’nın ağzından işittiğinde, onların birbirlerine aşkının bir aşk hikayesi okudukları sırada başlamış olmasından çok etkilendi ve bayıldı. Çünkü orada yazarın toplum karşısındaki sorumluluğunu idrak etti Papa şeytan ve yazı üçgeniyle insanları üç şekilde etkilemenin mümkün olduğunu düşünebiliriz. Dini de yazıyı da iyi veya kötü amaçla kullananlar oluyor. Özellikle günümüzde kitle iletişim araçları, sinema, televizyon ve internet yoluyla insanları etkileyip siyaseti, ekonomiyi yönlendiriyorlar. Hatta ülkeler, birbirlerini seçimleri etkilemekle suçluyor. Onun dışında bu kantoda paraya çok önem verenleri, “hep bana, hep bana” diyenleri, ölçü bilmeyip ya fazla tutumlu ya da fazla savurgan olanları görüyoruz. Ancak bu para hırsı mal mülk sevdası cehennemde onlara yük olmuş sırtlarında kaya gibi ağırlıkları taşıyorlar. Yolları yol değil, bir yere çıkmıyor, bir kısır döngüde dönüyorlar. Herkesin şansı bahtı açık olsun… İnferno 7   "Papa Satan Aleppe Papa Satan Aleppe"  Pluto bunları sayıklıyordu.  Bilge “Korkma; korkun sana baskın gelmesin, yolundan almasın, Bunun kuvveti varsa da, seni yolundan edemez” diyerek bana güven verdi.  Sonra Pluto’ un yuvarlak yüzüne döndü:  “Kes sesini lanetlenmiş Kurt; Nefretinle kendi kendini ye! Bu yolcunun yolculuğu, alelade bir yolculuk değildir; Baş melek Mikail’ in- kendini beğenmiş asilerden intikam aldığı yerden- izinlidir.”   Fırtına da yelken direğinin kırılıp da, üstüne dolanan Yelkenlerle bir çatırdayarak suya inmesi gibi, vahşi canavar yere serildi.  Biz de dördüncü çukura doğru yola koyulduk. Evrenin bütün kötülükleri burada saklanıyordu.   İlahi Adalet! Ne cezalar veriyor, ne işkenceler yapıyorsun. Niye günahın bizi yenmesine; yiyip bitirmesine izin veriyoruz?  Buradaki ruhlar, Sicilya kayalıklarını döven dalgalar gibi Birbiriyle çarpışıyor, Birbirinin üzerine yıkılıyor;  Etrafımızda halkalar halinde dolaşıyorlardı. Bu halka, her yerden daha fazla kalabalıktı. Yüksek sesle uluyorlardı. Ağırlıkları göğüsleriyle ittirerek taşıyorlardı.  O ağırlığın altında bağırıyorlardı Biri öbürüne “niye biriktiriyorsun?”  Diğeri öbürüne “niye savuruyorsun?” diyordu Bir o tarafa, bir bu tarafa, o ağırlıkları taşıyor, Birbiriyle karşılaşınca geri dönüyor, Dönüp, tekrar çarpışıyorlardı. Hep, aynı şeyleri söylüyorlardı. Kalbim daraldı; “Üstadım, lütfen açıklar mısın kim bunlar?   Şu solumuzdakiler, kafası kazınmış olanların hepsi papaz mı?”  “Buradakilerin hepsinin akıl gözleri kapalıydı, Orta yolu bilmezlerdi. Şimdi kendileri de, bunun böyle olduğunu alabildiğine yüksek sesle haykırıyorlar, Soldakiler papazdı, başları kazınmış olanlar. Onların yanında papa ve kardinaller var. Açgözlülükleri sınır tanımayanlar..." dedi  "Bu iki gurup arasında tanıdıklarım olmalı" dedim.  "Boşuna düşünüyorsun bunu, yaşadıkları hayat onları pislik içinde bıraktı, Burada çektikleri eza, onları tanınmaz hale getirdi Sonsuza kadar, bu ağırlıkları sürükleyecekler. Dünyadayken, gözlerini kıstılar, kör olmaya çalıştılar. Şimdi burada öyle karanlıktalar ki; tanıyamazsın Sonsuza kadar, eli sıkılar ve kafası kazıtılmış olanlar; Müsriflerle, cimriler beraber olacak. Dünya malını gördün oğlum, Fortuna’ nın elindedir. İnsanın aklını karıştırır. Ay ışığı altındaki bütün altınlar, bunların hevesini tatmin edemez; Bu gördüklerinin tek bir tanesine bile yetmez."  "Üstadım bu bahsettiğin Fortuna kimdir? Niye dünyanın zenginliği onun elinde?"  "İnsanlar kendi cahilliklerinin kurbanıdır. Şimdi dediklerimi iyi dinle, bilgeliği herşeyi kaplayan,  Âlemleri yaratan Tanrı, Onlara yönetici olarak Melekleri tayin etmiştir, Her yer eşit aydınlansın, Işık eşit olarak dağıtılsın, diye Dünya malının, makam ve mevkiinin de bir yöneticisi vardır;  Talihi, insandan, insana; ırktan ırka, aileden aileye,  Zamanı geldiğinde taşır.  İnsan kendi talihini idare edemez, Bir milletin talihi yükselir, yönetici olur; diğeri yönetilir Yönetici nasıl karar verdiyse öyle olur. Kararlar, yüksek otların arasına saklanmış bir yılan gibi gizlidir İnsan aklı onu anlayamaz Kendi krallığında, işlerin nasıl yürüyeceğini kendi kararlaştırır; Nasıl diğer Tanrılar, kendi krallıklarını yönetiyorsa Değişik kombinasyonlar yapar, sıralar, hiç durmak bilmez. Kimseyle anlaşmaya yanaşmaz; Görevi gereği taviz vermez. İnsanın talihi değişince feleğin çarkına küfreder. Küfrün muhatabı Fortuna’ dır. Ona teşekkür etmesi gerekenler bile, bazen küfreder  Suçlamaya gerek yoktur, o görevini yapmaktadır  Ama o kutsanmıştır, bu lafları duymaz. Diğer meleklerle, beraber mutludur. Mutlulukla çarkı döndürür, Hadi şimdi buradan, daha beterini görmeye gidelim,  Bir yıldız batarsa, diğeri doğar; yolumuza devam edelim"  Başka bir su kenarına geldik, karanlık sulara,  Zor yollardan, çetin geçitlerden geçerek, Styx bataklığına vardık.  Durup, etrafıma baktım; çamura batmış insanlar gördüm. Hepsi çıplaktılar ve öfke içindeydiler Birbirleriyle tekme tokat kavga etmekle yetinmiyor, Bir de ısırıp etini çiğniyorlardı  “Öfkesine hâkim olamayanların yeri burası oğlum” dedi Virgil. Bataklığın içinde, bazılarının öfkesi köpürüyor, Yukarı çıkıyor, ne tarafa baksan öfkelileri görüyorsun  “Güneşi göremedik, kafamızın içi hep öfkeden bulanıktı, Dünyadayken de, hep çamurun içindeydik” diyorlar; Ağızlarından çıkan anlaşılmıyor, çünkü boğazlarının içi de çamur dolu”  Bataklıkla, kuru kıyının arasında dolaşıp,  Bu ruhları gördükten sonra, Kule’ ye yaklaştık...    
Ekleme Tarihi: 13 April 2025 - Sunday

ROTA FORTUNAE / ÇARK-I FELEK

İnsanların da, ülkelerin de talihi, aynı kalmaz sürekli değişir. Eskiler bunu şans talih tanrıçası Fortuna’ya bağlamışlar. Bizde Çark’ı Felek, İngilizcede Wheel of Fortune denilen bir büyük çark hayal etmişler. “Talihin iyiyken en yukarı çıkıyorsun ancak gene de dikkatli ol, gurura kapılma biraz sonra inişe geçeceksin. Dibi gördüğünde, sakın ümidini kaybetme, buradan sonrası tekrar yukarı çıkış” demişler.

Doğrudur, “Düşmez kalkmaz bir Allah” deniz. İnsanların şansı, kısmeti değişebilir. Misal, güvendiğin dağlara kar yağabilir, aşklar bitebilir. Halkın çok değer verdiği kişiler, partiler oy kaybedebilir.

Bir bakarsın,

Kusura bakma işi işten geçti,

Olamayız artık eskisi gibi” şarkısı çalmaya başlamış…

İnferno’nun yedinci kantosu şifreli bir şekilde

“Pape, Satan, Aleph” diye başlıyor.

Dante’nin dönemin Papası Boniface ile yaşadığı sorunlar ve onun yüzünden sürgün edildiği düşünülürse ilk iki kelime Papa ve Şeytan olmalı. Aleph ise İbranicenin ilk harfi, (Yunanca Alpha, Arapça Elif) ebced hesabında karşılığı bir- Tanrının birliğini ve lideri simgeliyor. İbranice de Boğa simgesi aynı zamanda.

Hz. Musa on emri almak için dağa çıktığında kavmi başlarında peygamberleri olmayınca (Hazreti Harun’u da dinlemeyip) yeniden buzağıya tapmaya başladı, ellerindeki metal eşyayı eritip buzağı heykeli yapmaya çalıştı. Bu hikâye insanın ne kadar kolay doğru yoldan çıkabileceğini, Tanrı inancını bırakıp materyal değerlere yönelebileceğini gösteriyor.

Aleph harfini yazının simgesi olarak düşünürsek ikna etme gücü olan kimsenin (yazarların siyasetçilerin vs.) sözle, yazıyla insanları kandırabileceğini veya yanlış fikirler de aşılayabileceğini anlayabiliriz.

Dante dördüncü kantoda (bkz. Limbo başlıklı yazı) kendisini en büyük altı şair arasında görüp gururlanmıştı. En büyük şair yazar, bilim adamı ve filozofların arasında bulunmaktan çok mutlu olmuştu.

Sonraki kantoda Francesca’nın hikayesinde, kendisininkilere benzer aşk şiirlerini çağrıştıran edebi bir konuşmayı Francesca’nın ağzından işittiğinde, onların birbirlerine aşkının bir aşk hikayesi okudukları sırada başlamış olmasından çok etkilendi ve bayıldı. Çünkü orada yazarın toplum karşısındaki sorumluluğunu idrak etti

Papa şeytan ve yazı üçgeniyle insanları üç şekilde etkilemenin mümkün olduğunu düşünebiliriz. Dini de yazıyı da iyi veya kötü amaçla kullananlar oluyor. Özellikle günümüzde kitle iletişim araçları, sinema, televizyon ve internet yoluyla insanları etkileyip siyaseti, ekonomiyi yönlendiriyorlar. Hatta ülkeler, birbirlerini seçimleri etkilemekle suçluyor.

Onun dışında bu kantoda paraya çok önem verenleri, “hep bana, hep bana” diyenleri, ölçü bilmeyip ya fazla tutumlu ya da fazla savurgan olanları görüyoruz. Ancak bu para hırsı mal mülk sevdası cehennemde onlara yük olmuş sırtlarında kaya gibi ağırlıkları taşıyorlar. Yolları yol değil, bir yere çıkmıyor, bir kısır döngüde dönüyorlar.

Herkesin şansı bahtı açık olsun…

İnferno 7

  "Papa Satan Aleppe

Papa Satan Aleppe"

 Pluto bunları sayıklıyordu.

 Bilge “Korkma; korkun sana baskın gelmesin, yolundan almasın,

Bunun kuvveti varsa da, seni yolundan edemez” diyerek bana güven verdi.

 Sonra Pluto’ un yuvarlak yüzüne döndü:

 “Kes sesini lanetlenmiş Kurt;

Nefretinle kendi kendini ye!

Bu yolcunun yolculuğu, alelade bir yolculuk değildir;

Baş melek Mikail’ in- kendini beğenmiş asilerden intikam aldığı yerden- izinlidir.”

  Fırtına da yelken direğinin kırılıp da, üstüne dolanan

Yelkenlerle bir çatırdayarak suya inmesi gibi, vahşi canavar yere serildi.

 Biz de dördüncü çukura doğru yola koyulduk.

Evrenin bütün kötülükleri burada saklanıyordu.

  İlahi Adalet!

Ne cezalar veriyor, ne işkenceler yapıyorsun.

Niye günahın bizi yenmesine; yiyip bitirmesine izin veriyoruz?

 Buradaki ruhlar, Sicilya kayalıklarını döven dalgalar gibi

Birbiriyle çarpışıyor,

Birbirinin üzerine yıkılıyor; 

Etrafımızda halkalar halinde dolaşıyorlardı.

Bu halka, her yerden daha fazla kalabalıktı. Yüksek sesle uluyorlardı.

Ağırlıkları göğüsleriyle ittirerek taşıyorlardı. 

O ağırlığın altında bağırıyorlardı

Biri öbürüne “niye biriktiriyorsun?” 

Diğeri öbürüne “niye savuruyorsun?” diyordu

Bir o tarafa, bir bu tarafa, o ağırlıkları taşıyor,

Birbiriyle karşılaşınca geri dönüyor,

Dönüp, tekrar çarpışıyorlardı.

Hep, aynı şeyleri söylüyorlardı. Kalbim daraldı;

“Üstadım, lütfen açıklar mısın kim bunlar? 

 Şu solumuzdakiler, kafası kazınmış olanların hepsi papaz mı?”

 “Buradakilerin hepsinin akıl gözleri kapalıydı,

Orta yolu bilmezlerdi.

Şimdi kendileri de, bunun böyle olduğunu alabildiğine yüksek sesle haykırıyorlar,

Soldakiler papazdı, başları kazınmış olanlar.

Onların yanında papa ve kardinaller var.

Açgözlülükleri sınır tanımayanlar..." dedi

 "Bu iki gurup arasında tanıdıklarım olmalı" dedim.

 "Boşuna düşünüyorsun bunu, yaşadıkları hayat onları pislik içinde bıraktı,

Burada çektikleri eza, onları tanınmaz hale getirdi

Sonsuza kadar, bu ağırlıkları sürükleyecekler.

Dünyadayken, gözlerini kıstılar, kör olmaya çalıştılar.

Şimdi burada öyle karanlıktalar ki; tanıyamazsın

Sonsuza kadar, eli sıkılar ve kafası kazıtılmış olanlar;

Müsriflerle, cimriler beraber olacak.

Dünya malını gördün oğlum, Fortuna’ nın elindedir. İnsanın aklını karıştırır.

Ay ışığı altındaki bütün altınlar, bunların hevesini tatmin edemez;

Bu gördüklerinin tek bir tanesine bile yetmez."

 "Üstadım bu bahsettiğin Fortuna kimdir?

Niye dünyanın zenginliği onun elinde?"

 "İnsanlar kendi cahilliklerinin kurbanıdır.

Şimdi dediklerimi iyi dinle, bilgeliği herşeyi kaplayan,

 Âlemleri yaratan Tanrı,

Onlara yönetici olarak Melekleri tayin etmiştir,

Her yer eşit aydınlansın, Işık eşit olarak dağıtılsın, diye

Dünya malının, makam ve mevkiinin de bir yöneticisi vardır;

 Talihi, insandan, insana; ırktan ırka, aileden aileye,

 Zamanı geldiğinde taşır.

 İnsan kendi talihini idare edemez,

Bir milletin talihi yükselir, yönetici olur; diğeri yönetilir

Yönetici nasıl karar verdiyse öyle olur.

Kararlar, yüksek otların arasına saklanmış bir yılan gibi gizlidir

İnsan aklı onu anlayamaz

Kendi krallığında, işlerin nasıl yürüyeceğini kendi kararlaştırır;

Nasıl diğer Tanrılar, kendi krallıklarını yönetiyorsa

Değişik kombinasyonlar yapar, sıralar, hiç durmak bilmez.

Kimseyle anlaşmaya yanaşmaz; Görevi gereği taviz vermez.

İnsanın talihi değişince feleğin çarkına küfreder.

Küfrün muhatabı Fortuna’ dır.

Ona teşekkür etmesi gerekenler bile, bazen küfreder

 Suçlamaya gerek yoktur, o görevini yapmaktadır

 Ama o kutsanmıştır, bu lafları duymaz.

Diğer meleklerle, beraber mutludur. Mutlulukla çarkı döndürür,

Hadi şimdi buradan, daha beterini görmeye gidelim,

 Bir yıldız batarsa, diğeri doğar; yolumuza devam edelim"

 Başka bir su kenarına geldik, karanlık sulara,

 Zor yollardan, çetin geçitlerden geçerek, Styx bataklığına vardık.

 Durup, etrafıma baktım; çamura batmış insanlar gördüm.

Hepsi çıplaktılar ve öfke içindeydiler

Birbirleriyle tekme tokat kavga etmekle yetinmiyor,

Bir de ısırıp etini çiğniyorlardı

 “Öfkesine hâkim olamayanların yeri burası oğlum” dedi Virgil.

Bataklığın içinde, bazılarının öfkesi köpürüyor,

Yukarı çıkıyor, ne tarafa baksan öfkelileri görüyorsun

 “Güneşi göremedik, kafamızın içi hep öfkeden bulanıktı,

Dünyadayken de, hep çamurun içindeydik” diyorlar;

Ağızlarından çıkan anlaşılmıyor, çünkü boğazlarının içi de çamur dolu”

 Bataklıkla, kuru kıyının arasında dolaşıp, 

Bu ruhları gördükten sonra, Kule’ ye yaklaştık...

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.