FEYZULLAH BUDAK- Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
FEYZULLAH BUDAK- Araştırmacı Yazar
 

ATATÜRK VE İTTİHAT-TERAKKİ ( 1 )

Atatürk ve İttihat-Terakki Hareketi arasındaki ilişki konusu, günümüze kadar hep insanların mensup oldukları fikri kampın gereği sayarak tarihe değişik açılardan bakmaları sebebiyle birbirinden farklı yorumlar şeklinde karşımıza çıkmıştır. Halbuki konuyla alakalı tarihi bilgiler, kaynaklar ve veriler böyle bir çelişkiye meydan vermeyecek kadar nettir. İttihat ve Terakki Hareketinin nasıl bir ortamda ve ne amaçla ortaya çıktığı, bu amaç için neler yaptığı ve Mustafa Kemal’in aynı konuda ne durumda olduğuna kısa bir bakış meselenin net bir şekilde ortaya çıkmasına yetecektir. Bilindiği üzere Sultan II. Abdulhamid 1876 yılında tahta çıkınca aynı yıl kabul ve ilan ettiği bir Anayasa ile tarihimizde ilk defa meşrutiyet yönetimine geçildi. Gerçi bu gelişme yaygın bir şekilde millet tabanındaki taleplerden ve bu taleplere dayalı oluşumlardan değil, seçkin bir zümrenin Padişah’a telkinleri sonucu bizatihi Padişah’ın karar ve ilanıyla meydana gelmiştir ama yine de Anadolu coğrafyasında Selçuklu-Osmanlı çizgisinde yaklaşık olarak 8 asırlık mutlak sultanlık geleneğinden sonra ulaşılan meşrutiyet yönetimi toplumda yeni umutlar doğmasına yetmiştir. Çünkü artık tarihimizde ilk defa olmak üzere ülkede bir millet meclisi vardır ve ilk defa insan hakları konusu yasayla düzene konulmuştur. Ayrıca sadece bir Anayasa ortaya konulmakla kalınmayıp, aynı zamanda bu Anayasa’ya paralel bir şekilde doğrudan Padişah’ın teşvik ve desteği ile toplumda bazı modernleşmeler yaşanmaya, bu cümleden olmak üzere ülkede ilk defa batı tarzı modern eğitim veren okullar yaygınlaşmaya başlamıştır. Ancak bundan kısa süre sonra 1877 Osmanlı-Rus Savaşında yaşanan kayıpların hesabı Meclis tarafından irdelenmeye, Padişah’tan ve Hükümetinden bu konuda hesap sorulmaya başlanınca Padişah, yapmaya niyetlendiklerinden tümüyle vaz geçip, Millet Meclisini 13 Şubat 1878 de kapatarak milletvekillerini dağıtmış, böylelikle Anayasayı resmen lağvetmemiş olsa da fiilen uygulamadan kaldırmıştır. Sonraki dönemde Meclisin yeniden toplanması ve meşrutiyet yönetiminin yeniden canlandırılması yönündeki çabaları da sürgün ve idamlarla bastırıp, mutlak sultanlık yönetimine kesin bir dönüş yapmıştır. İttihat ve terakki Hareketinin oluşması ve gelişmesi işte bu tarihi olaylara dayanmaktadır. 1876 Anayasası ile modernleşme, insan hakları ve daha geniş toplumsal özgürlükler yönünde umutları yeşeren aydın kesim, iki yıl sonra Meclisin feshedilmesi ve Anayasa’nın rafa kaldırılması üzerine, tarihimizde en fazla yaklaşılmış olan bu insanlık değerlerinin temelli kaybedilmemesi için aktive olmuşlardır. Aslında böyle bir aydın hareketi Sultan II. Abdulhamid dönemimden önce de vardır. Avrupa uluslarının kendilerine verdiği “Jön Türkler” adıyla anılan (Namık Kemal, Refik Bey, Ziya Paşa, Prens Sabahattin, Ali Suavi ve Agâh Efendi vb.) bir aydın grup aslında 1800’lü yılların başlarından itibaren ama özellikle 1828 yılından sonra toplumdaki geri kalmışlığı ve kötü gidişi eleştirip, daha fazla özgürlük, modernleşme ve insan hakları talepleriyle ortaya çıkıp, (Meşveret, Mizan, Osmanlı Gazetesi, Şuray-ı Ümmet gibi gazeteler ve Şikaya Dergisi, Şark ve Garb, Musavve, Mecmua-i Kemal, İçtihat gibi dergiler vasıtasıyla) bu taleplerini edebi bir akım halinde de ortaya koyarak geliştirmişlerdir. Bu anlamda onları tarihimizdeki ilk “meşrutiyet” ve hatta “cumhuriyet” talepçileri olarak da anabiliriz. İttihat ve Terakki Hareketi işte böyle bir tarihi zemine oturmakta ve böyle bir tarihi süreçten beslenmektedir. Ama 1876 – 1878 döneminde yaşanan kısa meşrutiyet denemesi, bahse konu aydın kesimin bu zeminde ilerlemeye, özgürlüğe ve insan haklarına dair talep ve ümitlerini daha da fazla geliştirmelerine vesile oldu. Dolayısıyla bu değerlere Padişah tarafından vurulan yıkıcı darbeye karşı daha keskin bir tavır alarak bu değerleri koruyup, yeniden canlandırıp, hayata geçirmek amacıyla daha sonra açık ve legal bir siyasi partiye dönüşecek olan gizli İttihat ve Terakki Cemiyetini kurmaya karar verdiler. 1889’da İstanbul’da Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından “İttihat-ı Osmani” (Osmanlı Birliği) adıyla kurulan cemiyet, genç kurucularının imkanları ve toplumdaki konumları itibariyle ilk yıllarda önemli bir tesir ortaya koyamamakla birlikte, 1896 yılından itibaren cemiyetin yönetim kadrolarına nüfuz sahibi ve tanınmış simaların getirilmesinden sonra özellikle aydınlar arasında taraftar kazanmaya başladı. 1909 – 1913 yılları İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidar olmamakla birlikte her hükümete birkaç Bakan sokarak hükümetler üzerinde etkili olduğu, 1913 – 1918 arası ise doğrudan hükümet olduğu dönemdir. (Devam edecek)
Ekleme Tarihi: 27 Eylül 2024 - Cuma

ATATÜRK VE İTTİHAT-TERAKKİ ( 1 )

Atatürk ve İttihat-Terakki Hareketi arasındaki ilişki konusu, günümüze kadar hep insanların
mensup oldukları fikri kampın gereği sayarak tarihe değişik açılardan bakmaları sebebiyle
birbirinden farklı yorumlar şeklinde karşımıza çıkmıştır. Halbuki konuyla alakalı tarihi bilgiler,
kaynaklar ve veriler böyle bir çelişkiye meydan vermeyecek kadar nettir.
İttihat ve Terakki Hareketinin nasıl bir ortamda ve ne amaçla ortaya çıktığı, bu amaç için neler
yaptığı ve Mustafa Kemal’in aynı konuda ne durumda olduğuna kısa bir bakış meselenin net bir
şekilde ortaya çıkmasına yetecektir.
Bilindiği üzere Sultan II. Abdulhamid 1876 yılında tahta çıkınca aynı yıl kabul ve ilan ettiği bir
Anayasa ile tarihimizde ilk defa meşrutiyet yönetimine geçildi. Gerçi bu gelişme yaygın bir
şekilde millet tabanındaki taleplerden ve bu taleplere dayalı oluşumlardan değil, seçkin bir
zümrenin Padişah’a telkinleri sonucu bizatihi Padişah’ın karar ve ilanıyla meydana gelmiştir ama
yine de Anadolu coğrafyasında Selçuklu-Osmanlı çizgisinde yaklaşık olarak 8 asırlık mutlak
sultanlık geleneğinden sonra ulaşılan meşrutiyet yönetimi toplumda yeni umutlar doğmasına
yetmiştir. Çünkü artık tarihimizde ilk defa olmak üzere ülkede bir millet meclisi vardır ve ilk defa
insan hakları konusu yasayla düzene konulmuştur. Ayrıca sadece bir Anayasa ortaya
konulmakla kalınmayıp, aynı zamanda bu Anayasa’ya paralel bir şekilde doğrudan Padişah’ın
teşvik ve desteği ile toplumda bazı modernleşmeler yaşanmaya, bu cümleden olmak üzere
ülkede ilk defa batı tarzı modern eğitim veren okullar yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ancak bundan kısa süre sonra 1877 Osmanlı-Rus Savaşında yaşanan kayıpların hesabı Meclis
tarafından irdelenmeye, Padişah’tan ve Hükümetinden bu konuda hesap sorulmaya başlanınca
Padişah, yapmaya niyetlendiklerinden tümüyle vaz geçip, Millet Meclisini 13 Şubat 1878 de
kapatarak milletvekillerini dağıtmış, böylelikle Anayasayı resmen lağvetmemiş olsa da fiilen
uygulamadan kaldırmıştır. Sonraki dönemde Meclisin yeniden toplanması ve meşrutiyet
yönetiminin yeniden canlandırılması yönündeki çabaları da sürgün ve idamlarla bastırıp, mutlak
sultanlık yönetimine kesin bir dönüş yapmıştır.

İttihat ve terakki Hareketinin oluşması ve gelişmesi işte bu tarihi olaylara dayanmaktadır. 1876
Anayasası ile modernleşme, insan hakları ve daha geniş toplumsal özgürlükler yönünde
umutları yeşeren aydın kesim, iki yıl sonra Meclisin feshedilmesi ve Anayasa’nın rafa
kaldırılması üzerine, tarihimizde en fazla yaklaşılmış olan bu insanlık değerlerinin temelli
kaybedilmemesi için aktive olmuşlardır. Aslında böyle bir aydın hareketi Sultan II. Abdulhamid
dönemimden önce de vardır. Avrupa uluslarının kendilerine verdiği “Jön Türkler” adıyla anılan
(Namık Kemal, Refik Bey, Ziya Paşa, Prens Sabahattin, Ali Suavi ve Agâh Efendi vb.) bir aydın
grup aslında 1800’lü yılların başlarından itibaren ama özellikle 1828 yılından sonra toplumdaki
geri kalmışlığı ve kötü gidişi eleştirip, daha fazla özgürlük, modernleşme ve insan hakları
talepleriyle ortaya çıkıp, (Meşveret, Mizan, Osmanlı Gazetesi, Şuray-ı Ümmet gibi gazeteler ve
Şikaya Dergisi, Şark ve Garb, Musavve, Mecmua-i Kemal, İçtihat gibi dergiler vasıtasıyla) bu
taleplerini edebi bir akım halinde de ortaya koyarak geliştirmişlerdir. Bu anlamda onları
tarihimizdeki ilk “meşrutiyet” ve hatta “cumhuriyet” talepçileri olarak da anabiliriz.
İttihat ve Terakki Hareketi işte böyle bir tarihi zemine oturmakta ve böyle bir tarihi süreçten
beslenmektedir. Ama 1876 – 1878 döneminde yaşanan kısa meşrutiyet denemesi, bahse konu
aydın kesimin bu zeminde ilerlemeye, özgürlüğe ve insan haklarına dair talep ve ümitlerini daha
da fazla geliştirmelerine vesile oldu. Dolayısıyla bu değerlere Padişah tarafından vurulan yıkıcı
darbeye karşı daha keskin bir tavır alarak bu değerleri koruyup, yeniden canlandırıp, hayata
geçirmek amacıyla daha sonra açık ve legal bir siyasi partiye dönüşecek olan gizli İttihat ve
Terakki Cemiyetini kurmaya karar verdiler.

1889’da İstanbul’da Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından “İttihat-ı Osmani” (Osmanlı Birliği)
adıyla kurulan cemiyet, genç kurucularının imkanları ve toplumdaki konumları itibariyle ilk
yıllarda önemli bir tesir ortaya koyamamakla birlikte, 1896 yılından itibaren cemiyetin yönetim
kadrolarına nüfuz sahibi ve tanınmış simaların getirilmesinden sonra özellikle aydınlar arasında

taraftar kazanmaya başladı. 1909 – 1913 yılları İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidar olmamakla
birlikte her hükümete birkaç Bakan sokarak hükümetler üzerinde etkili olduğu, 1913 – 1918
arası ise doğrudan hükümet olduğu dönemdir.

(Devam edecek)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.