Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
Köşe Yazarı
Atiye Keskin (Kubanlı) - Yazar
 

BİR ANADOLU MASALI VE EĞİTİM

-Anadolu'da halâ kızların okuması uygun görülmez, erkek çocuklar da geleneklere uyarak küçük yaşta büyük sorumluluk yüklenirler bu hususta kanaatiniz nedir? Εvvel zaman içinde, Doğudan kuraklık yüzünden göç eden bir köy, hayvanları sürüleri ile bir göl kenarına ulaşırlar. Ağaçlıkları serin havasını vie arazinin boş oluşunu Allah'ın bir lûtfu olarak kabul ederler. Hemen yerleşerek evlerini kurarlar. (Bir rivayetle masalın geçtiği göl Van gölüdür). Kabilenin yerleşmesinden kısa bir zaman sonra, gölün suyu çekilmeye başlar. On yıla varmadan, kuraklık korkunç şekilde artar. Kabile halkı, iklimimiz sıcak değil, fazla buharlaşma da yok, gölün suyu gibi etraftaki her türlü su mütemadiyen çekiliyor, bu bize ilâhî bir gazabıdır, derler. Yerli âdetlerine göre âyinler yapar, en güzel atlarını kurban ederler, fakat netice her gün biraz daha kötüye gider. Bir gün uzak bir ilden gençten bir adam iş aramaya gelir: - Benim adım Elvân, iki öksüz oğluma bakabilmek için iş aramaya çıktım der. Kabilenin büyüğü : Biz ne idüğü belirsiz kişileri aramıza sokmayız, töremize aykırıdır, ama sen çok iyi bir insana benziyorsun yılda şu kadar buğdaya ve şu kadar at'a koyunlarımıza,bak diyerek anlaşırlar. Gök yüzünün ay ışığından pırıl pırıl yandığı o gece, Elvân suyu kurumak üzere olan gölün kenarındaki yüksek kayalıklardan birine oturur. Derin derin yaratanını düşünür. Ellerini kaldırıp : -Allahım! der. Sen biliyorsun cahil bir insan olmanın azabını ruhumda her an duyarım. Ben fakir bir kulum. İki küçük çocuğumu da ilim sahibi edemeyeceğim. Kendim gibi cahil kalmamaları için çok didiniyorum. Ama anlıyorum ki ekmek uğruna onları bırakmam artık zaruret. Duyduğu bu azapla çocuklar gibi gece yarısına kadar ağlayan adamını gözyaşları gölün sularına karışır. Nihayet bitap düşerek uyur kalır. Güneş doğarken uyanıp gōlün sularının taşma derecesinde çoğaldığını görünce birden irkilir. Rüzgârla yağmur kokusunu hissederek deli gibi sevinen kabile büyükleri suları yükselen gölün kenarında onu kucaklarlar. — Sen uğurlu bir kişinin, şöyle ibâdet tarzın nasıldır, hakkın gazabını nasıl kaldırdın derler. Elvân şaşkın, şaşkın : - Ben mi der, ibâdet falan etmedim. Etrafını saranlar o gece ne yaptığı hususunda kendisini son derece sıkıştırırlar. Hâlini, nasıl ve neden ağladığını iyice öğrenirler. Kabile Reisi coşkun bir deniz gibi etrafını saran, sevinen halka der ki: - Ey ahali, şunu iyice anlayınız ki biz şimdiye kadar yalnış bir yol tutmuşuz, çocuklarımız on yaşına basınca rahata çekiliyor, onlar çalışsın, biz yiyelim diyorduk. Zayıf omuzlarına sorumluluğu yüklemek için âdeta zamanı itiyorduk. Bu yüzden ilim öğrenmelerine bir türlü fırsat vermiyor, kabilemizin geleceğini çobanlıktan kurtaramıyorduk. Böylece de Allah bizden rahmetini ve merhametini kesmişti. Bir babanın çocuklarına ilim öğretemediği için duyduğu acı ve döktüğü göz yaşı, ilâhî âlemde ne derece kudretli ki hepimizi af ettirip âfâttan kurtardı. Ondan sonra bütün köy yeni nesli en bilgili şekilde yetiştirmek için çalışır. Gerçek rahatın köşede çubuğunu tüttürmek değil, vazifesini yapmış insanların ruhlarında olduğunu idrâk ederek, uzun yıllar ferah yaşarlar. Göllerinin suyu her yıl artar... Anadolu'nun birçok bölgelerinde hâlâ yaygın bir gelenek vardır. Çocuklar küçücük yaşlarda büyük sorumluluk yüklenirler. Kızlar için okumak pek lüzumsuz addedilir.<<Okuyup da nâme mi yazacak» diye bir de mâzeret gösterirler. Ailenin çocuklarını büyütmesi, çabucak ödenmesi gereken bir borç gibi görülen yerler pek çoktur. Milletin okuma yazma oranının çok düşük olmasında, muhakkak ki hükümetin yapıcı gücünün kısır olması büyük rol oynar. Ancak bugün memleketimizin birçok yerinde körü körüne harcanan çocuklar, sefâletin, fakirliğin, teşkilâtsızlığın kurbanı oldukları kadar, seri bir zihniyetin de tesiri altındadırlar.  Çocuklarını "Haydi bakalım, seni bu yaşa getirdim rahatını görelim, kız evlâdı dört duvar arasında gerek» tekerlemeleriyle okuldan alırlar. Geri zihniyetin kurbanları, Hükümetin ve teşkilâtsızlığın kurbanları kadar kabarık bir yekûn tutar. Hz. Peygamber «En iyiniz Kur'anı Kerimi öğrenen ve öğretendir» demiştir. Ama çoğu yerde müslümanlar ateşperestlerin Zerdüşt dinini değiştirdikleri kadar bu cümleyi yanlış anlamış, Kur'anı Kerimi ezberlemekten ve ezberletmekten ileri gidememişlerdir. Halbuki bu hâdisten maksat ne demek istediğini öğren ve öğret demektir. Böylece de İslâm dininin, ilim öğren- mek, evlâdına ilim öğretmek hakkındaki açık beyanları değerlendirilmemiştir. Descartes «Okumak geçen âsırların en namuslu adamları ile yapılan konuşmalardır» der. Hz. Peygamberle konuşmak isteyen, ona inen kitabın ne demek istediğini anlamalıdır. Muhtarlık odalarına asılacak parti propagandalarından önce, Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Peygamber'in ilim öğrenmek ve evlât yetiştirmek hakkındaki sözleri asılabilseydi demokrasi zihniyeti bugünkü keşmekeş hâli ile yayılmazdı. Batılılar eğitim seferberliği yaparken Hz. İSA'nın ve İNCİL'in " Siz bir çocuğa nasıl bir yolda gitmesi lâzım geldiğini öğretin büyüyünce o yolu bırakmayacaktır." gibi sözlerini papȧzlar vasıtasiyle halka açıklamışlardır. Toplum üzerinde mânevî tesir inkâr götürmez bir gerçektir. İslâm dininin mutlâk mânâları ile halka açıklanması, eğitim seferberliğine destek olacağı kadar, din istismarcılarının yollarını da tamamen kapayacaktır.   
Ekleme Tarihi: 21 Haziran 2024 - Cuma

BİR ANADOLU MASALI VE EĞİTİM

-Anadolu'da halâ kızların okuması uygun görülmez, erkek çocuklar da geleneklere uyarak küçük yaşta büyük sorumluluk yüklenirler bu hususta kanaatiniz nedir?

Εvvel zaman içinde, Doğudan kuraklık yüzünden göç eden bir köy, hayvanları sürüleri ile bir göl kenarına ulaşırlar. Ağaçlıkları serin havasını vie arazinin boş oluşunu Allah'ın bir lûtfu olarak kabul ederler. Hemen yerleşerek evlerini kurarlar. (Bir rivayetle masalın geçtiği göl Van gölüdür).

Kabilenin yerleşmesinden kısa bir zaman sonra, gölün suyu çekilmeye başlar. On yıla varmadan, kuraklık korkunç şekilde artar. Kabile halkı, iklimimiz sıcak değil, fazla buharlaşma da yok, gölün suyu gibi etraftaki her türlü su mütemadiyen çekiliyor, bu bize ilâhî bir gazabıdır, derler. Yerli âdetlerine göre âyinler yapar, en güzel atlarını kurban ederler, fakat netice her gün biraz daha kötüye gider. Bir gün uzak bir ilden gençten bir adam iş aramaya gelir:

- Benim adım Elvân, iki öksüz oğluma bakabilmek için iş aramaya çıktım der.

Kabilenin büyüğü :

Biz ne idüğü belirsiz kişileri aramıza sokmayız, töremize aykırıdır, ama sen çok iyi bir insana benziyorsun yılda şu kadar buğdaya ve şu kadar at'a koyunlarımıza,bak diyerek anlaşırlar.

Gök yüzünün ay ışığından pırıl pırıl yandığı o gece, Elvân suyu kurumak üzere olan gölün kenarındaki yüksek kayalıklardan birine oturur. Derin derin yaratanını düşünür. Ellerini kaldırıp :

-Allahım! der. Sen biliyorsun cahil bir insan olmanın azabını ruhumda her an duyarım. Ben fakir bir kulum. İki küçük çocuğumu da ilim sahibi edemeyeceğim. Kendim gibi cahil kalmamaları için çok didiniyorum. Ama anlıyorum ki ekmek uğruna onları bırakmam artık zaruret.

Duyduğu bu azapla çocuklar gibi gece yarısına kadar ağlayan adamını gözyaşları gölün sularına karışır. Nihayet bitap düşerek uyur kalır. Güneş doğarken uyanıp gōlün sularının taşma derecesinde çoğaldığını görünce birden irkilir. Rüzgârla yağmur kokusunu hissederek deli gibi sevinen kabile büyükleri suları yükselen gölün kenarında onu kucaklarlar.

— Sen uğurlu bir kişinin, şöyle ibâdet tarzın nasıldır, hakkın gazabını nasıl kaldırdın derler.

Elvân şaşkın, şaşkın :

- Ben mi der, ibâdet falan etmedim.

Etrafını saranlar o gece ne yaptığı hususunda kendisini son derece sıkıştırırlar. Hâlini, nasıl ve neden ağladığını iyice öğrenirler. Kabile Reisi coşkun bir deniz gibi etrafını saran, sevinen halka der ki:

- Ey ahali, şunu iyice anlayınız ki biz şimdiye kadar yalnış bir yol tutmuşuz, çocuklarımız on yaşına basınca rahata çekiliyor, onlar çalışsın, biz yiyelim diyorduk. Zayıf omuzlarına sorumluluğu yüklemek için âdeta zamanı itiyorduk. Bu yüzden ilim öğrenmelerine bir türlü fırsat vermiyor, kabilemizin geleceğini çobanlıktan kurtaramıyorduk. Böylece de Allah bizden rahmetini ve merhametini kesmişti.

Bir babanın çocuklarına ilim öğretemediği için duyduğu acı ve döktüğü göz yaşı, ilâhî âlemde ne derece kudretli ki hepimizi af ettirip âfâttan kurtardı.

Ondan sonra bütün köy yeni nesli en bilgili şekilde yetiştirmek için çalışır. Gerçek rahatın köşede çubuğunu tüttürmek değil, vazifesini yapmış insanların ruhlarında olduğunu idrâk ederek, uzun yıllar ferah yaşarlar. Göllerinin suyu her yıl artar...

Anadolu'nun birçok bölgelerinde hâlâ yaygın bir gelenek vardır. Çocuklar küçücük yaşlarda büyük sorumluluk yüklenirler. Kızlar için okumak pek lüzumsuz addedilir.<<Okuyup da nâme mi yazacak» diye bir de mâzeret gösterirler. Ailenin çocuklarını büyütmesi, çabucak ödenmesi gereken bir borç gibi görülen yerler pek çoktur. Milletin okuma yazma oranının çok düşük olmasında, muhakkak ki hükümetin yapıcı gücünün kısır olması büyük rol oynar. Ancak bugün memleketimizin birçok yerinde körü körüne harcanan çocuklar, sefâletin, fakirliğin, teşkilâtsızlığın kurbanı oldukları kadar, seri bir zihniyetin de tesiri altındadırlar. 

Çocuklarını "Haydi bakalım, seni bu yaşa getirdim rahatını görelim, kız evlâdı dört duvar arasında gerek» tekerlemeleriyle okuldan alırlar. Geri zihniyetin kurbanları, Hükümetin ve teşkilâtsızlığın kurbanları kadar kabarık bir yekûn tutar. Hz. Peygamber «En iyiniz Kur'anı Kerimi öğrenen ve öğretendir» demiştir. Ama çoğu yerde müslümanlar ateşperestlerin Zerdüşt dinini değiştirdikleri kadar bu cümleyi yanlış anlamış, Kur'anı Kerimi ezberlemekten ve ezberletmekten ileri gidememişlerdir. Halbuki bu hâdisten maksat ne demek istediğini öğren ve öğret demektir. Böylece de İslâm dininin, ilim öğren-

mek, evlâdına ilim öğretmek hakkındaki açık beyanları değerlendirilmemiştir. Descartes «Okumak geçen âsırların en namuslu adamları ile yapılan konuşmalardır» der. Hz. Peygamberle konuşmak isteyen, ona inen kitabın ne demek istediğini anlamalıdır. Muhtarlık odalarına asılacak parti propagandalarından önce, Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Peygamber'in ilim öğrenmek ve evlât yetiştirmek hakkındaki sözleri asılabilseydi demokrasi zihniyeti bugünkü keşmekeş hâli ile yayılmazdı. Batılılar eğitim seferberliği yaparken Hz. İSA'nın ve İNCİL'in " Siz bir çocuğa nasıl bir yolda gitmesi lâzım geldiğini öğretin büyüyünce o yolu bırakmayacaktır." gibi sözlerini papȧzlar vasıtasiyle halka açıklamışlardır. Toplum üzerinde mânevî tesir inkâr götürmez bir gerçektir. İslâm dininin mutlâk mânâları ile halka açıklanması, eğitim seferberliğine destek olacağı kadar, din istismarcılarının yollarını da tamamen kapayacaktır. 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.